Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK" Hayatının sonlarına doğru ifadesine imkan bulduğu "dilde fikirde işte birlik" düsturu bütün Türkçülük cereyanının, dil, edebiyat, sosyoloji, hatta siyaset sahalarında şimdiye kadar bulabildiği esasların hemen hepsini içine almaktadır. Bu şiarda dünya yüzüne yayılmış bütün Türkler'in aynı edebi bir dil ile konuşan, aynı siyasi gayeyi taşıyan, aynı teşekküller tarafından hedefe doğru götürülen, aynı metod ve taktiklerle çalışan bir camia halinde tasavvur olunduğu manası saklıdır. "Tercüman"ın başında bulunan bu ulvi ibare ile bütün Türk dünyasını açıkça birleşmeye çağırıyor, birleşmeye giden yolları aydınlatıyordu. 1917 senesine kadar devam eden "Tercüman" bütün Türk dünyasına "dilde, fikirde, işte birlik" düsturunu saçmış, ilk defa şuurlu bir hareket baş göstermiştir. Dikkat edilirse 1905'den sonra bir düstur, bir şiar halinde ifade edebildiği bu üç büyük esasın unsurlarını telkin ve tatbike, İsmail Bey, 20-25 yıldan beri ısrar ve takip ile çalışıp duruyordu. İsmail Bey, "dilde, fikirde, işte birlik" şiarı ile sembolize etmiş olduğu "Türk Birliği" ülküsünün bir an evvel gerçekleşmesi uğrunda yaptığı mücadelelerde bazen ırkdaşlarının muhalefeti ile karşılaşmıştı. Büyük Türkçü hikayecimiz Ömer Seyfettin, "Büyük Türklüğü parçalayan kimlerdir" başlıklı tahlil yazısında şöyle diyor: "Dilde, fikirde, işte birlik" şiarıyla bütün Türk milletinin birleşmesine çalışan İsmail Gaspiralı Efendi de vaktiyle TURANda anlaşılamamıştı şimal Türkleri "Nur" gazetesi ile "Biz Tatarız!" diye bu büyük adama itiraz ediyorlar, onun milli hakikatini idrak edemiyorlardı. Zaman geçti. Hakikat ilerledi. Bu hakikati tutmak isteyen kırıldı." Bu şiar, kısa zamanda Rusya Türkleri tarafından benimsendi, gönüllere, kafalara, ülkülere yerleşti. Birbirinden habersiz yaşayan Türkler'i uyandırdı. Gönüller, kafalar, gözler tek bir güneşe, "TURAN" ülküsüne döndü. Hatta Doğu Türkistanlı Türkler bile asırlarca süren sükûttan sonra harekete geçtiler. Kırımlı devlet adamı ve Büyük Türkçü Cafer Seydahmet Kırımer bu konuda şöyle demektedir: "Türk tarihinin en vâsıf bir kudreti de harekettir... İsmail Bey merhumuna da bütün hayatı her tarafa giderek milli emellerini canlandırmağa uğraşmakla geçti... Bugün bütün dünya Türkleri bile, artık "yeşil" değil "gök" bayrağı yükseltiyorlar ve "Dilde, fikirde, işte birlik" düsturu ile Türk milliyetçiliğine sarılıyorlar.." ve hatta "Tercüman'ın "Dilde, fikirde işte birlik" düsturu ilk gazeteleri olan "Şarkî Türkistan Hayatinin da başına yazılarak uzaklardan Türk âlemini ve İsmail Bey'in mübarek ruhunu ümitle, sevgi ile selâmlıyorlar. Gaspıralı İsmail Bey, Türk Milletinin boylarını birbirine bağlayan en önemli unsurun; "DİL" olduğu görüşündeydi. Türk dünyasında konuşulan büyük, küçük birçok lehçelerden öyle bir ortak lehçe seçilmeliydi ki, Tuna boylarında yaşayan bir Türk'le, Doğu Türkistanlı bir Türk rahatlıkla konuşup anlaşabilmeliydi. Bazı Türk lehçeleri vardı ki, (Yakutça ve Çuvaşça) gibi bunlar müstakil bir dile gitmekteydi. Aynı şekilde "DİL BÜTÜNLÜĞÜ" parçalanan milletlerin de akıbeti parçalanmak ve yok olmaktı. Bu gerçeği gören Gaspıralı İsmail Bey, Türk lehçeleri arasında yaratılmaya çalışılan uçurumu kapatmak gayesi ile bütün faaliyet hayatının en önemli kısmını "Dilde Birlik" idesinin tahakkukuna hasretmiştir. İsmail Bey, bütün Türkler için umumi bir edebi dil lüzumunu herkesten evvel anlamış ve ileri sürmüş bir mütefekkirdir. Yazıcılık hayatının ta başından sonuna kadar bütün Türkler için umumi bir edebi dil gerektiği fikrini neşretmeye çalışmıştır. Umumi Türk dili meselesini ilk olarak "Tongua" risalesinde ortaya koyan İsmail Bey, bundan sonra her tarafta anlaşılabilecek bir "Türk dili" ile yazar; yani lisan ve edebiyat sahasında fiilen bütün Türkçülüğe başlar. Ve son nefesini verinceye kadar bu meselenin halli için çalışır. Ömer Seyfettin şöyle diyor: "Türkler'in lisanca birleşmesi bütün Turan'ın birleşmesi demektir. Kırım'ın büyük evlâdı İsmail Bey, son nefesine kadar bu yüksek ülküyü hakikat haline getirmeye çalıştı. Hatta biz Osmanlı Türkleri'ni bile uyandırmaya uğraşıyordu." Gaspıralı İsmail Bey'in "Umumi Türk Dili" meselesi üzerine görüşlerini ortaya koyan Prof. Fahri Z. Fındıkoğlu şöyle diyor: Eğer 1917 fırtınası eski Rusya'yı silip götürmeseydi, İsmail Bey; "Türk Dünyasında Tek Dil" daha doğrusu, "Türk Dünyasında Tek Lehçe Türkçe", tıpkı çeşitli Alman lehçelerinin fevkinde "Yüksek Almanca Hocheleutsch", muhtelif Fransız diyalekleri dışında; "Paris Fransızcası"nın ve emsali yüksek kültür dillerinin teşekkülüne benzer bir "Yüksek Türkçe" ideali daha çok gerçekleşecekti." İsmail Bey sonuçtan ümitliydi. Çünkü Türk lehçeleri henüz işlenmemiş, edebi bir şekil almamıştı. Ayrıca birçok gazeteci ve yazar da bu konuda kendisini desteklemekteydi. Onun "edebi lisan" veya "Umumî Türk Dili" tabiri ile ifade ettiği dil, çok sadeleştirilmiş İstanbul Türkçesi'nden başka bir şey değildir.
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.