Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

200 syf.
10/10 puan verdi
Kitap dört bölümden oluşmakta ve ilk bölümde Sokrates'in, din adamı olan Euthyphron ile arasında geçen konuşmayı konu edinmiştir. Sokrates, davadan önce bir din adamı olan Euthyphron ile karşılaşır ve Sokrates'in davası hakkında konuşmaya başlarlar. Konuşmanın başında Euthyphron, Sokrates gibi bir adamın dava edilmesine çok şaşırıp ve bunu kimin yaptığını sorar. Sokrates, ona Meletostan bahseder, onun kendisini gençleri yoldan çıkarmak ve tanrılara inanmayarak, yeni tanrılar icat etmekle suçladığını söyler. Ayrıca Meletos'un, bilge biri olduğunu düşündüğünü çünkü onun siyasete nerden başlaması gerektiğini çok iyi bildiğini söyler1 .Sokrates, aslında bu söylemiyle 2400 yıl önce olan ve bugün bile güncelliğini koruyan din veya dindarlık üzerinden toplumun çok güzel manipüle edilebileceğini belirtmiştir. Sokrates: "Atina halkı bilge insana karşı değil, yeter ki bilgeliğini başkalarına aktarmasınlar." 2 diyor.Euthyphron; evet, bilge bir insan ama Sokrates'e halk bizi kıskanıyor, söylediklerine aldırış etmemeliyiz, gibi söylemiyle aslında hem kendini Sokrates'le bir tutup hem de kendini halktan soyutlamış oluyor. Kendini halktan soyutlayan yani bilgisini paylaşmaktan aciz, sofist düşünceli bir insan, Sokrates ile bir olamaz. Biraz daha metnin içine daldığımızda Sokrates'in, Euthyphron'a davasını sorduğunu onun babasını cinayetle suçlayarak mahkemeye verdiğini, kısaca olayların gelişimine şahit oluyoruz. Sokrates ona; “Babanı suçlayarak günaha girmekten korkmuyor musun?” diye sorarak onu köşeye sıkıştırır.Sokrates, aslında Euthyphron'un babasını haksız yere suçladığını, onun bile isteye adam öldürmediğini oğluna kanıtlamaya çalışır. Euthyphron ise dine uygun olanın bu olduğunu söyler, egolu bir şekilde dine uygun ve aykırı her şeyi bildiğini söyler. Sokrates;“O zaman söyle bana, sence, dine uygun ve dine aykırı olan nedir? “ diye sorar. Euthyphron hemen tuzağa düşer ve bence diyerek yanıtlamaya başlar. Egosundan gözü kör olmuş Euthyphron tanıma kendi fikrini koymaya çalışır. Buradan da ne kadar çokbilmiş olduğunu anlayabiliriz. Metnin devamında Zeus'un isminin çokça zikredilmekle birlikte Zeus'un babasını zincire vurmasını özellikle belirtilmiş, kendisinin de babasını dava etmesinin dine uygun olduğunu açıklamaya çalışır.Sokrates,“Zeus'a göre bu doğruysa diğer tanrılara göre değilse, aralarında sürekli bir çekişme, bir savaş, düşmanlıklar ve buna benzer anlaşmazlıklar meydana gelmez mi?”diyerek yine onu bir ikilemde bırakır. İşte şimdi can alıcı noktaya geldik. Sokrates Euthyphron'a söylettiği tanrıların sevdiği şey dine uygun, sevmediği şey dine aykırı söylemi burada çürüyor çünkü aynı şeyler bazı tanrılar için doğru bazıları için yanlış olabilir. Şimdi en karışık kısma gelecek olursak Sokrates, Euthyphron'u iki yargıya çıkarmaya çalışıyor. Birincisi dine uygun olduğu için mi tanrılar tarafından seviliyor yani tanrıdan bağımsız olarak mı bir şey var? İkincisi ise tanrı iyiyi sevdiği için o şey iyidir, tanrı sevmezse kötü müdür? Sırf tanrılar sevdiği için o şey seviliyorsa dindarlığın mahiyetinden bahsedemeyiz. Yani şöyle diyebiliriz: Seven olduğu için sevilen varsa ve sevilenin seven tarafından olduğu için hiçbir zaman bir kendiliği olmaz. Bir