Gönderi

Yolun sonu nereye varıyor diye korkuyorsun. Ben korkmuyorum. Söyleyeyim sana. Geleceğin dünyasına varıyor. Benim istediğim dünyaya. İtaat ve birlik dünyası. O dünyada her adamın kafasındaki düşünce, kendi düşüncesi olmayacak, komşusunun kafasındaki düşünceyi keşfetmeye çalışmak olacak, o komşunun da kendi düşüncesi olmayacak, o da öbür komşunun düşüncesini keşfetmeye çalışacak, tabii onun da düşüncesi olmayacak... Bu böyle gidecek, Peter. Dünyanın çevresini dolaşıp duracak. Çünkü herkesin diğer herkesle aynı görüşte olması gerek. Öyle bir dünyada, hiç kimsenin kendi istediği bir şey olmayacak. Herkes çabasını, komşusunun isteklerine hizmet etmeye yöneltecek, o komşunun da kendi isteği olmayacak, o da öteki komşunun isteklerine hizmet edecek, ama o komşunun da isteği olmayacak... Yine dünyanın çevresi böyle dolaşılacak, Peter. Çünkü herkes herkese hizmet etmek zorunda. O dünyada insan, para gibi masum bir özendirici uğruna çalışmayacak. Saygınlık dedikleri o kafası olmayan canavara çalışacak. Diğer insanların takdir etmesi, onaylaması için. Onlar kendisi hakkında iyi düşünsün diye. Fikri olmasına izin verilmeyen insanların fikri uğruna. Sırf kolları olan, beyni olmayan bir ahtapot. Yargı mı, Peter? Yo, yargı değil, kamuoyu yoklamaları. Sıfırlardan bir ortalama... Çünkü bireyselliğe asla izin verilmeyecek. Motoru çıkarılmış bir dünya. Bir tek yürek, elle pompalanıyor. Benim elim ve benim gibi daha birkaç insanın eli. Senin gibi şahane sıradanları bam telinden yakalamayı bilenlerin. Size sıradan dediğimizde, küçük, vasat dediğimizde öfkeyle ayağa fırlamayanların. O isimleri sevip kabullenenlerin. Siz küçük insanlar bir tahtta oturuyor olacaksınız. Kutsallaştırılacaksınız. Salt yönetici sizsiniz. Geçmiş yöneticilerden hangisi olsa, imrenir sizin durumunuza. Sınırsızlık var çünkü. Tanrı, Peygamber, Kral, hepsi bir arada. Halkın sesi. Vox populi. Sıradan, vasat, genel. Ego sözünün tersi ne, biliyor musun? Dolgu. Fasafiso. İşte onların yönetimi. Ama bunun bile, bir gün biri tarafından başlatılması zorunluluğu var. Biz onu başlatacağız. Vox dei. İtaattan başka bir şey öğrenmemiş insanlardan, sınırsız itaat görmenin zevkini tadacağız. Ona "hizmet" diyeceğiz. Madalyalarımızı hizmetlere vereceğiz. Kim daha iyi ve daha çok teslim oluyor diye görebilmek için, birbirinizi çiğneyeceksiniz. Aranacak başka bir seçkinlik kalmayacak. Başka türlü kişisel başarı olmayacak. Sen Howard Roark'u böyle bir tablonun içinde görebiliyor musun? Hayır mı? O halde saçma sapan sorularla vakit ziyan etme. Yönetilemeyecek her şey yok olmak zorunda. Ara sıra bir manyak, doğmakta ısrar ederse, on iki yaşının ötesine varamayacak. Beyni çalışmaya başladığı anda, baskıyı hissedip patlayıverecek. Boşluğa, vakuma yönelik baskı. Derin deniz canlıları, gün ışığına çıkarılınca ne oluyor, biliyor musun? İşte geleceğin Roark'larının hali. Geri kalanınız gülümseyecek ve boyun eğecek. Budalaların habire gülümsediğine hiç dikkat ettin mi? İnsanın ilk kaş çatışı, Tanrı'nın elinin alnına ilk değişidir. Düşüncenin dokunuşu. Ama bizde ne Tanrı olacak, ne de düşünce. Yalnızca gülümsemelerle oy verilecek. Otomatik levyeler. Hepsi evet diyor. Şimdi sen birazcık daha zeki olsan, örneğin eski karın gibi olsan, bana bir soru sorar, 'Ya siz, yöneticiler?" derdin. Ya ben? Ellsworth Monkton Toohey? Ben de sana cevap olarak, evet, haklısın derdim. Ben de senin elde ettiğinden fazlasını elde edecek