Gönderi

608 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Şehir karanlık ama canlıydı. Arabanın içi sessizdi. Eve dönüşten başka bir şey yoktu. - Huh. Herkese selam. Bu kitaba nasıl yorum yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok çünkü bildiğiniz gibi, kalbiniz için yazılmış kitapları anlatmaya çalışmak dünyanın en zor işi. Ne yazarsam yazayım bu kitabın güzelliğini burada anlatamam ama az da olsa bir şeyler söylemek istiyorum yine de. Kitap çok ama çok kısaca anlatmam gerekirse iki farklı zamanda olmak üzere, bir bir araya geliş, bir dağılış ve sonra yeniden bir bir araya geliş hikayesi. Hikayenin anlatıcısı Dunbar kardeşlerin en büyüğü ve aynı zamanda aralarında çok yaş farkı olmamalarına rağmen onlara biraz babalık da yapmak zorunda kalan Matthew Dunbar. Kitapın bir kısmında bize annesinin ve babasının çocukluklarından bu yana yaşadıklarını anlatarak nasıl bir araya geldiklerini, Dunbar ailesi olduklarını ve sonra nasıl annesinin hastalanmasıyla yavaş yavaş dağılmaya başladıklarını, hayatla başa çıktıklarını anlatıyor. Bir diğer yarısında ise dağıldıktan sonra nasıl Clay sayesinde tekrardan bir araya geldiklerini ve sonra nasıl yeniden eksildiklerini anlatıyor. Biliyorum hiçbir şey anlaşılmıyor bu cümlelerden ama biri sizden hayatınızı anlatmanızı istese siz de böyle bir yazıda anlatamazsınız. Bu kitap o kadar hayata benziyordu ki, olduğunuz yerden sadece geçmişi bilebilirsiniz. Geleceği değil. Yani geleceği görebilmek için onu yavaş yavaş yaşayarak ulaşmanız gerekir. Bu kitap için de aynısı geçerliydi. Okuyabilmek, yaşayabilmek için teker teker sayfaları okumanız ve hikayeyi o şekilde öğrenmeniz gerekiyordu ve bilmiyorum ama bu çok güzeldi. Kitabın ilk başlarında çocuklarını terk eden Micheal bir köprü yapabilmek için yıllardır arayıp sormadığı çocuklarının yanına döndüğünde, şaka herhalde falan diye düşünmüştüm. İnsan yıllardır arayıp sormadığı çocuklarının yanına sırf bir şey istemek için dönmüş olamaz. Micheal'a inanamıyordum ve onu çocuklarını inciten kötü bir baba olarak görüyordum. Ama sonra Matthew geçmişi anlatırken, yani bilmiyorum ama Micheal'ın olduğu yerler o kadar kalbimi kırdı ki, onun hikayesinin anlatıldığı yerlerde hep çok duygusaldım. Aynı şekilde Penny'nin de. Çocukluğundan itibaren yaşadığı tüm zorluklar, yaşamaya devam edebilmek için babasını geride bırakmak zorunda kalması ve sonrasında hiçbir şey kolay olmamasına rağmen hiç umudunu yitirmeyip vazgeçmemesi çok güzeldi. Hayatı boyunca hep yalnız kalmak zorunda kaldığı için tamı tamına beş çocuk istemesi ve her birini özel olarak sevmesi de. İkisinin kişisel hikayeleri yeterince güzel değilmiş gibi bir araya gelişleri, tanışmaları da o kadar ama o kadar güzeldi ki... Hem kalbiniz sıcacık oluyor hem de ufaktan paramparça oluyor böyle. Micheal'ın yaşadığı şeyden sonra Penny'i bulması ve Penny'nin hep onun yanında olması. Micheal onun hiç resmini çizmemesine rağmen, bazen tamamen kendi dünyasına gömülmesine rağmen ondan hiç vazgeçmemesi. Ve sonrasında beş çocuklarının olması, birlikte güzelce yaşarlarken her şeyin yavaş yavaş tepetaklak olmaya başlaması ve bu sefer her ne kadar en büyük korkularından biriyle yüz yüze kalmak zorunda olsa bile Micheal'ın hep Penny'nin yanında olması... Belki Micheal'ın yaptığı şeyi haklı çıkarmaz ama yaşadığı her şeyden sonra başına bunun gelmesi, bilmiyorum, yaşadığı acıyı hayal ettikçe çok kötü oluyorum gerçekten de. Onu bodrumundan çıkarmış kadını kaybetmekle yüz yüze gelmesi çok kalp kırıcıydı. Ve işte her şey başladıktan ve bittikten sonra her şeyi bir daha başlatan Micheal'ın köprü teklifi ve bu teklifi bir tek Clay Dunbar'ın kabul edişi oluyor. Ne Matthew, Henry, Rory ne de Tommy bunu yapmasını istiyor -bu bir tür ihanet gibi- ama bu Clay'in babasıyla gidecek olması anlamına gelse bile kimse de onu durdurmuyor. En büyükleri Matthew da durdurmuyor. Onun yanında olmaya, onu kollamaya devam ediyorlar. Clay oraya gittikten sonra bile. Doğrusunu söylemek gerekirse ne Clay'i ne de sevdiği kız olan Carey'i başlarda pek sevmemiştim. Yani seviyordum, güzellerdi ama uzak geliyorlardı. Kalbimi onlar için açmışım da onlar içeri girmiyorlarmış gibiydi. Ama onlara nazaran Henry ve Rory'nin durmadan kavga edişleri, Tommy'nin Matthew sürekli eski filmleri izleyip durduğu için mırın kırın etmesi ve Rory'nin Tommy'nin hiçbir evcil hayvanına katlanamaması -sürekli ŞU KEDİYİ ÜZERİMDEN ALIN!