diğer düşünce ise; Euthyphron, adaletin dine ve dindarlığa uygunluğunun tanrılara hizmet sunması ile ilgili bir parça olduğunu düşündüğünü söyleyip bunu Sokrates'eaçıklar: Tanrılara kurban kesmek ,dua etmek gibi şeylerin tanrıların hoşuna gittiğini, bundan dolayı bizim dualarımızı kabul ettiğini, tanrıların hoşuna gitmeyen şeylerin dine aykırı olduğunu söyler. Burada farkında olmadan çok önemli bir detaya geri döner. En başta çürüttüğümüz tanrıların sevdiği şey dine uygundur, sevmediği şey dine aykırıdır söylemine geri dönüyor. Ayrıca Sokrates'e göre dindarlık bir nevi tanrılar ve insanlar arasında mübadele sanatıdır yani ticari bir ilişkiye dönüşmüştür. Diyalogun devamında hiçbir sonuca varamıyorlar ve Euthyphron oradan uzaklaşır. Sokrates'in bütün çabası boşa gider. Kendi düşünceme gelecek olursam ben bu metinden şunu anladım:Euthyphron cahil, egolu, kendi babasını dava edecek kadar zalim, korkak ve kendini bilmez bir adamdır. Sokrates'in savunması bölümünde de göreceğimiz "kendilerini bilge sananlar" sözüyle Euthyphron gibi adamları kastettiğini anlıyorum. Bu metinde bir sonuca varamıyoruz, her ne kadar bize dindarlığı anlatmaya çalıştığı görülse de aslında dindarlığın ne olmadığını anlatmışyada şöyle de düşünülebilir; bize dindarlığın ne olmadığını anlatarak dindarlığı anlamamız için kapı aralamış. İkinci bölümde ise; Sokrates'in savunmasının, mahkeme sürecini göreceğiz. Sokrates, Daha ilk cümleden kendisine yöneltilen suçlamaların öyle muntazam öyle ikna edici olduğunu “Kendimi bilmesem ben bile kim olduğumu unutacaktım.” dediğini görüyoruz. Ayrıca, sözlerini ustalıkla dile getirdiklerini, kendisinin yeni yetme delikanlılar gibi süslü cümleler kullanmayacağını, Sokrates'e göre önemli olan süslü cümleler kullanmak değil doğru olup olmadığıdır. Burada, Sokrates ölümle yargılanmasına rağmen sivri dilli davranıyor, ikna etme çabası yok, alttan alma yok, benim düşünceme göre bir nevi kendi fermanını kendisi imzaladı. Kitabın devamında güya, Sokrates adında bir bilge gökyüzündeki olaylarla ilgileniyor, yeraltını ve önemsiz lafı önemli gösteriyormuş.3 ( Aristophanes, Bulutlar komedyası) Onu, suçlayanların en tehlikelisinin bunları söyleyenler olduğunu, Atinalıların kafasını gerek kıskançlıkları, gerek iftiralarıyla çok karıştırdıklarını, kendisini savunmak için gölgelerle savaşırcasına kimsenin yanıtlayamayacağı sorular sormak zorunda olduğunu dile getiriyor.(Gölgelerle savaşmaktan kastı ne diye kendime çok sordum ve araştırdım, net bir cevap bulamadım.) Sokrates, kendisini suçlayanları, eski ve yeni diye iki kısma ayırır. Ona, yapılan bu suçlamalar hayatında hep var olan suçlamalardı, tek fark onu son zamanlardaki suçlamalar ölüme götürdü. Sokrates yasaya uyarak kendisini savunmak istiyordu, ne kadar acı yasayı bu kadar önemseyen bir insanın kuralsızlıkla suçlanması. Devam edecek olursam Sokrates para karşılığı ders vermekle suçlandığının, bunun doğru olmadığını söylüyor ve sofistlere taş atıyor. Ben de bunu eleştiriyorum, para karşılığı ders vermek neden bu kadar eleştirmiş anlamıyorum. O insanların geçimlerini sağlamak zorunda olduğunu düşünürsek anlam verememekte de haklı olduğumu düşünüyorum. Şimdi Khairephon ve Delphoi'deki tanrının arasında geçen konuşmanın Sokrates'in başına nasıl iş açtığından bahsedeceğim. Delphoi'deki