Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

392 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Bir romandan fazlasını okudum.. Marquez' in Kırmızı Pazartesi kitabından bir alıntı ile başlamış Tarık Tufan. " Beni öldürdüler, Wene Hala ! " Bir kayboluşun hikayesi. Her anlamda kayboluş, daha çok ruhunun kaybolması ama. " Kaybolmak ansızın başımıza gelen felaketlerden değil; bir zaman dilimine yayılarak, yavaş yavaş, insana sezdirmeden gerçekleşiyor. " Kaybolduğunu anlayan Hakan.. Kendini bulmaya cesareti bile yok belki başlarda. Sonra gerçekleşen olaylar ve ruhunu buluşu. Ruhunu bulmak aşkı bulmak mı peki ? Hakan için öyle oldu. Güzel sonla mı bitti peki ? Kime göre ya da ? Bence herkes için en güzeli, en doğrusu oldu. Hakan aşkı buldu sevdiği kadınla yıllar sonra olsa bile kavuştu. Yıldız, onu sevmeyen bir adam için artık boş yere vakit harcamaması gerektiğini anlayıp vazgeçti. Bazen vazgeçmek gerekiyor demek ki. Birini zorla tutamazsın ki.. Hani bir söz var ya “Gitmek isteyeni kırk düğüm halatla bağlasan, tutamazsın. Kalmak isteyene saç teli yeter ” diye öyle. Bu konuda tüm söyleyeceklerim bu cümleden ibaret. Kendince mücadele etti, savaştı, o kadar çok emek verdi ki. Sonra pat bıraktı. Herkes sandı ki birden oldu. Hayır birden olmadı. Sonra Hakan buna şaşırdı. Nasıl dedi ? Öyle işte Hakan.. Kitabın bitişi ile " oh be " dedim. Nihayet.. Olması gereken şeyler oluyor er ya da geç. Bir şekilde. Yıllar geçiyor su akıyor ve yolunu buluyor.. Bir sabah uyanıyorsun hayatın mesajlarını okuyacağım, hayatın akışına kendimi bırakacağım diyorsun ve hayatın değişiyor. Ben bu şehirde mesaj okumaya kalksam yolum nereye düşer ki ? İstediğim yollar bu şehirde mevcut değilken.. Hakan kadar şanslı olabilir miyim ? İçine sıkıştığı bir hayatı yaşamaktan vazgeçme aşamasına kadar gelip bunu " kayboldum " diye açıklayan bir karakterin hayat hikayesi anlatılmış. Evli, mutsuz.. Rutine bağlanmış bir hayat. İki yabancının bir evi paylaşması ve bunun dışında paylaşılacak tek bir şeyin olmadığı bir hayat. Hikayeden etkilenmeme sebep " kaybolmak" İnsan nasıl kaybolur ? Nasıl kendini bulur ? İnsan kendini bulabilir mi ? Hepsinin cevabı var kitapta. Çok sevdiğim kitaplarda her sayfada en az beş tane altını çizdiğim cümle vardır. Bu kitapta altını çizmedigim satır sayısı 12. Sayfada bir tane. Oda önceki sayfanın devamı olan bir cümle. Daha doğrusu cümle sonu :) "Kendimle yüzleşmem gerekiyordu: Kimim ben, bu yabancı yoksa ben miyim ? " Kendime sordum bu soruyu ben de. Kendime yabancılaşmama sebep olan şeyleri düşündüm. Beni ben yapan değerleri arka plana atmama sebep olan insanları. Değersiz hissettiren, hiçe sayıldığım olayları, konuşmaları.. İçimdeki kavgayı daha fazla bastırmanın hiçbir manası yoktu. Kendimi bulmaya ihtiyacım vardı.. Tabi benim hikayem Hakan ' ın hikayesi gibi değil. Sayfa sonuna gelince öğreniyorsunuz onun hikayesini. Benim hikayemin sayfa sayısı kaç, nerede başlıyor, nerede bitecek