Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

HASTALIKLARI, VASİYETLERİ VE ÖLÜMÜ
Gaspralı İsmail Bey'in, hastalıkları, vasiyetleri ve ölümü hakkında çok az yazı yazılmıştır. Bu yazıların muhtevası bakımından en değerlisi; İsmail Bey'in yakın mücadele arkadaşı Hasan Sabri Ayvaz'ın yazmış olduğu "Büyük İsmail Bey'in Hastalığı, Vasiyetleri ve Ölümü" adlı yazısıdır. Cafer Seydahmet Kırımer'in "Gaspıralı İsmail Bey" eserinde tamamını almış olduğu bu yazı okunduğunda anlaşılacağı üzere gerçekten bu ulu Türk büyüğünün son günlerini aksettirebilmektedir. Bu yazıdan bazı bölümler: "İsmail Bey Gaspıralı hazretleri, birçok senelerden beri hafif bir bronşit hastalığına müptelâ idilerse de 1914 senesi sonlarına kadar hastalıklarından hiç şikâyet etmiyorlardı. İşine bakar, yazısını yazardı." Hasan Sabri Ayvaz, Gaspıralı İsmail Bey'in tam manası ile güvendiği yakın kalem ve mücadele arkadaşıdır. Hasan Sabri Bey, büyük İsmail Bey'in son anlarında yanından ayrılmamış, son nefesini verirken yanında bulunmuştur. İsmail Bey, hastalığı vahim bir hal aldığı zaman doktor tavsiyesi üzerine Kırım'ın yalı boyuna istirahata gitmiş, orada da fazla kalmayarak deniz havasının iyi geleceği düşüncesiyle İstanbul'a geçmiştir. İstanbul'da umduğu faydayı bulamayan İsmail Bey, hastalığının daha da ağırlaştığını fark edince Yusuf Akçura ile birlikte Kırım'a dönmüştür. Kırım'a dönüşünün ikinci günü İsmail Bey, kendi isteği ile yanında Yusuf Akçura ve "Tercüman"ın muharrirleri ile birlikte yıllarını verdiği matbaasının önünde resim çektirmiştir. Resim çekinirken hep yatar vaziyette poz veren İsmail Bey, çevresindekilerin şüpheli ve mütereddit bakışlarından durumu anlamış ve şöyle cevap vermiştir: "Ne taaccüp ediyorsunuz, bundan sonra benim alacak vaziyetim yatmak olacaktır, zaten ben buna yaklaşmaktayım." İsmail Bey, 9 Eylül'de kızları Şefika ve Nigar Hanımları, damadı Nasip Bey'i oğulları Rıfat ve Haydar Beyleri, Hasan Sabri Ayvaz'ı başucuna çağırmış ve vasiyetini söylemişti. Vasiyetinden bazı bölümler: " ... Bundan sonra Tercüman'm baş muharriri Hasan Basri Ayvaz olacaktır. İki seneden beri ben ona emanet etmekteyim, sizler de emanet ediniz oğullarım... Kendi ihtiyari ile Tercüman'dan gitmezse kimse onu çıkaramayacaktır..." " ... Tercüman gayri kabilî taksimdir. Hiç taksim edilemez. Evlatlarım çalışsınlar, iradenden istifade etsinler, "Tercüman"ı söndürmezler ümidindeyim." 10 Eylül'de durumu daha da ağırlaşmıştı. Durumunu idrak eden Gaspıralı İsmail Bey, Yasin-i Şerif okutturmuştu. İsmail Bey, Yasin-i Şerif okunması bittikten sonra vazifesini yerine getirmenin rahatlığı ve huzuru içinde dua ediyordu: "Büyük Allah'ım! Altmışüçbuçuk sene yaşadım. Bu hayatın otuzbeş senesini Müslümanların uyanması, terakkisi, taallisi ve tekâmülü uğrunda sarf ettim Yarabbi... Ey Büyük Tanrım! Meydana getirmek istediğim birçok şeyler daha vardı... Fakat buna muvaffak olamayacağım... artık- artık ne varsa hep senin, her şeyin senin elindedir. Allah'ım!.." 10 Eylül akşamı çocuklarını yanma çağıracaktı, hepsini