- diye bağırıp durması aşırı komikti ve beş kardeşin birbirleriyle ilişkilerini okurken kendimi çoğu zaman ya kahkaha atarken ya da gülümserken buldum. Beş erkek kardeşin birbiriyleriyle olan ilişkileri gerçekten çok güzel işlenmişti, hepsi de çok güzel çocuklardı. Sonlara doğru yaklaşırken ve dağılma kısmı bir kez daha yaşanırken bu sefer kendimi Clay için çok ama çok üzülürken buldum. Bir köprü yapımıyla istemeden ailesini tekrar bir araya getirmeye başlamışken kendisini darmadağın bulması ve hiçkimsenin elinden bir şey gelmemesi çok kötüydü. Clay'in gitmek zorunda kalması, bu da çok kötüydü ama Matthew'in her şeye rağmen onu beklemekten vazgeçmemesi. Tüm kardeşlerinin her şeğe rağmen onu beklemekten vazgeçmemeleri... bu kısımları okurken gözyaşlarıma engel olamadım gerçekten. O kadar güzellerdi ki. Matthew'ün Clay için, sırf böyle özel bir günü onsuz yaşamayı istemediği için beklemesi. Ama en önemlisi de geri döneceğini bildiği için beklemesi. Bilmiyorum çok güzeldi, kelimelerle anlatamam bu duyguları... Tüm kardeşler kendi içlerinde ayrı güzel işlenmişti. Yani ne diyeceğimi bilmiyorum gerçekten lütfen bu kitabı okur musunuz... Biliyorum anlatış şeklimden de çok karışık, karman çorman geliyor -ki biraz öyle- ama lütfen bunun sizi yıldırmasına izin vermeyin. Başka yorumlara bakarken birinin bu yüzden yarım bıraktığını gördüm ve çok üzüldüm. Evet, başlarda Markus sizi geçmişin de geçmişi, geçmiş ve şimdiye yakın geçmişte dolaştırırken hikayeye tutunmak biraz zor oluyor ama bir kez tutunduktan sonra da gerçekten bırakamıyorsunuz. Anlatım tarzı gerçekten çok değişik, sizi oradan oraya amaçsızca savuruyormuş gibi geliyor ama aslında öyle değil. Ne yaptığını bilerek sizi savuruyor, bu yüzden lütfen ona güvenin. Ve bence zaman geçtikten sonra bu anlatım tarzını da seviyorsunuz çünkü normal kitaplarda spoiler olan şeyler Markus için değil. Size karkaterlerin neler yaşayacağını, başlarına neler geleceğini en başında söylüyor. Ama normal kitaplarda spoiler olmayan ufak hikayeler... işte burada onlar spoiler. Ve Markus'un yavaş yavaş, merak ettiğiniz tüm o ufak ve güzel hikayeleri size anlatarak en sonunda bütünü vermesi de çok güzel. Bütün bir kitabın esasında bu küçük, Matthew'un da dediği gibi birer başlangıç sayılabilecek hikayelerden oluşması çok güzel bir şey. Biliyorum, pek anlatamadım ama gerçekten çok çok güzel bir kitaptı. Ailesel ilişkileri, dostlukları, sevgiyi ve fedakarlığı o kadar güzel anlatmıştı ki. Sanki gerçekten de zamanın birinde Penny ve Micheal gerçekten de o piyanoyu birlikte ittirmişlerdi. Zamanın birinde Penny düğün günü burnunu kırmıştı. Zamanın birinde Dunbarların geçmişinde çok isimli bir kadın vardı... Neyse, daha fazla bir şey demiyorum ve hissedeceğiniz duyguları elinizden almak istemiyorum. Lütfen bu hikayeye bir şans verin, çünkü kalbinizi güzelce kırıp fethedeceğinden eminim... :'') Kitaptaki herkesle tanıştığım için kendimi çok mutlu hissediyorum ve hikayelerini her daim taşıyacağıma da söz veriyorum♥
Kilden Köprü
Kilden KöprüMarkus Zusak · Martı Yayınları · 2018439 okunma
·
649 views
İnci Zadə okurunun profil resmi
O kadar güzel yazmışsınız ki. Bu kitabı okumuş, anlamış ve sevmiş birilerini görmek gerçekten harika bir duygu. Yüreğinize sağlık 🌿
summer okurunun profil resmi
ya çok teşekkür ederim gerçekten 😟 sizin yorumunuzdan sonra bir daha okudum ve kesinlikle çok kötü bir yorum yazmışım ama yine de duygularımı depreştirdi :") çok güzellerdi gerçekten ben de seven birisini gördüğüme çok mutlu oldum şu anda
1 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.