bilemiyorum. Onun gibi güzel biter mi onu da bilmiyorum. Bir süre ( yine bir süre ) önce fark ettirmeden, günden güne içime sızan, dengemi bozan, hayatımı sarmaşık gibi saran,koca koca ağaçlı, yürüyeceğim yolun izinin bile belli olmadığı bir ormanda kayboldum. Daha evvel de birkaç sefer kaybolur gibi olmuştum. Yolumu bulmam hiç zor olmamıştı. İçine düştüğüm bir kuyu yoktu o zaman. Belki de kaybolduğumu düşünmüştüm. Mutsuzluk mu bu yoksa hastalık mı ? İkilemim bu benim. İkilem bu olunca tepetaklak düşüş kaçınılmaz oluyor. Bu kayboluşa sebep biri yok. Sebep, şahıs, o, bu, şu... Hiç umrumda da değil açıkçası. Kaybolduktan sonra o ormanda, buna neyin sebep olduğunun, kimin sebep olduğunun önemi kalmıyor. Asıl soru şu : insan bir eşyasını kaybettiğinde en son bıraktığı yeri hatırlamaya çalışır ama ya kaybolan kendisiyse ? İnsan kendini bir yerde bırakabilir mi ? Bir insanda mesela ? Bir şehirde ? Bir kalpte ? Kalbi olmayan bir insanda ? Bir anı içinde ? Hepsi mümkün. Peki en son nerede bıraktığını nasıl anlayacaksın ? Hiçbir fikrim yok.. Tarumar edilmiş bir bahçenin ortasında toprağa çiçek tohumları ekmekle kendimi gömmek arasında bir yerdeyim. Bir cinnetin kıyısında ayaklarımı suya bırakmış oturuyorum. Uzun cümleler içinde sırlar saklarmış. Uzun cümlelerimde sırlar saklı. Yüzleşmekte zorlandığım, arkalara ittiğim hatıralarımı gün yüzüne çıkardım daha yeni. Yazdım ve yaktım.. Kötü hisleri, yaşanmış kötü şeyleri, hatırlamak istemediğim şeyleri, zihnimi delen, kalbimi parça parça eden şeyleri. Korkarak kaçtığım her duyguyu hatta. Kendimi bulmak adına yaptım hepsini. Kendimi bulduğumda neyle karşılaşacağımdan emin olmadan yaptım bunları. :) Kendi hayatımı yaşamak için her şeyi göze aldım. Cesaretim bu yüzden :) Kitap okurken dış dünyaya kapalı hale geliyorum normalde. Bir iki seferdir takıyorum kulaklığımı telefonumu da uçak moduna alıyorum okuduğum bir cümleye denk gelen şarkı sözlerini not alıyorum. Mesela sayfa 199' da " Aynaya her baktığımda hayatımdaki iyilikleri ve güzellikleri ezberler gibi tekrar ediyorum. Çok didindim, çok savaştım, insanlara ayak uyduramadım. Aşk zannettiğim şeylere tutundum, onların gerçek aşk ilişkisi değil, düpedüz bağımlılıklarım olduğunu anladığımda çok geçti " yazıyor. O sırada çalan müzik Cem Adrian " Sana bunları hiç bilmediğin bir yerden yazıyorum " gibi. Not alarak okuduğum, bana bir şeyi anımsatan anıları yazdığım sırada çalan şarkı bu. Tesadüflere, neden olmuşlara artık bakmıyorum. Önceki bir gönderide bundan bahsetmiştim. Ben hayatın bana bir mesaj vermek için çaba harcadığını düşünmeyi bıraktım. Kafam rahat en azından :) Ee peki bu durumlardan nasıl kurtulacağım, bu kuyudan nasıl çıkacağım ( malum düştüğüm kuyular pek oralı değil ) derken o kadar güzel bir cümle okudum ki. Tarık Tufan diyor ki : " Sözcüklerden kendine mezar kazmaya başlarsın. Bu dipsiz karanlıktan nasıl kurtulacaksın ? Hallac olarak. Hallac-ı Mansur olmak, benliğin özünde yanan