Gönderi

224 syf.
7/10 puan verdi
Düşünce ve Değerlendirme Kitapta mimar Adolf Loos, mimarlığı olanca dürüstlüğüyle anlatmış ve kitap, Adolf Loos'un mimarlık üzerine yazdığı yazıların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Aslında "Süsleme suçtur" söylemiyle Adolf Loos'un yanlış anlaşıldığını gösteren bir kitaptır bu kitap. Adolf Loos bu sözle artık yeni bir süsleme icat edemeyeceğimizi icat ettiğimiz süslemenin taklit olacağını anlatmaya çalışmıştır. Yazımın devamında bu konu ve mimarlık üzerine diğer konuları Adolf Loos'un yazdıkları doğrultusunda değerlendirdim. Kitap parça parça yazılardan oluştuğu için incelemem de parça parça olmuştur. - Adolf Loos'un yaşadığı dönemde mimarlığın tek kaygısı dış görünüm ve cephe dekorasyonu olmuştur; mimarlık artık sadece seyredilmek için vardır, içinde yaşamak için değil. Oysa mimarlığı salt dış görünüm, cephe süslemeciliği olarak düşünmek, insanları kandırmaktan başka bir şey değildir. Süsleme, bir şeyi olması gerekenden fazla göstermektir. Bunun için çabalamak, insanların emeklerini ve paralarını boşa harcaması demektir. Bu da ülke ekonomisini zarara uğratmaktadır. Bu nedenle dekorasyon/süsleme dolaylı yoldan insanlara suç işlettirmektedir. Bu nedenle Adolf Loos süslemenin bir suç olduğunu savunur. - Loos'a göre mimarlık seyredilmek için değil, içine girip deneyimlenmek için vardır. Deneyimlenmesi için tasarladığı bu mekanların fotoğraflarda kötü gözükmesi de normaldir. Çünkü mekanlar görsel bir obje değildir, deneyimlemek gerekir. - Süslemeler, mimari formlar, stiller ve bunların dış görünüşleri, hepsi geçicidir; onları var eden bir moda akımla beraber parlamış ve sonra da sönmüşlerdir. Kalıcı olan mekanın duygusal olarak yaşattıklarıdır ve süslemeyi düşünmeden sadece iç mekanın duygusal anlamı üzerinde yoğunlaşmak yıllar geçse de aynı duyguları yaşatacağından çok daha önemlidir. Mimari de ölümsüz olan da budur. Süslemenin modası geçer. - Mimar, malzemeler kullanıp bu malzemelerin doğasında olmayan duygular uyandırır bizde. Mekanın vermek istediği duyguyu verebilmesi için o duygunun verildiği geçmiş binalara bakılmalıdır. Çünkü mimar duyguları hesaba katmalıdır. Ancak geçmiş binalarda verilmiş duygular günümüzde bazen geçerliliğini korumaz yalnız Klasik Antik Çağ bunun dışındadır. Klasik bakış açısını savunan mimar kalıcı olur. Öyleyse iki şey önemlidir bu durumda. Mimar kalıcı olmak istiyorsa Klasiszm'i bilmeli ve çağının maddi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için modern de olmalı. - Sanatçının görevi yeni malzemeye uygun yeni bir dil bulmak olmalıdır. Yeni malzemeyi daha pahalı bir malzeme gibi gözüksün diye farklı biçimlere sokmamalıdır. O malzemeden yeni bir biçim oluşturmalıdır. Başka her şey taklitten ibarettir. Tabi bu durum talep üzerine olduğundan ve pahalı bir malzemeyi ucuza getirmek herkesin işine geldiğinden tercih edilir. Ancak malzeme farkı açıkça fark edilir. Önemli olan geleceğe vicdanımız rahat bir şekilde aktarabileceğimiz, çok ileriki bir gelecekte bile insanların gururla bakacakları bir üslup bulmaktır. Malzemenin ederi ne olursa olsun. Zaten ne kadar taklit edilirse edilsin, gözler yanılsa da yanılmayan bir ruh vardır. Ve ruh bu sahteliği fark eder. - Adolf Loos'un İnşaat Malzemeleri yazısında "Kullanılan malzemeden dolayı değil, ne kadar uğraşılıp da bu hale geldiğini bildiğimiz için hayranlık duyarız." cümlesi malzemeler konusunda bakış açımı değiştirdi. Adolf Loos kitapta granit örneğiyle bunu net bir şekilde açıklamıştır. Granitin dağlardan çıkartılması için çok uğraşmak gerekir, yontulması için, işlenmesi için, cilalanması ve çekici hale getirilmesi için çok çalışmak gerekir. Cilalanmış bir granit duvara hayran oluruz. Aslında orada hayran olduğumuz granit duvar değil insan emeğidir. Bu konuyla bağlantılı değinmek istediğim diğer husus da değerli olan malzemeyi taklit etme. Sırf gösteriş yapmak için malzeme kendi benliğinden farklı bir benliğe bürünür. Oysa yapılması gereken o malzemeyi kendi halinde nasıl kullanılması gerektiğini