tanrı Sokrates'in üstün bir bilge olduğunusöyler, Sokrates ise bilge olmadığını düşünür ve kendisine "Tanrı ne diyor ve neyi kastediyor?” diye sorar. Sırf bu sorusunun cevabını bulmak için Atina sokaklarında kendisinden bilge birilerini bulmaya çalışır, eğer bulursa gidip neden böyle söylediğini sorgulayabilecek ve bilge olmadığını kanıtlayacaktı. Ama Sokrates her gittiği bilgenin aslında kendini bilge sananlardan biri olduğunun farkına varır. Sokrates'in sorularından dolayı insanlar ona düşmanlık beslemeye başlar. Sokrates çabasının beyhude olduğunu anlayıp şöyle der;“Sonunda, kehaneti doğrulamak üzere şöyle bir ikilemde kaldım: Herhangi bir alanda onların anladığı şekilde bilge ve onların anladığı şekilde cahil olmaktan kaçınmalı mıydım yoksa onlar gibimi olmalıydım? Hem kendime hem kehanete "olduğum gibi kalmak daha iyidir" yanıtını verdim.4 ” ( Olduğu gibi kalmak ne demek buna da bir cevap bulamadım.) Sokrates'e göre onların düşmanlığı birçok iftiraya ve adının bilgeye çıkmasına neden olur. O, bilge sandıklarımın bilgeliklerini çürüttükçeorada bulunanlar Sokrates'in bilge olduğunu düşünmelerine sebebiyet verir. Sokrates'e göre en büyük bilge tanrıdır, tanrı belki de bunu kanıtlamak için onun adını kullandı çünkü kendisi bilgeliğin hiçbir değeri olmadığının farkındaydı. Sokrates, tanrının: " Ey insanlar, aranızda en bilge kişi, Sokrates gibi aslında bilgeliğinin hiçbir değeri olmadığını bilen kişidir."5 şeklinde düşündüğünü düşünüyordu. Diğer taraftan gençleri yoldan çıkartma söylemlerine, etrafımda toplanan zengin ve boş vakti bol gençlerin insanları sınadığımı görmelerinin hoşlarına gittiğini, onlarda beni taklit ederek az bilgileriyle kendilerini bilge sanan insanları sınamaya başladığını sınanan insanlarında öğrencilerime değil bana kızdıklarını bundan dolayı Sokrates gençleri yoldan çıkartıyor dediklerini açıklıyor. Bence bu gençlerin sorumsuzca davranışı da Sokrates'in ölümüne sebebiyet veriyor. Sokrates ilk suçlayıcılarının suçlamalarına yeterince cevap verdiğini söyleyip ikinci suçlayıcılarına cevap vermeye başlar. Yine anlıyoruz, Sokrates'in kendini ipten kurtarma çabası yok. Bu bana Hegel'in "Sokrates ölmeyi hakketti", sözlerini hatırlatıp, düşündürüyor. Şimdi Sokrates ile Meletos arasındaki diyaloga gelecek olursak Sokrates öncelikle ilk suçlama olan gençleri yoldan çıkarma daha sonra yeni tanrılar icat etme suçlamalarına yanıt verir.Meletos'a göre Sokrates dışında herkes gençleri eğitme yetisine sahiptir. Sokrates ona at örneğiyle yanıt verir, atları herkes yetiştirebilir mi, yoksa sadece seyisler mi yetiştirebilir? Sokrates burada kendini at yetiştiricisi olarak görür zaten kitabın devamında da kendisini at sineğine benzetir. Sokrates'in Meletos'a soruları devam eder. iyilik ve kötülük sorusunda Meletos'u zekasıyla yerle bir eder. Sorularıyla sürekli karşılaştırma yaptırıp, seçtiği yoldan soru sormaya devam eder. Aslında, Sokrates diğer kendini bilge sananlara da böyle yaptıysa düşmanlıklarını kazanmasına şaşırmamak gerek.Meletos'un cevapları Sokrates'i tatmin etmez ve sormaya devam eder “Gençleri nasıl yoldan çıkartıyorum, yeni tanrılar icat ederek buna mı inandırıyorum?” sorusuna olumlu cevap alır. Ama Meletos diyalogun devamında Sokrates'in hiçbir tanrıya inanmadığı tanrıtanımaz biri olduğunu