harlı ateşe çıplak ellerle dokunmak demektir. O ateşle dolmak ve sonunda ateşin kendisi olmaktır. Orası mesafelerin sona erdiği yerdir. Başkasının ne anladığı bütünüyle önemini yitirir. Kelimelerin hükmü ortadan kalkar. O andan itibaren seni öldürebilecek olan, düşmanın taşı, hançeri, kurşunu değil, sevgilinin incinmiş yüreğidir. Hiçliğe eriştiğim anda, anlaşılmak ve anlaşılmamak umurumda değil. Hiçliğin içinden yeniden diriliyorum. Çok güçlendiren bir duygu bu. Hiçliğin gücü. Senden korkmuyorum. " Hiçlik.. Ben zaten bir hiç olduğumu öncesinde birinden ( Biri ? Ne kadar acımasız bir tabir.. Onun "hiçsin" demesi acımasız bir tabir değilmiş gibi. Yine de "biri" acımasızca. O zaman önemli biri ? ) ( İç konuşma :) )duymuştum. Ama bunun beni güçlendireceğinden habersizdim o zamanlar. Canımı yakmadı desem yalan söylemiş olurum. İnsan yanarak büyüyormuş bunu da çok sonra öğrendim. Ama üzerine bir cümle kurmadım. Benim sözlerim, yüzümün düşüşü ona ağır geliyordu belki. Uğraşamazdı. Zaten olaya bu şekilde bakmasını istemezdim ben de. Üzüldü mü, kırılır mı, yanlış mı anladı, acaba şu an böyle mi söylemeliydim ? Ki ben kimsenin duygularını bu denli önemsemem. Önemsemezdim. Sonra bir baktım tek önemli olan o. Onda önemli olan neydi ? Benim olmadığım şüphesiz. Neyse konudan sapmayalım. Elbette Hallac- ı Mansur gibi adayamam kendimi ben. Yanmadım değil, onun gibi içim ateş dolu. Bir süre için ateş doluydu şimdi o ateş gibi hissediyorum. Yanıyorum ama kimseye zararım yok. Seviyorum ama kendi içimde, özlüyorum ama bunu sadece ben biliyorum. Düşüşlerim, kalkıp devam etmelerim hep kendimle.. Böylesi daha sağlıklı bir yerden sonra. Ben o " bir yerdeyim " ( Neyse ki durak kaçmadı ) İki gün önce hayatımı bilmeyen bir arkadaşımla mesajlaşırken bana söylediği sözü kitabıma not aldım. "Her insan biraz ahmaktır Meltem. " Her insan biraz delidir dedim içimden, biraz mağrur, biraz aşık, biraz kırık dökük. Her insan biraz ahmaktır da belki Meltem ? Ahmaklık demişken. Kitapta bir cümle var altını o kadar fazla çizmişim ki artık çizmek değil de karalamak demek daha doğru olur. " Aramıza giren mesafe beni savunmasız bırakıyor. Sürekli mazeret bulmaya çalışıyorum, gittikçe büyüyen yıkıcı boşluğu doldurabilme çabamın budalaca olduğunu düşündükçe üzüntüm artıyor. Uzun zamandır kendimi hiç bu kadar zavallı ve yalnız hissetmemiştim. " Okudum. Düşündüm, düşündüm. Size değer verdiğini düşündüğünüz, bazen bundan emin olduğunuz bazen arada kaldığınız biri size nasıl bu kadar değersizmişsiniz gibi hissettirir ? Cevap bulamadım. Bir cevabı var mı emin değilim. Ah, çok uzun bir inceleme oldu. Vazgeçiş mi kayboluş mu tereddüt yaşıyorum.. Tam şu an hissettiğim duygumu paylaşarak bitireyim. Sanki dünyadaki tüm özlemler benim omzuma yüklenmiş o denli mağlup hissediyorum kendimi. Bulunmam dileğiyle..
Kaybolan
KaybolanTarık Tufan · Doğan Kitap Yayınları · 20203,186 okunma
·
184 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.