okşayan ve öpen İsmail Bey, oğlu Rıfat'a hitaben: "Oğlum Rıfat! Bundan sonra kardeşlerinin, hemşirelerinin hâmisi sen olacaksın. "Tercüman"ı söndürme, "Tercüman" daima yanmalıdır. "Tercüman"ın hâmisi Milletdir. Millet otuüç seneden beri onu himaye etti. Eğer sizler benim sözlerimle hareket ederseniz Millet daima "Tercüman"ı himaye edecektir." Gaspıralı İsmail Bey, bu vasiyetinden sonra başını kıble yönüne çevirmiş, 11 Eylül sabah saat 7'ye kadar bu vasiyette kalmıştı. "Gözleri yarı açık bulunuyordu... İsmail Bey son nefesini verirken gözlerini bir daha açıp etrafına bakındı ve ebedi olarak gözlerini yumdu." Bu acı haber bütün Türk dünyasında bir yıldırım gibi yayıldı... Her taraftan "Tercüman"a binlerce telgraf geldi. Kırım'ın her tarafından merhumun cenazesinde bulunmak üzere heyetler geldi. Her taraftan birçok çelenkler gönderildi, matem bayrakları getirildi ve Eylül'ün 12 Cuma günü (12.IX.1914) cenazesi, altıbin kişilik bir cemaatin elleri üstünde taşınarak Mengli Giray Han türbesi civarındaki ebedi istirahatgahına götürüldü.1 Gaspıralı İsmail Bey, toprağa verildikten sonra düzenlenen merasimde nutuk söyleyenler bazı dakikalarda kendisini tutamayarak gözleri yaşlanıyor, sesleri titriyor, cemaatin arasında hüngür hüngür ağlaşma sadaları işitiliyordu... Filhakika bu yalnız burada cemolmuş Kırım Müslümanları değil, Umum Rusya ve hatta umum Türk-İslamlar için heyecanlı dakikalar idi... Bunu düşünerek ağlamamak kabil değildi. "Tercüman"a gönderilen binlerce telgraftan birinde, Azerbaycanlı fikir mücadele adamı, Ali Merdan Topçubaş şöyle diyordu: "Tercüman idaresine: Vefasız ecel, merhametsiz eli ile otuziki seneden beri Müslümanların yolunu nurlandıran çırayı söndürdü. Şimdi yalnız "Tercüman" idaresi değil, umum Rusya Müslümanları yetim kaldı. O Müslümanlar ki, unutulmaz İsmail Mirza Gaspırali'yi pek haklı olarak, en ötkün sözlü bir gazetenin müessisi, Müslüman efkâr-ı umumiyesinin başbuğu, "Usûl-ü Cedit" mekteplerinin naşiri sayıyorlardı. Millet arasında mukaddes bir makam tutarak onun munafiini müdafaaya bütün varlığı ile çalışması, ilelebet hayırla yad ettirecektir. Onun gösterdiği yolla Müslümanlara hizmette devam etmek ve "Tercüman"ı, devam ettirmek onun şakirtlerinin borcudur. Bu elîm hadise karşısında "Tercüman" idaresine ve umum Müslümanlara sabr-u cemil ve teselli ihsan etmesini Allah'tan niyaz ederim." Bu acı haberin bütün Türk Dünyasında, bilhassa Rusya'da yapmış olduğu tesiri Türk basınında çıkan yazılardan anlayabiliriz. Kazanlı gazeteci Fatih Kerimî Vakit Gazetesi'nde şöyle diyordu: "Bu gün, büyük Türk-Tatar dünyasının yolbaşçısı olan en parlak yıldızı söndü. Bu yıldızın sönmesi Türk-Tatar dünyasının, şarkından garbına, şimalinden cenubuna kadar görülecek ve her yerde özünün dehşetli tesirini icma edip hassas kalpleri titretecektir. İsmail Bey'in hayatı, Rusya Müslümanları için özbaşına müstakil bir devir, özbaşına müstakil bir tarihtir. .. .