Gönderi

Ne güzel şey hatırlamak seni, ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken… Ne güzel şey hatırlamak seni: bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının… İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti… Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının, güneşli bir rahatlık ve etin daveti: kıpkızıl çizgilerle bölünmüş sıcak koyu bir karanlık… Ne güzel şey hatırlamak seni, yazmak sana dair, hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek: filanca gün, falanca yerde söylediğin söz, kendisi değil edasındaki dünya… Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım… Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken… 1945 yılı Aralık ayının dördü İlk gözgöze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan, giyin, kuşan, benze bahar ağaçlarına… Hapisten mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına, kaldır öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını, böyle bir günde yılgın ve kederli değil, ne münasebet, böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nazım Hikmet’in kadını…
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.