Gönderi

C. Hendel
Hiç kuşku yok ki kendisinin gerçek bir felsefeciden beklediğimiz özgün ve dizgesel düşüncenin kanıtı olan yayınları da vardır. Yıllarca önce iki bilim adamı, Profesör Cassirer'in Töz ve işlev ve Einstein'ın Görelilik Kuramı (Substance and Function and Einstein's Theory of Relativity) adlı kitabını İngilizceye çevirme girişiminde bulunmuşlardı. Aynı yıl Almanya'da «Simgesel Biçimler» konusunu işleyen üç ciltlik yapıtının ilki çıkmıştı. Bu, onun düşünce dünyasındaki kendi serüve­niydi. Simgesel Biçimler Felsefesi, bir anlamda, Profesör Cassirer'in yaratıcı bir düşünür olma tutkusunu gerçekleştiren kitaptı. Bu kitap, insansal yaşantı dünyasının insana özgü çeşitli simgeleştirici etkinlik biçimleri aracılığıyla dile getirildiği yolları inceden inceye araştırmak­taydı. Bu görüş, doğa dünyamızı oluşturmada belli görü biçimlerinin ve mantıksal kategorilerin rolünü araştıran Kantçı anlayışı daha bir geliştirmekteydi. İnsanın gerçekten duyumsadığı ve bildiği dünyayı oluşturmada şimdi artık, başka biçimlerin de benzer bir işlevleri ol­duğu öne sürülmekteydi. Dil, söylence, sanat, din, tarih, bilim gibi tüm kültürel anlatım biçimleri, insanın hem kendisine hem de çevresine ilişkin bilgi içine girmekteydiler. Profesör Cassirer'in kendi insan ve varlık felsefesi işte bu noktada odaklanıyordu. Ama sözü edilen bu simgesel biçimler felsefesi, Profesör Cassirer, Amerikan üniversitelerinde çalışmaya geldiğinde pek az bilinmektey­di. Almanca yazılmış olan bu üç ciltlik yapıt, Amerikalı felsefe öğren­ cilerinin kolayca bulup okuyabilecekleri bir kitap değildi. Bunun dışında, kuramının betimlenmesi, çeşitli kültür biçimleri ile ilgili geniş çapta kanıtların ayrıntılı bir şekilde incelenmesini gerektirmekteydi. Okuyucularının çoğu, ne bu örneklerle daha önce karşılaşmışlar ne de Onun öne sürdüğü savı tam anlamıyla kavrayabilecek kadar geniş bir bilgi ile donatılmışlardı. İşte bu yüzden, Onun taktığı adla, bu «fel­sefi insanbilimin» kısa ve basitleştirilmiş bir başka örneğine, felsefe­sini öğrenmek isteyen ve sayıları durmadan artan dost ve öğrenci çev­resinin istekleri doğrultusunda çok fazla gereksinme duyulmaktaydı. O da öğrencilerini ve yeni dostlarını çok sevdiği ve kendi yönünden, onlar tarafından daha iyi anlaşılmayı istediği için, büyük bir alçak gö­nüllülükle ve kimseye sözünü bile etmeden, İngilizce olarak kısa bir deneme yazmaya koyuldu. insan Üstüne Bir Deneme (An Essay on Maİı) böylece ortaya çıktı. Ama, Cassirer bu Deneme'yi yazmakla aynı zamanda o andaki dost ve öğrenci çevresini aşmış, çağının evrensel gereksinmelerinden birini kavramış oluyordu. Yaşanılmakta olan o savaş günlerinde «İnsan nedir?» sorusunun hiç kimsenin karşı duramayacağı etkili bir gücü var­dı. Locke'un, Kant'ın ya da Profesör Cassirer'in öylesine sevdiği 18. yy düşünürlerinden çoğunun bu alanda gerçekleştirmiş olduklarından daha fazlasını yapmak gerektiği apaçık bir şekilde gö­rülmekteydi. İnsanın anlama yetisi, ya da usun yanısıra başka yön­lerin de hesaba katılması gerekiyordu. Profesör Cassirer, yeni ki­ tabı İnsan Üstüne Bir Deneme'de Sokratesçe dile getirilmiş ve henüz yerine getirilmemiş olan bilgelik buyruğunu anımsadı: Kendini bil! Deneme, insanın kendini bilme konusundaki arayışının tarihsel gelişimini göstermekte ve insanın bugünkü durumunu daha iyi kav­ramamızı sağlamaktadır. Böylece, dostların bir gereksinmesini gider­mekle kalmamış, daha geniş ve genel bir amaca da hizmet etmiştir. Cassirer simgesel biçimler felsefesini anlatırken günümüzün insana ilişkin bilgilerine de büyük ölçüde katkıda bulunmuştur.
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.