Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

107 syf.
10/10 puan verdi
Spoiler içerir Gamze Güller'in son kitabı "Durmuş Saatler Dükkanı" ilk hikayesi ile okuyucuyu eşikte bekletiyor biraz, sonra teker teker içeriye alıyor. İlk girenler şanslı. Gelenleri tek tek görebiliyorlar.Kimler kimler var içeride, söylesem inanamazsınız. Ben nereden mi biliyorum.Çünkü kapı benim, hatta eşik de. Şu köşede ayakta bekleyen Ali, "denizci Ali". Yatamıyor, oturamıyor da... Orada öylece ayakta dikiliyor. Yanık izleri vücudunu tanınmaz hale getirmiş.Ama ben tanıyorum onu, içimden geçerken tanıdım. Bir hayalin peşinde divane olduğunu fısıldadı."Yandım" dedi. "Çok güzeldi" dedi.Baktım; içine, yüreğine diktim gözlerimi. Gerçekten de yanmıştı. Duvara gözlerini dikmiş bakan adamı görüyor musunuz? Hayallerinin kadınını arıyormuş. Hatta bana da sordu. "Hayır!" dedim. "İçeride sadece gerçekler var!" Dikkatle baktı yüzüme,ürperdim bir an. Elinde fotoğraflar vardı, bir fotoğrafa bir bana baktı.Hayal kırıklığını da alıp fotoğrafların arasına koydu ve girdi içeri. Şu mavi perdenin önünde duran çift Vedat ve Sevim. Siz tanımazsınız onları, zaten onlar da tanımıyorlar birbirlerini. Yan yana iki tabure var.Birinde Vedat oturuyor birinde Sevim .. Sevim'in gözleri ışıksız bir ev gibi. Perdeler de kapalı.Ne kadar dikkat etsem de görünmüyor içerisi. Vedat şaşkın, ellerinin birini arada kaldırıyor ve iyice bakıyor.Az önce yanımdan bir kadın geçti.Falcı kılıklıydı. Vedat'a baktı ve dedi ki : "Boşuna bakıyor, artık bir şey göremez." Ah, şimdi Cafer giriyor içeri , misket torbasını şıngırdatarak.Yanındaki çocuğa heyecanla bir şeyler anlatıyor. Çocuğun ağzı bir karış açık. "Yaa, bunu da o resimli kitaptan mı öğrendin?" diye soruyor Cafer'e. Benim onları dinlediğimi anlayınca çocuk geride kalıyor biraz, sesini alçaltarak "sakın dev olduğunu söyleme ona, söylemezsek bilemez" diyor. Tuhaf! Bu çocukların hayal gücünü elektriğe çevirirsek dünya ışıl ışıl olur. Söylediğim lafa bak, çocuklaştım ben de.. Gelenlerin ardı arkası kesilmiyor. Bir salona bu kadar insanı nasıl sığdıracak ev sahibesi. Elleri kanlı biri basmak üzere üstüme. Hiç de haz etmem kan kokusundan. Sayıklar gibi bir hali de var yüzünde. Dikkatle bakayım, dedim. Bir de ne göreyim, göz kapakları yok! Gözünün içinde dönen bir tekerlek, ha fırladı ha fırlayacak.Hemen kapattım gözlerimi, çabucak girsin içeri diye dua ettim. Gözlerimi kapatabildiğime şükrettim. Tişörtünde lunapark resmi olan küçük kız ürkek bakışlarla girdi içeri.Annesini arıyordu galiba.Sürekli etrafa bakıyordu. Üzgün bakışlarla geriye döndü. " Keşke uyumasaydım" dedi. "Uyumasaydım gitmezdi. Masaldaki kız ailesine kavuştu ama benim ailem yok. Bana yardım eder misin?" Tişörtünü işaret etti. "Buraya gitmeliyim, nerededir, söyler misin?" dedi. Ah be çocuk! Senin gibi binlerce çocuk parçalanmış yuvaların altında kaldı. Yüreklerindeki boşlukta özleyişler, bekleyişler, gözyaşları savruluyor.Hayata tutunanlar da oldu, hayattan düşenler de. Tutunanlar, nasıl olduğunu soranlara "iyiyim" dediler "iyi" İçerisi kaynamaya başladı.Herkes bir tuhaf. Hele elinde kırmızı mendille, tek gözüne dünyayı sığdırmaya çalışarak o gelince onu görenler bir köşeye sinip huzursuzluğunu belli eden hareketler yapmaya başladı. Kimi gözlerini, yüzünü kapatıyordu; kimi de sağa sola dönerek sallanıyordu. Nerede kaldı güllerin gamzesi? Nerede kaldı ev sahibesi? Tüm bu insanlar ne arıyorlar burada? Hakikatin bu denlisini de artık kaldıramıyorum.Tamam arada gelen giden olurdu da bugün karnavala döndü bu ev.Gelenlerin hesabını tutamıyorum artık. Çocukluğunu bir ayna gibi boynunda taşıyanlar... her daim yansıyan görüntüler yüzünden hiç büyüyemeyenler...acının donup kaldığı gözler... mutluluğunu başkalarının evlerinde arayanlar... ışık yanan her evi mutlu sananlar... hayatın rutinliğinde "rutin"kelimesinin ortasındaki T gibi çarmıha gerilenler...Meral, ah evet Meral! Dışarıdan bakınca imrenilen bir hayat. Oysa içi boşalmış kof günleri ve geceleri gören yok! Hayat ne tuhaf! Herkes kendi hayatını anlatılmaya ve anlaşılmaya değer buluyor ya da anlaşılamaz olmayı marifet sanıyor. Saplantılı yazarımız elinde kocaman bir dosya ile girince tek tek baktı içerdekilere. İstihzalı bir bakış attı. "Sizinki de hayat mı? Asıl siz bunu okuyacaktınız!" dedi elindeki dosyayı havaya kaldırarak. Oysa herkesin bir dosyası vardı. Kiminin kalbinde, kiminin gözlerinde saklı. Nefise Hanım girince içeriye tüm bakışlar ona çevrildi. Omzundaki şal hafifçe aşağıya kaymıştı, onu toparladı. Yılları topuklarında tıngırdatarak yürüdü. İçerideki bütün saatler durdu...kalbin tiktakları durdu. Baş döndürücü bir sessizlik Nefise Hanım'la birlikte oturdu tahta.Gülümseyerek "zaman acımasızdır, çocuğum!" dedi. "Zaman acımasızdır!" Acımasız olan zaman değil Nefise Hanım, acımasız olan insanlar. Acımasız olan, acıyı göremeyen insanlar! Dolaptan tıkırtılar geliyor.Belki bunca acıdan kaçacak yer arayan ev sahibesi var içeride.Belki de fareler...Öyle ya viranelerin bekçileri farelerdir... öyle ya içerisi virane hayatla dolu! Ya kalbim, onu hiç sormayın!
Durmuş Saatler Dükkânı
Durmuş Saatler DükkânıGamze Güller · İletişim Yayınları · 2020112 okunma
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.