söyler. Meletos'un söylediklerindeki tutarsızlıklar kendini göstermeye başlar. Önce hiçbir tanrıya inanmadığını söyler, daha sonra daimonlara inandığını kabul eder.Daimon, Sokrates'in icat ettiği söylenilen tanrı veya tanrısallıktır. Diyalogun devamında Sokrates ölümden korkmadığını felsefenin, ölüm arzusu olduğunu söyler. Ona göre her şeyi bildiğini sananlar ölümden korkar. Sokrates zaten kendisinin tanrı tarafından görevlendirdiğine inanıyor belki biraz da ona güveniyor. Onu içinde hissettiğini, içindeki sesin ona iyiyi ve kötüyü gösterdiğini söylüyor. Bu bahsettiği içindeki ses onun daimon'u, yunanca karşılığına baktığımda bu daimon'un üç anlama geldiğini bunlardan birinin de vicdan olduğunu ve aslında Sokrates'in içinde hissettiği tanrısının vicdanı olduğunu anlıyorum. O, kendini bir kurtarıcı olarak görüp, insanları erdemli olmaya davet etmekle görevlendirildiğini söyler ve bu söylemini diyalogun birden çok yerinde tekrar eder. İnsanlara erdemli olmayı anlatmak için kendi ailesini bile ihmal eder ve hiçbir fayda gözetmek sizin bunu yapar. Sokrates bu davranışının insana özgü olduğunu düşünmez ve yine tanrı tarafından ona verilen bir görev gibi görür. Karşılığında hiçbir fayda elde etmediğine örnek olarak fakirliğini gösterir. Sokrates'in dikkatimi çeken bir iddiası da gerçekleri söyleyeceği konudur. Cehaletini kabul eden bir insan, nasıl gerçeği bildiği söyler, güvendiği ne? Bu soruda ben tarafından cevapsız kaldı. İlerleyen sayfalarda Sokrates'in adaletten, haktan yana olduğunu kendi öğrencilerinin arasında bile ayrım yapmadığını kıskançlık yapıp ders vermeyeceğim demediğini söyler. İnsanların neden onunla vakit geçirmekten hoşlandığını anlatır. Kendini acındırmak için ailesini çocuklarını mahkemeye getirmediğini, ağlayıp yalvarmadığını çünkü onun gibi erdemliği savunan birine de bunu yakışmayacağını söyler ve alışılmışlığın dışında bir savunma yapar. Yargıçlar adaleti lütuf gibi dağıtmak için değil, yasalara göre hüküm vermek için o mevkie getirilir.6 Sokrates'in zekasına bir kere daha hayran kaldım. Burada gördüm ki yine çaktırmadan bir eleştiri yapıyor, yargıçların adil davranmadıklarını belirtiyor. Sokrates suçlu bulunduktan sonra tekrar kürsüye çıkar ve mahkeme nasıl bir ceza vereceğine karar vermeden önce ikinci konuşmasını yapar. Kendisini savunması için ona az süre tanındığından sitem edip verilebilecek cezaları değerlendirmeye başlar. Hapis cezasının ölüm cezasından daha kötü olduğunu söyler. Sürgün cezasına da bu yaştan sonra başka yerde yaşayamayacağını yaşarsa bile konuşmaya devam edeceğini söyler. Para cezası içinde parasının olmadığını söyler. Sokrates zaten parayla erdemin elde edilemeyeceğini ama erdemle para ve her türlü iyiliğin elde edilebileceğini savunmuştur. Yine görüyoruz Sokrates suçlamalara tatmin edici bir cevap vermeyip resmen cezaya koşuyor. Sokrates, ölüme mahkum edildikten sonra bu kararı onaylayan yargıçlara sesleniyor. Atinalılara aldıkları karar yüzünden kente çamur atmak isteyenlerin Sokrates gibi bir bilgeyi ölüme mahkum ettiğiniz için sizi ayıplanacaklarını sabretseydiniz zaten yaşı itibariyle bu sorunun kısa bir süre sonra kendiliğinden çözüleceğini söyler. Yukarda da belirttiğim gibi kendisini onların alışık olduğu gibi savunmadı, ölümden sakınmak yerine ölüme dimdik yürüdü. Sokrates " ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülüklerden sakınmaktır" 7 diyor. Yargıçlar Sokrates'i ölümle cezalandırıyor ama Sokrates'te onlara arkasından ölüsünü bırakarak ceza veriyor. Sokrates, ölüm kötü bir şey olsaydı ilahi işaret bana kesinlikle engel olacaktı diyerek içinde ölümün iyi bir şey olduğuna dair bir umut besliyor. Sokrates mahkemenin başından beri yargıçlara Atinalılar diye seslendiğini görüyorduk ama şimdi sayın yargıçlar diyerek kendisinin ölmemesi için oy kullananlara seslenip diğerlerini bırakıyor. Onlara ölüm hakkında bir şeyler anlatmaya başlar, ölümün ya hiçlik ya da başlangıç olduğunu ve öldükten sonra da bilgeliğin peşine düşmekten vazgeçmeyeceğini söyler. Ayrıca beni müthiş bir şekilde şaşırtan şey çocuklarının erdemden ayrılırlarsa eleştirmelerini vasiyet etmesi oldu. Son anında bile uğruna ölüme gittiği yoldan ayrılmadığı gibi çocuklarının da ayrılmasına engel olmaya çalıştı. Benim bu diyalogdan çıkardığım sonuç Sokrates'in birilerinin kuyruğuna bastığı için idam edildiğidir. Sokrates'in başında da söylediği gibi bu suçlamalarının yeni olmadığı başından beri var olan suçlamalar olduğuydu. Peki, neden şimdi sorgulanmaya başlıyor? Çünkü Sokrates kendisinin bir at sineği olduğunu söylemişti, at sinekleri atları rahatsız eder, atlarında devlet olduğunu söylemişti demek ki Sokrates devleti rahatsız etmeye başladı. Ayrıca Sokrates insanları uykusundan uyandırmayı savunduğu kadar kendini savunmadı. Sokrates uykudan uyanmıştı zaten Platon'un Mağara alegorisinde olduğu gibi etrafını da uyandırmaya çalışıyordu. Sokrates son anına kadar bilgeliğinin lafta olmadığını kanıtladı. Üçüncü bölümde ise; Sokrates ve Kriton arasında geçen konuşmayı ele alacağız. Diyalogun başında Sokrates'in ceza evinde olduğu ve Kriton'un da yanına girdiğini görüp ve konuşmanın orada gerçekleşeceğini anlıyoruz. Kriton'un amacı Sokrates'i ikna edip hapisten kaçırmaktı ama Sokrates bunu istemediğini akıllıcasoruları ve öğüt niteliğindeki konuşmalarıyla belirtir. Konuşma şu şekilde gerçekleşir; Kriton, onu parasıyla kurtarmak istediğini bunu istemezse başka yerlerdeki dostlarının da bunu severek yapacağını, böyle bir dostlarını kaybetmek istemediklerini ayrıca eğer bunu yapmazlarsa çoğunluğun onları ayıplayacağını söyler. Kriton onun kendilerini düşündüğü için gitmek istemediğini bunu düşünmesine gerek olmadığını kendi çocuklarını düşünmesi gerektiğini sırf onlar için bile olsa bunu yapması gerektiğini söyler. Sokrates yargıçların karşısında durduğu gibi yine savunduğu sözlerinin arkasında durduğunu Kriton'a çoğunluğun düşüncelerine önem vermemesi gerektiğini önemli olan işinin ehli bir kişinin düşüncesi olduğu geri kalanını önemseyerek kötü duruma düşeceğini söyler.Elalemin dediğini düşünmemeli sadece doğruyu ve yanlışı gösterenin sözünü dinlemek gerektiğini belirtir. Bugün bile bu konudan muzdarip değil miyiz? Sırf el alem ne der düşüncesi yüzünden hayatımızı kısıtlamıyor muyuz? 