Gönderi

Alıntı
Tıp doktoru olduğunu söyleyen bir beyefendi
Gerçek Tıp
Gerçek Tıp
kitabını okuduktan sonra yanıma geldi ve "Hatice Hanım kan vermeye karşısınız, ameliyata karşısınız, 'madem kendini hasta ettim, aç bırakarak tedavi edeyim, Allah affederse beni iyileştirir zaten' diyorsunuz, Bu kitabı böyle anladım" dedi. "Peki camdan aşağıya düşmüş, trafık kazası geçirmiş kaburgaları kırılmış, balon yutmuş, metal yada plastik yutmuş bir insanı ameliyatsız nasıl iyi edeceksiniz, kan vermeden nasıl ameliyat edeceksiniz?" Dedi. Kendisine şöyle dedim; Eskiden de damdan düşen, minare inşaatından düşen, at arabası devrilen ve arabanın altında kaldığı için kaburgaları kalçası kırılan vardı, Eskiden de odun kırarken parmakları doğranan, ayağını baltayla yaralayan, gezemeyecek duruma gelen vardı. Ortada konforlu bir ameliyathane yokken insanlar daha çok kesik, kopuk darbe yarası alıyorlardı. Çünkü göğüs göğüse savaşlar vardı. O yıllarda birisi kaburgalarını kırdıysa, ayağını kestiyse, parmakları koptuysa dışarıdan yine fıtrat kanunlarına göre müdahale vardı. Örneğin kliniğimize gelen bir büyükannemize parmak kılmalarını nasıl tedavi ediyordunuz diye sordum; Hemen bal mumunu yünlü bir bezle kaynatıp parmakları sıkıca sararak bir kaç güne kaynadığını ve orijinale çok benzer iyileştiğini söylemişti. Eğer bilekten kesilirse bir keçi kesip onun derisi soğumadan o deriye sardıklarında bileğin de iki haftada iyileşebildiğini anlatmıştı. Üstelik onlarca uyuşturucu ve antibiyotik alınmadığı için kişinin iç organları da bozulmuyor! Kaburgaların kırılması kişinin sırtına tereyağı sürülüp, taze soğumamış keçi - koyun derisi sarılması. Kemikleri güçlendiren beslenme uygulanması. Metal yada plastik yada iğne yuttuysa Haşlanmış patates yedirilip, üzerine yağlı süt içirilmesi... Cisim bağırsaktan çıkana kadar bu beslenmeye devam edilmesi gerektiğini söyledim. "Ya bağırsakta yırtıcılar oluşursa?" Dedi. Güldüm... "Modern tıp dışarıdan müdahale ederken karnı kesmiyor mu, bağırsağı kesmiyor mu?" dedim. "Karnı keserek karın kaslarını yok yere sakat bırakmış oluyor, çünkü orijinalliği bozuyor, Bağırsağı açarak enfeksiyona hedef haline getiriyor. Cismi çıkartıyor ama bağırsağı da bağırsak olmaktan çıkartıyor. Günlerce yatağa kilitliyor ve basıyor ağrı kesici, antibiyotik avuç avuç!.. Hâlbuki patates ve süt ile içeride fıtri boşalma gerçekleşiyor. İçeride yırtıklar olsa bile metabolizma bunu bir iki günlük dinlenme ve açlık orucuyla tolere ediyor. Ve karın da bağırsak da, böbrekler de açık havaya muhatap olmadığı için ileride vahim hastalıklara kapı aralanmamış oluyor" dedim. "Vücudunuza ağır yada basit bir darbe geldiğinde, Rabbimin kanunlariyla tedaviye müracaat edildiğinde yeryüzünün insana hizmet için nasıl da amade yaratıldığını anlıyorsunuz. Ruhsal olarakta terapi görmüş olunuyor" dedim. ... Şimdi bugün 2020 milenyum çağında geldiğimiz duruma bakıyorum. Adam 10 saniye süren bir iş kazası geçirmiş, Ayağı kırılmış. Bir sürü vida