Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
OCAK BİZİM EVİMİZ(Dİ)
Kitaba başlarken yazarın ilk sözü: “Eğer bir gün "acı"nın tarihi yazılırsa, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak kömür ocaklarında uygulanan "işçi mükellefiyeti"nin, kısaca, "mükellefiyet"in de sözü edilir herhalde.” Evet, bir gün acının tarihi yazılsa ve oradaki olaylardan bahsedilmese o kitap eksik kalır kesinlikle. Yıllarca Gulag kamplarında kaldım, Steinbeck’in işçileriyle grevlere katıldım, Wigan İskelesi’ndeki insanlarla konuştum, Zola’nın madenlerinde çalıştım, ülkelerin ülkelere yaptıkları zulmü gördüm, aynı ülke insanının birbirine yaptığı zulmü gördüm ama böylesine bir insanlık ayıbını, dramını ve utancını görmek için hiç de o kadar uzaklara gitmeye gerek yokmuş, bunun için Zonguldak’ın kömür ocaklarına inmek yetiyormuş. Ziyaret ettiğim bu ocak bana Zola’nın “Germinal”ini hatırlattı. Bence Zola Zonguldak’taki bu madeni görseydi “Germinal”i yazmaya utanırdı. Biz de insanlar ne zulüm çekmiş diye üzüldük durduk Zola’yı okurken ama daha şunun şurasında 80 yıl önce burnumuzun dibinde yeni bir “Germinal” yazılıyormuş da haberimiz olmamış. Biri çıkıp da bu okuduklarımız kurgu desin, hayal ürünü şeyler desin! Çünkü ben bu okuduklarıma hala inanamıyorum. İnanmak istemiyorum. Kendi ülkemde böyle acıların yaşandığını içime sindiremiyorum. Madene vardığımda kulaklarıma kocası bir göçük altında kalarak ölen ve cenazesi köye getirilemeyen acılı bir kadının feryadını duymak zaten her şeyi anlatıyordu bana. Yazar maden ocağına ne güzel bir isim vermiş, değil mi? “Ölümün Ağzı”. İçerisi cehennem çukuru. Öyle ki oraya girmektense ölmeyi tercih eden işçiler var. İşçilerin aralarında neler konuştuklarını duydunuz mu? “Çekilecek şey değil bu be… Durup dinlenmeden hayvanlar gibi yerin dibinde çaluş, ciğeri peş para etmez heriflerden küfür işit, kötek ye, elini yüzünü bile yıkamadan dolaş, günlerce üstünü başını değiştürmeden yat, galk… Geberse daha iyi insan be… Ney bu be?” Günde 16 saat yalınayak, karda çamurda, sıcak soğuk demeden çalışacaksın, bunun karşılığında ücret de alamayacaksın, bir de yediğin yemek yemeğe benzemeyecek, üstüne bir de anana bacına küfredecekler, insanlık mı bu şimdi? Çalışmak neyse de ciğeri beş para etmez insanlardan küfür, azar işitmek asıl insanın zoruna giden bu değil mi? Yorgunluk nedir ki sevgili okur, dinlenirsin geçer. Ama insanın haysiyetine dokunan yaralar nasıl kapanacak? Laz, aferin lan sana, o herifin suratına nasıl geçirdin o tokadı! Neye uğradığını şaşırdı ağzı burnu yamulunca! Biliyorum, o olaydan sonra ağzına kadar bok dolu helada günlerce tutuldun ama eminim hiç pişmanlık duymamışsındır o tokadı çaktığına! Keşke arkadaşların da senin gibi hareket edebilseydi, bunu çok isterdim. İşçilerin yaşam koşullarını, içinde bulundukları ağır çalışma şartlarını, yaşadıkları yerleri, sefaletlerini, perişanlıklarını Zola bile bu kadar güzel anlatamadı. Başka geçim kaynakları olmayan insanların daha küçük yaşlarda cehennem çukurlarına nasıl inmek zorunda kaldıklarını ben hiç unutmayacağım. Benim unutmayacağım başka şeyler de var. Hayatını yitiren madencilerin cenazesi kılınmadan, yıkanmadan o şekilde bir hayvanı gömüyormuş gibi gömülmeleri gözümün önümden gitmiyor. Zorla çalıştırılan yaşlı kadınların, “evladım ben kadınım, beni erkek isminden dolayı yanlışlıkla gönderdiler” diye yalvarması kulaklarımdan gitmiyor. Yine zorla saçları kazınanların bir de ağızlarının içine balgam tüküren o yetkililerin tehditlerini de unutmayacağım. Babaları madenden kaçtı diye silah zoruyla ocağa götürülmeye çalışan sabilerin çığlıkları sizin de hala kulaklarınızda mı? Ben bütün bunları affedebilirim ama günahsız, genç bir annenin sırf eşi madenden kaçtı diye ırzına geçilmesini affedemiyorum. İçimde saklayamıyorum bu utancı. Zihnimde sürekli bu olay dönüyor. Zaten o da saklayamadı bu utancı ve astı kendini. Kayınvalidesinin onu ağaçtan indirmesi gözümün önümden hiç gitmiyor. Siz böyle bir ceza gördünüz mü ya da duydunuz mu? Recep Çavuş kadın okurlardan utandı da bana söyledi: “Sıçarım böyle yaşamanın çarkına ben.” Bu söz en çok senin ağzına yakıştı Recep Çavuşum. Emeğinizin hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğiz. Cenaze namazın kılınmadı, bizden helallik bile alamadın Recep Çavuşum. Biz sana haklarımızı helal ettik, sen de edersin diye ümit ediyoruz. Seninle birlikte yaşamını yitiren her kim varsa onlar da bizleri affetsin. Kararan ne masum yüzler ne de eller. Böyle bir insanlık dramı yaşanacağını bilse kömür bile kararmazdı. Kararan bir şey varsa o da vicdandır, insanlıktır! Madem yazıma yazardan bir alıntıyla başladım, yine ondan bir alıntıyla son vermek istiyorum: “Ölümün Ağzı"nı maden ocaklarında can vermiş, sakat kalmış, "maden"in bütün çilesini çekmiş, ama hiçbir zaman insan onuruna yaraşır biçimde yaşatılmamış tüm emekçilere adıyor, onların anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Ölümün Ağzı
Ölümün Ağzıİrfan Yalçın · Kaynak Yayıncılık · 201496 okunma
··
508 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
Ne güzel anlatmışsınız hocam, kaleminize sağlık... Anne tarafımdan Zonguldak Ereğli'liyim, o madenlerin çilesini bilen çok akrabamız var. Onların duygularına tercüman olmuşsunuz... Sağolun.
n okurunun profil resmi
Beğenmenize sevindim, kitapta anlatılanlar gerçekten çok üzücü. Zaten siz annenizden daha fazlasını da duymuşsunuzdur. Kitabı da mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Sultannn okurunun profil resmi
Okurken tüylerim diken diken oldu. Elinize sağlık.
B. okurunun profil resmi
Bu kitabı okuduktan sonra insan anlıyorki devlet baba asla olduğunu iddaa ettiği şey değil.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.