2400 yıl önce gerçekleşen bir diyalogun hala güncelliğini koruyabilmesi beni şaşırttı. Sokrates devamında bir insan kötülük yaptı diye ona kötülük yapmak doğru olup olmadığını sorar. kötülüğe kötülükle karşılık verilmemesi gerektiğini, kendi inançlarımıza ters düşmemeye dikkat etmememiz gerektiğini savunur. Bunu yaparsa yasalara karşı gelmiş olacağını bunun doğru olmadığını hem kaçarsa nasıl insanlara erdemden, dürüstlükten, adaletten bahsedeceğini bunun ona yakışmayacağını söyler. Sokrates içindeki sesin ölüme gidersen haksızlığa uğramış olacağını ama kötülük etmeden, haksızlık etmeden ve en önemlisi; kendine, arkadaşlarına,vatanına ihanet etmeden öleceğini bunun için bile olsa kaçmayacağını ve ölüme gideceğini söyler.8 yine bir sonuca varılmadan diyalog biter. kitabın son kısmında ise; Phaidon diyalogunu ele alacağız. Diyalog Ekhekrates ile Phaidon'un arasında geçmekte, Phaidon Sokrates'in son gününü Ekhekrates'e anlatır. Sokrates'in uzun süre zindanda kalma sebebinin; Delos'a gönderilen geminin geç gelmesi Sokrates'in idamını geciktirdiğini çünkü geminin yolculuğa başladığı tarihten Atina'ya geri dönene kadar geçen sürede şehrin arınmış kalması gerektiğini, kimsenin ölüm cezasının infaz edilmediğini söyler. Sonra orada bulunan arkadaşlarını sayar ama Platon'un hasta olduğunu söyler. Eğer Platon hasta ise nasıl bu diyalogu yazdı? Phaidon Ekhekrates'e olanları en başından anlatmaya başlar. Sokrates'in dostlarıyla her sabah Sokrates'i görmeye gittiklerini bir gün geminin Delos'tan döndüğünü haber alarak daha erken bir saatte Sokrates'in yanına gittiklerini içeride eşi Ksanthippi ve çocuklarının olduğunu eşinin bizi görürünce ağlayıp dövündüğünü Sokrates'in onu Kritos ile eve yolladığını gittikten sonrada konuşmaya başladıklarını söyler. Neden Sokrates eşini gönderdikten sonra konuşmaya başladı? Felsefe'nin kadın işi olmadığını düşündüğü için mi? Sokrates: Acının ve hazzın yan yana bulunamayacağını ayaklarındaki zincir'in ona acı verdiğini bedeninin ölümüyle zincirlerinden kurtulup hazza ulaşacağını söyler. Sokrates'e göre beden ile ruh bir arada bulunamaz ancak bedeninin ölümüyle ruh'a kavuşulabilirdi.. Kebes söze girer ve sorar: Hangi mantığa hizmetle şiir yazmaya başladın? Sokrates: Rüyalarında sanatla ilgilen diye mesajlar aldığını önceleri bu sanattan kastın felsefe olduğunu düşündüğünü çünkü en büyük sanatın felsefe olduğuna inandığını daha sonra rüyasında halk musikisiyle ilgilenmesi gerektiğini gördüğünü bunun üzerine, itaat etmeye ve işi koyulmaya başladığını söyler. Sokrates'in savunması diyalogunda Sokrates yargıçlara sanatsal bir dil kullanmayacağını söylediğine şahit olduk ama neden şimdi sanatla ilgilenmeye başladı? acaba Sokrates savunmada düşüncelerini dile getirdi de bu diyalog da Platon mu müdahale mi etti diyalog'un devamında ise; Sokrates'in insanlar olarak Tanrının kölesiyiz dediğini ondan habersiz bir kölenin intihar etmesi efendisini kızdırabileceğini Tanrının bana ölmemi emretmesi ve herhangi bir mecburiyet yaşamadan insanın intihar etmemesi gerektiği düşüncesi o kadar da mantıksız olmadığını söyler. Kebes Sokrates'e karşı çıkarak akıllı bir insan ölümü ister, korkak insan kaçar dedin ama köle efendi ilişkisinden yola çıkacak olursak efendisi iyi olan bir köle kaçmak istemez. Yani bu durumda akıllı insan üzülmeli akılsız sevinmelidir der. Kebes her ne kadar karşıt düşünse de Sokrates'in hoşuna gider. Sokrates: "Kendini gerçekten felsefe vermiş olanların sadece ölümle ve ölmekle ilgilendiklerini diğer insanlar muhtemelen bunu hiç farketmez." derken acaba ölümden kastının yaşamı boyunca zaten ölümü tercih ettiklerini yani metafizik bir