bulmaktır. Malzemelerin hepsinin, ayrı bir biçim dağarcığı vardır; hiçbir malzeme de başka bir malzemenin biçimlerine uygun düşemez. - Mimarların çoğu odalar değil, duvarlar yaratırlar; duvarın içinde kalan mekân da oda olur. Ardından duvarların iç yüzünü en uygun olduğunu düşündükleri malzemeyle kaplarlar. Hakiki sanatçı ise nasıl bir etki uyandırmak istediğini hissetmekle işe başlar, sonra da yaratmak istediği odalara çevirir zihnini. Gözlemcide uyandırmak istediği etki (örneğin, zindanda korku ve dehşet, kilisede ilahi huşu, devlet binasında devletin gücüne hürmet, evde ev duygusu, meyhanede neşe) kullandığı malzemelerden ve biçimden kaynaklanır. - Maddiyatın öne çıktığı, yaşadığımız çağlarda alçı taşı taklit etmeye zorlandı. Taş pahalı alçıysa ucuz bir malzeme. Ancak hiçbir malzeme kendi içinde ne pahalıdır, ne de ucuz. "Hava burada ucuz ama Ay'da pahalıdır." cümlesiyle Adolf Loos bunu çok da güzel özetlemiş aslında. Hem Tanrı'nın hem de sanatçıların gözünde bütün malzemeler birbirine eşittir ve aynı değerdedir. İşte tüm insanların bu gözle bakması gerekir. - Günümüze gelinceye kadar insanlık tarihinde kültürsüz geçen bir dönem olmamıştır. Geçmiş dönemlerde insanlar o anki ihtiyaçlarını karşılamıştır. Oysa günümüzde eski kültürlerden toplanan şeyler müzede sergilendiği için insanlar bunları görerek geçmiş kültür ürünlerini tekrardan kullanmıştır. Aslında günümüzde kültüre giden yol, süslemeden uzaklara, hayran olunacak hiçbir yanı olmayan yalınlığa doğru uzanır. Adolf Loos bunu daha o zamanlar fark etmiştir. Ayrıca insanlar önceki devirleri de yanlış anlamışlardır. Süslemeler hiçbir işe yaramadıkları, pek kullanışlı olmadıkları, dolayısıyla yıpranmadıkları için günümüze gelenler bu süslü nesneler olmuştur. Bunun sonucunda insanlar da geçmişte bütün nesnelerin süslü olduğunu zannetmiştir. 19. yüzyılda süsleme kullanılmıyor diye üslubumuzun olmadığı zannediliyor. Oysa geçmiş dönemlerdeki binalardan süslemeyi kaldırdığımızda günümüz binalarının farkı apaçık ortadadır. Ama hala ya süslemeler kopya ediliyor ya da yeni süslemeler üretiliyor. - Adolf Loos aslında mimarlığın sanattan farkını çok güzel bir şekilde ortaya koymuştur. Bir binanın herkesin hoşuna gitmesi gerekir, oysa bir sanat eserinin kimsenin hoşuna gitmesi gerekmez. Sanat eseri sanatçının özel bir konusudur, bina ise özel bir konu değildir. Bir sanat eseri kendisine ihtiyaç duyulmadan dünyaya gelir, bir bina ise bir ihtiyacı karşılar. Bir sanat eseri kimseye karşı sorumlu değildir, bir binanın ise herkese karşı sorumluluğu vardır. Bir sanat eserinin amacı bizi rahatsız etmektir, bir bina ise rahatımız için vardır. Bir sanat eseri devrimcidir, bir bina ise muhafazakâr. Bir sanat eseri gelecekle ilgilidir ve bizi yeni yollara yönlendirir, bir bina ise bugünle ilgilidir. Rahatımıza rahat katan her şeyi severiz, bizi yerleşik ve güvenilir konumumuzu terk edecek kadar usandıran her şeyden de nefret ederiz. Binaları sever, sanattan nefret ederiz. Adolf Loos'un bu ve bunun gibi söylemleri sanat ve mimarlığın bazı konularda benzerliği olsa da çok da farklarının olduğunu gösterir. İnsanlar güzel binaların sanatçıların, zevksiz olanların ise sanatçı olmayanların elinden çıktığını sanırlar. Güzel bina zaten olması gerekendir. İnsanlar burada sanatla kültürü karıştırıyorlar. Kültüre uygun olup da zevksiz olan hiçbir şey yoktur. Taşra kasabasında en beceriksiz ustanın elinden çıkan binalar bile zevk ürünüdür. - Mimarlık insanlarda bir ruh hali yaratır, dolayısıyla mimarın görevi de bu ruh haline somut bir anlatım kazandırmaktır. Bir odanın sıcak görünmesi, bir evin de rahatça yaşanabilir olması gerekir. Mahkemelerin gizli işlenen suçlara karşı bir tehdit hissi uyandırması gerekir. Bir bankanın "paranız burada dürüst ellerdedir" demesi gerekir. Bir mimar ise bunu, geçmişte insanlarda bu ruh halini yaratmış binalara geri dönerek gerçekleştirebilir ancak.
Mimarlık Üzerine
Mimarlık ÜzerineAdolf Loos · Janus Yayıncılık · 2018154 okunma
·
184 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.