Gönderi

226 syf.
·
Not rated
Bir gazete düşünün dönemin zihniyetinin tezahürü olarak "Markopaşa, Merhumpaşa, Malûmpaşa, Alibaba, Markopaşa ve Yedi Sekiz Paşa, Hür Markopaşa, Medet adlarıyla çıkmak zorunda kalmış olsun. Kapatılsın yeni isimlerle tekrar tekrar yayınlanmaya devam etsin. Öyle ki "Marko Paşa" başlığının hemen altında "Yazarları, polis nezaretine(gözaltı) alınmadığı ve hapse girmediği zamanlarda çıkar" diye yazsın. Dönemin siyasilerinin muhalifleri sindirme şekline mi güleyim yoksa gazeteyi çıkaran ve gazetenin yazarlarının bitmez tükenmez azmini mi takdir edeyim. İşte ülkemizin kurtuluşunun 30. yıllarında ülkemizde böyle muhalif-çekemez bir atmosfer vardı(gerçi böyle bir atmosferin olmadığı bir zaman dilimi yaşanmadı bu topraklarda) ve kitabın muhtevasıda Sabahattin Ali'nin bu ortamda yazdığı yazılardan oluşmakta. Ben buraya iki yazısını bırakayım siz kitabın okunup okunmayacağına karar verin. 1.) Bir gazete çıktı... 1947 yılında, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde, dünyanın en medenî şehirlerinden İstanbul'da , haftada bir defa, şu elinizde tuttuğunuz gazetecik kadar dört küçük sayfalı bir gazete çıktı. Bu gazete ancak 22 sayı çıkabildi efendim. Muhtelif fasılalarla, bazan neşriyatını durdurarak, bazan ara vermek mecburiyetinde kalarak, gecikerek,okunmayacak kadar fena baskı ile utanarak çıkmak suretiyle ve bütün bu mecburiyetlerden dolayı, çok sabırlı okuyucularının tahammülünü suistimal ettiğinden mahcup olarak ancak 22 sayı çıkabildi. Bu 22 sayı ile Türkiye'de baskı rekoru kırdı:60 bin basarak birçok para kazandı. Fakat kendisine, tahmin edilemeyen zorluklar çıkarıldığından, tek yolunda yürüyebilmek için, muhtaç olduğu teknik vasıtalara ve bunların insafsız ve korkak sahiplerine hayret edilecek yüksek fiyatlar ödeyerek, korkak ve aç gözlerini para ile doyurdu.Bu 22 sayıda, hiçbir gazeteye yapılmadık şekilde ona, gazeteler insafsızca hücum ettiler,iftira ettiler. Matbaacılara basmamaları için, gizli emirler verildi. Bayiler, satmamaları için, el altından tehdit edildi. Bu gazeteyi satıp ekmek parası kazanan çıplak ayaklı 7-8 yaşındaki çocuklar toplanarak, parmak izleri alınmak suretiyle, sabıkalılar sınıfına ithal edildi. Birçok vilâyetlerde, resmî makamlar tarafından sattırılmaması için zorluklar çıkarıldı, hattâ menedildi. Bu gazeteyi satanlardan Türkiye'de ilk defa olarak seyyar satıcılık vesikası, muayene kâğıdı soruldu. Yine Türkiye'de ilk defa olarak, 15 yaşından küçük diye çocuklara sattırılmadı. 22 sayıda İstanbul, Ankara ve İzmir'de, daha başka vilâyetlerde 33 defa nümayişler tertip ettirildi. Gazeteler yırttırıldı, ayaklar altında çiğnetildi. Hattâ şöyle bir vaka oldu: Bir vilâyette, alâkalılar, yahut kendilerini alâkalı sananlar, işçilere para dağıtarak, bu gazeteyi alıp yırtmaları, miting yapmaları için emir verdiler. Filhakika miting yapıldı amma, işçiler kendilerine verilen para ile, söylenilen gazeteyi değil, Ulus gazetesini alıp yırttılar.Bir vilâyette de miting hazırlandı. Gazete istasyona çıkar çıkmaz yırtılacaktı. Fakat gazete ,çıkarılan zorluklar yüzünden geç kaldığı için o vilâyete beklenilen trenle yetişemedi. Bu suretle yapılamayan miting için, ertesi gün gazetelere şöyle bir havadis iletildi: "Dün... gazetesi aleyhinde bir miting tertip edilmişse de, idarî makamlar mâni olmuşlardır."22 sayıda bu gazete dört neşriyat müdürü, biri şapirograf olmak üzere 11 matbaa değiştirmek mecburiyetinde kaldı.Bu 22 sayıda 10 defa mahkemeye verildi, üç muharrir muhtelif müddetlerle, üst üste mahkûm oldu. Öyle İzmir'deki gibi sürülerek değil, takılmak suretiyle bütün İstanbul'da kelepçeli dolaştırılarak teşhir edildi. Neler geldi o gazetenin başına efendim. Bütün bunların daha azı, daha çoğu, putperestler tarafından ilâhlara tapanlara, ilâhlara tapanlar tarafından tek Allaha tapanlara, onlar Yahudilere, Yahudiler Hıristiyanlara, Hıristiyanlar İslâmlara, Katolikler Protestanlara, Fransa'da kralcılar tarafından cumhuriyetçilere yapılmıştı.