Şiddetli bir nehir cereyanını başka bir tarafa akıtmak ne kadar müşkül bir iş ise, gaflet ve taassup deryasına batmış bir milletin fikrini ikinci bir tarafa çevirip işletmek, ondan daha müşkül bir iştir. İsmail Bey merhum işte böyle bir işi işledi. Hiç şüphesiz O, büyük bir adamdır. Onun yüksek ruhu huzurunda diz çöküp tazim ediyoruz. Hüdanın ebedi rahmetinde olsun." Kazanlı araştırmacı Abdullah Battal Taymas "Tercüman" da:"Türk-Tatar tarihinde kendisine bir "devir" yapan, bir milletin sosyal hayatında yolbaşçılık edip onu faydalı yola götürmeğe muvaffak olup dünyadan giden İsmail Bey pek mes'ut ve bahtiyardır. İsmail Bey öldü, fakat onun büyük işleri ve yetiştirdiği naf'i yemişleri, bütün bir millete hayat veren ruhu tayyibesi bizim aramızda baki kalıp daima yaşayacaktır. Rusya Müslümanları sana minnettardır ey büyük İsmail Bey!.." diyordu. Kırımlı Hasan Sabri Ayvaz, duygularını "Tercüman"da şöyle ifade ediyordu. "İsmail Bey'in yalnız cesedi öldü. Ruhu, fikirleri, emelleri ölmedi, ölmeyecektir... Bunlar yaşıyor ve ilelebet yaşayacaktır. Onun cesedi bu gün tamamen topraklara karışmış ise de ulviyetlere doğru yükselen ruhu her an ve zaman Türk-Tatar dünyasının fezasında evela etmekte yüksek fikir ve emelleri de kendisinden sonra bırakıp gittiği milletin kalpgâhında, millî vicdanında yaşamaktadır.." Meşhur yazar ve mücadele adamı Ayaz İshakî, o andaki duygularını "İl" gazetesinde dile getiriyordu: "Artık İsmail Bey aramızda yok, o darülrahata gitti, lâkin onun ektiği tohumlar, çiçekler, aşıladığı ağaçlar bütün Rusya boyunca dağıldı. Milyonlarca talebeleri onun başladığı işi alıp götürmeğe, onun kurduğu işleri büyütmeğe koyuldular. Böyle ulu bir babaları olduğuna sevinerek işin sonuna götürebileceğine iman ederek işe giriştiler. Bu kahraman babalarını numune ve misal addederek canlı imandan tecessüm eden babalarının çizdiği yoldan ayrılmamağa azmederek işe tutundular. İsmail Bey öldü. "Tercüman" babanın ruhu bütün Tatar hareketinde ulu başbuğ olarak yaşayacaktır." Türkiye basınımda da İsmail Bey merhum hakkında birçok yazılar çıkmıştı. "Türk Yurdu", (Yıl. 1332 sayı: 12) nüshasını İsmail Bey merhumun ruhuna ithaf etmiştir. Bu özel sayıda Ahmet Ağaoğlu: " ... Fakat İsmail Bey'in ruhu, kalbi hulâsa manevi İsmail Bey öldü mü? Hayır! Hayır! O, daima zinde, daima berhayattır ve ben onu şimdi görüyorum, kendisi ile, şu satırları yazarken sohbet ediyorum! Dünyada Türk ve Türkçülük kaldıkça İsmail Bey de berhayattır, yani İsmail Bey ebedî ve cavidanıdır. İsmail Bey elânda yaşıyor, yetiştirmiş olduğu yüzlerce şakirtlerinde, terbiye etmiş olduğu binlerce ruhlarda yaşıyor." diyordu. İsmail Bey merhumun ruhu için bütün Rusya'nın Türk bölgelerinde Mevlûd-u Şerif okunmuştur. Törenler düzenlenmiş, konuşmalar yapılmıştır. Türkiye'de yapılan törenleri Ahmet Muhtar Paşa düzenliyordu. Ayrıca İstanbul'da Ayasofya Camii'nde merhumun ruhuna bağışlanmak üzere Türk Yurdu, Türk Ocağı, Türk Birliği Derneği ve İslam Mecmuası heyetleri tarafından Mevlûd-u Şerif okutturulmuştu. İsmail Bey'in ruhu; rahattı, bahtiyardı. Çünkü artık o ebedileşmişti...
·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.