Gönderi

İlişkilerin temeli konusunda hissedilen güvensizlik, ilişkiyi ne paha­sına olursa olsıın muhafaza etmek isteyen bizleri genellikle, abartılı di­ğerkâmlık edimlerinde bulunmaya, ilkesel olarak her türlü çatışma ola­sılığından kaçınarak ilişkiyi neredeyse mekanik bir biçimde güvence al­tına almaya iter. Hislerimizin geri dündürülemezliğinden ve kayıtsız şansızlığından emin olduğumuzda ise ne pahasına olursa olsun bu tür bir huzuru sağlamaya çalışmak gerekmez. Hiçbir krizin ilişkinin teme­line nüfuz edemeyeceğini, ötekini bu temel üzerinde her zaman yeniden bulabileceğimizi biliriz. En güçlü sevgiler darbelere çok kolay dayanır, dolayısıyla zayıf ilişkilerde sık sık görüldüğü gibi, böyle bir darbenin sonuçlarıyla yüzleşilemeyeceğinden (o yüzden de bundan her şekilde kaçınmak gerekir) korkmak böyle güçlü sevgilerde akla bile gelmez. Yani, samimi insanlar arasındaki çatışımı, ele aklığımız durumlar ışığın­ da bakıldığında, o kadar samimi olmayanlar arasındakilerden daha tra­jik sonuçlara yol açabilse de tam da temelleri en sağlam olan ilişkiler­dir uyumsuzluğu göze alabilenler: İyi ve ahlaklı ama o kadar derinlere kök salmamış ilişkilerse anlaşılan çok daha uyumlu ve çatışmasız bir yol izlerler. Bu sosyolojik ayrım hissi ve benzerlik zemini üzerindeki çatışına, başlangıçta homojen olan unsurların kasten ayrıldığı durumlarda özel bir nüans kazanırlar. Burada ayrılma çatışmanın değil, aksine çatışma ayrılmanın sonucudur. Döneğin nefret etme ve nefret edilme biçimi bu­nun tipik bir örneğidir. Eski uyuşmanın anısının o kadar güçlü bir etki­si vardır ki yeni karşıtlığın keskinliği ve burukluğu, geçmişte hiçbir iliş­ki var olmamış olsaydı olacağından sonsuz derece fazladır. Üstelik, ge­nellikle her iki taraf da yeni safha ile hatırlanan benzerlik arasındaki far­kı (ki bu farkın ayan beyan ortada olması onlar için en önemli şeydir) ancak bu farkın başlangıçtaki mevkiinin çok ötesine geçecek şekilde büyüyüp karşılaştırmaya müsait her şeyi nitelemesine izin vererek kav­rar. Bu iki ayrı konumu vurgulama amacı, teorik ya da dinî kusuru, her türlü ahlaki, kişisel, içsel ve dışsal meseleyle ilintili bir zındıklık suçla­masına dönüştürür; yabancılar arasında aynı fark ortaya çıktığında böy­le bir suçlamanın ortaya çıkması şart değildir halbuki. Aslında bir itikat farkının yozlaşıp nefrete ve kavgaya dönüşmesi, ancak taraflar arasında başlangıçta temel benzerlikler olduğu zaman görülür. Düşmanlığın bir sabık dayanışma temelinde ortaya çıktığı yerlerde sosyolojik bakımdan çok önemli bir şey olan "düşmana saygı" görülmez genellikle. Yeterin­ce benzerliğin karışıklıkları ve sınır bulanıklığını mümkün kılmayı sür­dürdüğü yerlerde de, aradaki farklı noktalar meselenin olmasa da sade­ce karışıklık tehlikesinin gerektirdiği bir vurguya ihtiyaç duyarlar. Örne­ğin daha önce bahsedilen, Bern'deki Katoliklik örneğinde durum buy­du. Roma Katolikliği kendisinden Reformcu Kilise kadar farklı bir kili­seyle kurulacak dışsal bir temasın kendi kimliğine herhangi bir tehdit getireceğinden korkmak zorunda değildir, ama Eski Katoliklik gibi kendisine son derece yakın bir şey kimliğini tehdit edebilirdi.
··
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.