çakmışlar... Haftalarca en güçlü ağrı kesicileri vermişler, antibiyotik yığınağı olmuş... Çalışamaz raporu verilmiş çünkü o vidaların sabit durması lazım. Aradan 6 yıl geçmiş... Vidalar ile metabolizmanın savaşında metabolizma artik sesini duyurmaya başlamış, vidalarda ödem ve kemikte bozulma... Ayak su topluyor. Üşüyor. Kasılıyor... Hasta sülük için gelmiş. Üstelik sülük tavsiyesini doktordan duymuyor komşudan duyuyor. Çünkü doktor ha bire ağır antibiyotik yazıyor... Hasta, doktora diyor ki; "Doktorum bu antibiyotik midemi oydu, böbreklerimi ağrıtıyor, kalbimde çarpıntı yapıyor". "Başka çare yok" diyor doktor. "Bunları kullanmazsan ayağın kesilir." Böyle giderse diyaliz hastası olacağıma ayağım kesilsin diyor hasta... Aradan 6 yıl geçmiş hasta hâlâ o kazanın şiddetini yaşıyor bedeninde... Bir de buna çok antibiyotik ve ağrı kesici ile sinirleri baskılandığı için ruh sağlığı bozukluğu ekleniyor ve nöroloji, oradan psikoloji ekleniyor. Komşunun tavsiyesi ile sülük tedavisi istiyor. Şimdi sülük hangi bir darbeyi iyi etsin? Psikoloji haplarının tahrip ettiği beyni mi, Antibiyotiklerin küçülttüğü ve paslandırdığı böbreklerimi, dolaşımı mı? Ayaktaki vidaların ya da protezin tahrişini mi?antibiyotik ve ruhsal ilaçlarla bozulan sindirim sisteminin işleyişini mi?.. On ayrı doktora ve yıllarca kullanılan ilaçlara bir kaç sülük taktırmakla cillop gibi olmak istiyor insanoğlu... Eğer o sülük ile tedavi işini de gerçek tıp inanç ve bilinci ile olmuyorsa bu defa "sülük de denedik işe yaramadı, yarasaydı doktor da önerirdi" deyiveriyor birde. İnsanların cahilliğinden beslenen bir modernizma döngüsü içinde "hepimiz bir engelli adayıyız". Mesela; Sağırlık... Yeryüzünde ki sağırlığın en büyük sebebi küçük yaştan itibaren ağrı kesici kullanımının düzenli devam etmesidir. Körlük; erken doğumlarda bebeğe ağır ilaçlara vitaminler, çocuklukta geçirdiği kaza sonucu ağır ilaçlar, ergenlikte kullandığı ağır dermatitler, doğumda kapılan enfeksiyonlar... 03 Aralık Dünya Engelliler günü olması yerine, Dünya engelli bilinç günü olmalı... Kuş etiyle iyileşecek yarayı deşe deşe genci ayaksız bırakan bir sistemin ürettiği engelli yığınlarını kutlayarak vicdanımıza soğutucu takıyoruz... Yanlışı alkışlamaya devam etmek için kutlanan bu günlerden iğreti duyuyorum artık. Bir de yanlış iğne, mikroplu kan aldığı için kararan hayatlar gördükten sonra kesilen ayak olsun dedirtiyor modernizm insana... Hatice Bilecen / 04 Aralık 2020
··
634 views
SİKLOPENTANOPERHİDROFENANTREN okurunun profil resmi
Alanım ne kadar kabul etmese de birçok noktayı, haklı eleştirilerin bolca olduğu bir yazı olmuş
FüTüRiST ﷽ okurunun profil resmi
Umarım alanınızda çok iyi yerlere gelirsiniz zira ülkenin ezberci zihniyetten sıyrılmış bireylere ne kadar çok ihtiyacı olduğu aşikar
1 next answer
Ömer okurunun profil resmi
Muhteşem bir yazı, tıp dünyası kabul etmese de alternatif tıp inşallah daha çok tercih edilecek ileriki zamanlarda.
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.