Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1948 Londra Olimpiyat Oyunları Mistir Hello Uxbridge kampında kalan Türk güreşçileri, herkese örnek olacak bir davranış biçimi ortaya koyuyorlardı. İlk günden beri gerek disiplinli davranışları, gerekse yabancı sporcularla olan ilişkileri bakımından olsun, bütün dikkatleri üstlerinde toplamışlardı. Fakat güreşçilerimizin içerisinde biri vardı ki, bütün kampın yıldızı o, olmuştu. Kısa boyuna rağmen heybetli görünümü, usturaya vurulu kafası ve hiçbir zaman yüzünden eksik olmayan şirin gülümsemesiyle Mersinli Ahmet, yaptığı sempati toplayan hareketlerle bütün sporcuların gözde ismi durumuna gelmişti. Gerçekten olimpiyat, köyünde olup ta, onu tanımamak olmazdı. Geldiği ilk günden beri cana yakınlığı sayesinde olimpiyata katılan sporcuların çoğu artık onu yakından tanır hale gelmişti. Her zaman takındığı güleç hali ile gördüğü her yabancı sporcuya, “Hello” deyişine, herkes bayılırken onun adı da “Mistir hello” olmuştu, Mersinli Ahmet’ ın pırıl pırıl ışıyan tıraşlı kafasına öpücük kondurmak için de sporcular arasında bir yarış yapılıyordu. İnanılır gibi değil ama onun kafasını öpenlerin müsabakalarında başarılı olması da dillenince, neredeyse onun kafası öpülmeden müsabakalara çıkılmaz olmuştu. Ayrıca, onun ve takım arkadaşlarının ünü o kadar yayılmıştı ki, İngiltere Kral ve Kraliçe Elizabet’ ın bile bu dikkatini çekmiş, özellikle onları görmek için saraydan kalkıp olimpiyat köyüne kadar gelerek ziyarette bulunmuştu. Ve burada Türk güreşçilerle tek tek ilgilenmiş fakat sıra Mersinli’ye geldiğindeyse, onu görür görmez kahkaha atarak gülmeye başlamış, hepsi bu kadarla da bitmemiş, bir müddet sohbetten sonra onu yanaklarından öperek takdir etmişti. Türk Güreş Kafilesi’nin üstelik bizzat Kraliçe Elizabet tarafından Saraya davet edilmesiyse, başta İngiliz sporcular olmak üzere olimpiyat köyündeki bütün sporcuların gıpta etmelerine neden olmuştu. Güreşçilerimiz bu önemli davete katılıp, kraliçenin bir ucuna oturduğu uzun ve görkemli masasında yemeğe oturduklarında, yiyecek ve içecek türünde hiçbir eksiğin olmadığını gördüler. Envai çeşit yiyeceğin yanında yıllanmış kaliteli şaraplar da kristal bardaklarda yerin almıştı. İngiliz yemeklerini doyasıya yiyen güreşçilerimiz önce şarap bardaklarına el vurmamışlar, ne zaman ki Celal Atik’in, “Arkadaşlar bir daha İngiliz Sarayı’nda yemek yenmek nasip olmayabilir, ne varsa tadına bakalım” demesiyle birlikte içlerinden bazıları şarabın da keyfini çıkarmaya koyulmuştu. Bu arada iştahıyla gıptayla bakılan Mersinli Ahmet’in aradığı fırsat önüne çıkmış ve birbirinden lezzetli . yemekleri çifte porsiyon olarak yiyordu. Bu kabaran iştahıysa sadece damak tadından kaynaklanmıyordu. O kısa bir süre sonra çıkacağı dev rakiplerinin karşısında olabildiğince güç toparlamak istemişti. Doğrusu, 34 yaşına gelen ve üstelik 95 kilosuna rağmen 140 kiloluk rakipleriyle boğuşacak olan Mersinlinin gerçekten bu yediklerine minderde çok ihtiyacı olacaktı.
Sayfa 214 - Berikan Ofset
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.