değilim. Seni, sizleri memnun durumda tutmaktan başka bir amacım olamayacak. Size yalan söyleyip iltifat etmek, sizi övmek, gururunuzu şişirmek. İnsanlardan, ortak iyilikten söz eden konferanslar vermek. Peter, zavallı dostum benim, ben senin tanıdığın insanlar arasında benliğini en çok silebilmiş insanım. Benim bağımsızlığım senden bile az. Oysa seni, ruhunu satmaya daha yeni zorlamışım. Senin insanları kullanışın, en azından, onlardan kendine bir şey koparmak için. Oysa ben, kendim için hiçbir şey istemiyorum. İnsanları, onlara yapabileceklerim için kullanıyorum. Bu benim tek işlevim ve tek tatminim. Özel bir amacım yok. Güç istiyorum. Kafamdaki geleceğin dünyasını istiyorum. Herkes, herkes için yaşasın. Feda edelim ve yararlanmayalım. Hep acı çekelim, kimse keyif almasın. İlerlemeler dursun. Her şey duraklasın. Durgunluklarda bir eşitlik vardır. Herkes, herkesin isteğine boyun eğer. Evrensel bir kölelik ve ortada bir efendi bile yok. O kadarcık bir gurur bile yok. Köleliğe kölelik. Koskoca bir daire ve eksiksiz bir eşitlik. Geleceğin dünyası." "Ellsworth ... Sen ..." Deli miyim? Söylemeye mi korkuyorsun? Şurada otururken, o kelime yüzünün her çizgisinde yazılı. Deli, ha? Etrafına bak. İstediğin gazeteyi al, manşetleri oku. Geliyor, görmüyor musun? Başladı bile. Değil mi? Sana söylediğim şeylerin hepsi hem de. Avrupa yutuldu bile. Biz de peşinden yetişmek için çabalıyoruz. Söylediğim her şey bir tek kelimeyle özetlenebiliyor. Kollektivizm. Yüzyılımızın Tanrısı bu değil mi? Birlikte hareket etmek. Birlikte düşünmek. Birlikte hissetmek. Birleş, fikir birliği sağla, itaat et. İtaat et, hizmet et, feda et. Böl ve zaptet... O önce gelir. Ama sonra, birleştir ve yönet. Sonunda keşfettik onu. Hatırlıyor musun, bir Roma İmparatoru, keşke insanlığın bir tek boynu olsaydı da şıp diye kesebilseydim demiş. İnsanlar ona yüzyıllar boyunca gülüp durdular. Ama son gülen biz olacağız. Onun yapamadığını biz yaptık. İnsanlara birleşmeyi öğrettik. Böylece bir tek boyun oldu, o boyuna da bir tek tasma takmak mümkün oldu. Sihirli kelimeyi bulduk. Kollektivizm. Avrupa'ya bir bak, budala. Kuru gürültünün altında yatan gerçeği göremiyor musun? Bir ülke kalkıyor, insanların hiç hakkı yok, tek önemli olan, kollektif olandır diyor. Birey kötü sayılıyor, toplum da Tanrı oluyor. Ne bir amaca izin var, ne bir sevaba. Yalnızca Proletaryaya hizmet etmeye izin var. Bu bir türlüsü. Bir de öteki var. Bir ülke de, yine insanın hiçbir hakkı yoktur diyor, her şey Devlet'tir diyor. Birey yine kötü, ırk ise Tanrı. Ben mi saçmalıyorum, yoksa koskoca iki ülke gerçekten bu durumda mı? Gidişi izle. Bir türlüsünden bıkarsan, seni ötekine iteriz. Bir ona, bir ötekine, dolaştırırız. Kapıları kapadık, yazı turaya hazırız. Yazı gelirse kollektivizm, tura gelirse... Yine kollektivizm. İnsanı katleden bir doktrine karşı, insanı katleden öbür doktrinle savaşırsın. Ruhunu bir konseye verirsin. Ya da bir lidere. Ama ver, yeter ki ver. Benim tekniğim, Peter. Yemek diye de zehir ver, ilaç diye de. Süse püse dikkat et, iyi kurgula, ama ana amacı gözden kaçırma. Seçenek tanı budalalara. Bırak eğlensinler. Ama yerine getirmen gereken asıl amacı unutma. Bireyi öldür. İnsanın ruhunu öldür. Gerisi otomatik olarak gelir. Dünyanın şu andaki durumuna bak. Hâlâ deli diyor musun bana, Peter?"
Plato Film Yayınları - Çeviren: Belkıs Çorakçı DişbudakKitabı okudu
·
70 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.