Şiddet, cebir ve tazyik edenlerin değil, bunlara çarpılanların muzaffer olduğu meydandadır.Nitekim, budandıkça aynı fikrin filiz verdiği, geliştiği görüldü. O gazetenin yerine, aynı yolda kaç gazete çıktı. O gazete, para kazanmayı birinci plana almayan arkadaşlarının intişarından memnunluk duydu, yeri boş kalmadı.Bütün bunlar neden yapıldı? O gazete komünistmiş, dediler. Halbuki değildi. 22 sayısında, komünizme ait bir kelime bulanlarınalnı karışlanır.Bu iftirayı, komünizmin ne olduğunu bilmeyenlerle, bildikleri halde işlerine gelmeyenler yaptı. O gazete, ferdin ve milletin istismarına mâni olmak, insanların hak ettikleri ve lâyık oldukları kadar kazanmaları, sefaletten kurtulmaları, bir kelime ile demokrasiye kavuşmaları için kendi vadisinde, mütevazi şekilde vazifesini yapmakta idi.Türk mizah edebiyatında, günlük gazetelere kadar takip ve taklit edilen bir yeni devir, çığır açmıştı. Ya... İşte böyle efendim, neler geldi o gazetenin başına... ( MALÛMPAŞA) İşte efendim bir yazısında Sabahattin Ali'nin de belirttiği gibi türlü türlü zorluklara çıkartılan gazetenin çıkartıldığı ortamda yazılan yazıların kimileri günümüze ışık tutuyor. Onlardan birisini yorumlara ekleyeceğim. Ve şunu da eklemek isterim ki; tüm iktidarlar er yada geç, acı veya tatlı yollardan fikirlerin ancak ve ancak yine fikir ile çürütülebileceğini öğrenmiştir ve istikbalde de öğrenecektir. Huzurla kalın efendim.
Markopaşa Yazıları ve Ötekiler
Markopaşa Yazıları ve ÖtekilerSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 19982,359 okunma
·
261 views
Ahmet okurunun profil resmi
Adalet Geçenlerde vefat eden çok kıymetli yargıtay başsavcısı, bir gün şöyle demişte "Bir memleketin ordusu bozuk olabilir, harbe girmedikçe bu meydana çıkmaz; maarifi bozuk olabilir, bunun acısı da ancak aradan bir nesillik bir zaman geçince kendini gösterin iktisadiyatı bozuksa, millet uzun seneler süren bir sefalet içinde sürüklenir gider. Ama bir memlekette adelet bozulursa, halk adalete inanmamaya başlarsa, anarşi hemen kendini gösterir, herkes hakkını kendi aramaya kalkar ve o insan cemiyeti derhal dağılmaya, batmaya mahkûmdur." Henüz bu hale gelmedik. Henüz bu memlekette kanunlardan ve vicdanlarından başka hiçbir yerden emir almayan hâkimlerimiz var. Yedi sekiz ay önce yargıtayın verdiği bir kararı dinledim. Birkaç hürriyet kahramanı aleyhinde verilmiş olan bir hükmü yargıtay bu kararıyla bozuyordu. Ufakça bir odada, çıplak bir tahta masanın etrafında oturan beş tane yaşlı baş, hükümetin diş gıcırdattığı bu gazetecileri kurtarıyor, derhal serbest bıraktırıyordu Bu beş ak saçlı adam, o anda, polisi, jandarması, valileri ve her türlü teşkilâtıyla hükümetten, devletten çok daha kuvvetliydi. Onları böyle kuvvetlendiren şey de, insan cemiyetinin temel taşı olan ADALET idi. Halk düşmanları, insanlık düşmanları, kendileri için bir tehlike saydıkları adaletin de elini kolunu bağlamaya, onu da kendilerine uşak yapmaya çabalıyorlar. Ama bu memlekette henüz adalet var. Namuslu insanlar bu adalette kendilerine bir destek görüyor, bu boğucu ı içinde ona güvenerek bir parça rahat nefes alabiliyorlar. Ve bir adalet mevcut oldukça, bu memleketin istikbalinden ümidi kesmiyoruz. Halk Partisi'nin iktidarı daha bir müddet devam etse bile.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.