ölüm, ölmekten kastı da acaba bedensel ölümün gerçekleşmesi mi? Sonrasında yeme içme, cinsellik ve giyinme kuşanma gibi hazların filozoflara yakışıp yakışmadığını sorar ve böyle şeylerin değersiz olduğunu mümkün oldukça ruha yoğunlaşmanın gerektiğini söyler. Hakikatin kazanılması için bedenin bir engel olduğunu, ruhun gerçeğe hazlarını arındırmakla vakıf olacağını açıklar. Bu da ancak metafizik bir ölümle gerçekleşir. Sokrates: Ölümün ruhla bedenin birbirinden kopması olduğunu bütün yaşam boyunca ölecekmiş gibi yaşamaya çalıştıktan sonra ölüm anında öfkelenmenin gülünçlüğünden bahsetmiştir. Filozoflarında bütün ömürleri boyunca hakikatin peşine düştüklerini bunun gerçekleşmesinin bedenden kurtulmakla olduğunu ölüm geldiğinde neşeyle karşılamaları gerektiğini savunur. Öleceği için öfkelenen birinin bedenine aşık, her türlü zenginliğe ve makama düşkün olduğunu söyler. Filozoflar dışında diğer insanların ölümden korktukları için yiğitlik gösterdiğini ölçülerindeki durumunda böyle olduğunu bir karşılık için bazı hazlarından vazgeçebildiklerini söyler. Mesela bedensel güzellik için kilo verdiklerini söyleyebiliriz. Gerçek ise bu tür tutkulardan bir tür arınma olduğudur. Kebes tekrar söz alarak Sokrates'e insanların ruhun ölümden sonra yok olduğundan korktuğunu ve ruhun herhangi bir yerde sağduyu taşıdığına dair ikna edilmek istediklerini söyler ve birlikte ölenlerin ruhlarının Hadese gidip gitmediğini sorgulamaya çalışırlar. Canlıların ölülerden doğdukları üzerinde incelemeye başlarlar yani karşıtlıklarından doğup doğmadığı üzerinde dururlar. Örneğin güzelin çirkinden, iyinin kötüden, hızlının yavaştan doğduğu gibi birçok kavramın birbiriyle ilişkisi vardır. Her oluşumun zorunlu olarak birinin diğerinden meydana geldiği bunun zorunluluğu olduğundan söz eder. Sokrates Kebes'e soru sormaya başlar. hayatın karşıtının ne olduğunu sorar ve aldığı cevap ölüm olur. Yani biz ölünce hayat bitiyor mu? burada Kebes haksız çünkü olsa olsa hayatın değil doğmanın karşıtı ölüm olur. Diyaloga devam edecek olursak Kebes'in verdiği cevaplardan çıkan sonuçlara göre; ölüler yaşayanlardan meydana geliyorsa, yaşayanlarda ölülerden meydana geliyorsa ölülerin ruhları bir yerde toplandığına kanıt getirdiler. Bunu da karşıtlıklardan yola çıkarak yaptılar yani bütün canlılar ölseydi ölümle birlikte yaşamda biterdi. Kebes tekrar söz alarak öğrenmenin anımsamadan geldiğini daha önceki bir tarihte öğrendiğimizi ancak ruhumuz insan şekline bürünmeden önce var olmasaydı ruhun ölümsüzlüğünden bahsedilemeyeceğini söyler. Sokrates ve Kebes bilginin nasıl bir anımsama olduğunu Simmias'a açıklamaya çalışırlar. Sonra eşitlik kavramının üzerinde dururlar. Eşitlik kavramını anlamadığım için açıklamada yapamayacağım. Daha sonra Sokrates bilmeninbir konu hakkında kazanılmış bilgileri muhafaza edip yitirmek olduğunu aynı şekilde unutmanın da kazanılmış bilgiyi kaybetmek olduğunu dile getirir. Sonrasında duyularımızın yardımıyla bildiklerimizin yeniden elde ettiğimizi onun da öğrenme olduğunu öğrenmenin aslında bize ait bilginin tekrar kazanma olduğunu söyler. Sokrates aslında ruhların insan şekline bürünmeden önce de var olduğunu kanıtlamaya çalışır. Özler üzerinden ruhların önceden de var olduğunu düşüncesini güçlendiriyor. Sokrates ruhların önceden de var olduğunu kanıtladı şimdi sıra öldükten sonra da ruhların varlığını kanıtlamaya geldi. Sokrat sorduğu sorularla ve aldığı cevaplarla ruhun arı bir şekilde Tanrıya ulaştığını kirli bedenden hiçbir şey götürmediğini kanıtlar. ona göre Tanrı katına yükselmenin felsefe yapamayanlara ve dünyadan ayrılırken tamamen arınamayanlara yasaktır. Bu arınma bedeni saran zincirlerden kurtulup özgür olmayla mümkündür. Devamında arkadaşları Sokrates'e soracak soruları olduğundan çok fazla konuşturmak istediklerini ama başına gelen felaketten dolayı rahatsız etmek istemediklerini söyler. Sokrates gülümseyerek felaket gözüyle bakmadığıma sizleri bile inandıramamışken başkasını inandırmanın zor olduğunu söyler ve onlara her zaman güzel öten kuğular örneğini verir. Kuğuların ölümleri yaklaştığını hissettiklerinde belki de Tanrılarına kavuşacakları için her zamankinden daha güzel öttüklerini, insanlarında onların ölüm korkusuyla ağıt yaktıklarını söylerler. Oysa bülbül kırlangıç ve ibibik gibi kuşlarda dahil olmak üzere aç olduklarında veya üşüdüklerinde hiç ötmediklerini akıllarına getirmez. Ne kadar mükemmel bir düşünce, Sokrat gerçekten büyük bir bilgeymiş. Kebes savını hala savunduğunu, ruhu bir dokumaya benzettiğini söyler. Konuşmaları Sokrates zehri içene kadar sürer. Kriton Sokrates'e onlardan bir şey isteyip istemediğini sorar, Sokrates kendilerine iyi bakmaları şimdiye kadar konuştuklarını uygulamalarını söyler. Sokrates yıkandıktan sonra yanına çocukları ve akrabaları olan kadınlar geldiğini biraz konuştuktan sonra onları gönderdiği belirtilir. on Birlerin uşağı gelerek Sokrates'e şöyle dedi: Sokrates buraya gelenlerin en cesaretlisi en yumuşak huylusu en iyi kalplisi sensin. Bana kızmadığını biliyorum sen durumun sorumlularını biliyor onlara kızıyorsun. Haydi yolun açık olsun dedikten sonra gözleri yaşararak uzaklaşır. Sokrates Kritondan zehri getirmesini ister. Kriton güneşin daha batmadığını ve bunun için erken olduğunu söyler. Sokrates karşı çıkar ve diğer insanlar gibi davranmayacağını zehri geç içmekle hiçbir şey kazanamayacağını, elinden bir şey gelmediği halde hayata sımsıkı sarılmanın gülünç geldiğini söyler ve isteğini tekrarlar. Kriton'un kölesi zehri getirecek adama haber verir ve adam zehirle beraber içeri girip Sokrates'in yapması gerekeni anlatır. Phaidon bunu Ekhekrates'e anlatırken Sokrates'in çok sakin olduğunu, titremediğini, renginin atmadığını söyler. Tanrının şerefine zehrin bir miktarını yere dökmek istediğini ama zehrin bir içimlik hazırlandığı için bunun mümkün olmadığı yanıtını alır. Sokrates Tanrıya dua ettiğini belirtir ve zehri büyük bir sakinlikle içer. Zehri içtiğini gören arkadaşları ağlamaya ve dövünmeye başlarlar yine aralarında en sakini Sokrates'tir. Sokrates kadınları bu duygusallıktan kaçınmak için gönderdiğini söyleyerek arkadaşlarını sakinleştirir. Sokrates odanın içinde biraz dolaştıktan sonra yatağa yattığını ve Kriton'a Asklepios'a borcu olan bir horozu ödemesini söylediğini görüyoruz. Phaidon Zehrin kalbe ulaşınca ölümün gerçekleştiğini ve çağdaşların en iyisi, en doğrusu, en adilinin sonunun böyle olduğunu söyler.
Sokrates'in Savunması
Sokrates'in SavunmasıPlaton (Eflatun) · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202353,1bin okunma
·
460 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.