Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

262 syf.
9/10 puan verdi
inceleme-özet
Başarılı bir psikolog olan yazarımız öncelikle başarısızlık sorununu ele alıyor. Sosyoekonomik durumu yüksek olmayan öğrenciler bu hayatta mutlu ve başarılı olmak için çok az şansları olduğunu düşünmektedir. İlk başarıyı deneyimlemedikleri zaman da bu durumu kabullenerek genellikle hiç başarıya ulaşamıyorlar. Başarısızlığın öğrenilmiş olduğu örnekler üzerinden açıklanıyor. Öğrencilerin başarısızlığın asıl sebebi “ilk başarısızlık”tır. Başarısızlığın; sevgide ve özgüven kazanmada başarısızlık olmak üzere iki tür olduğunu söylüyor. Bu sorunların okulda aşılması gerekirken, öğretmenlerin yanlış tutumu sebebiyle daha kötüye gittiği anlatılıyor. Başarısız olmayı öğrenen öğrenci artık başarılı olacağına dair inancını yitiriyor. Not verme sisteminin öğrencilere başarısız damgası vurduğuna dikkat çekiliyor. Düşük notun ahlaksızlık ve kötü davranışlarla özdeşleştirilmesi, öğrencileri hem kırmak hem de onların başarılı olma fırsatını ellerinden almaktır. Yazara göre başarısızlığının bir diğer sebebi, müfredatın günlük hayatla ilişkilendirilmemesidir. Öğrenciler müfredattaki herhangi bir bilgiyi neden öğrenmek zorunda olduklarını anlamamaktadırlar. Burada en önemli husus, onlara öğrenmeleri için sebep vermektir. Düşünmek ve sorun çözmenin eğitimde ön plana çıkarılması gerektiğinden bahsediliyor. Kitabın ilk yarısında başarısızlık ve sebeplerinin neler olabileceğine değinen yazar, sonrasında okullara giderek orada yaptığı araştırmaları anlatıyor. Okullara yaptığı bu ziyaretlerde öğrencilerle görüşüyor, birebir toplantılar yapıyor. Onlara çeşitli sorular yönelterek aldığı cevaplara göre bazı çıkarımlarda bulunuyor. Birebir toplantıların yanı sıra sınıf toplantıları da yapıyor. Yazarın amacı, öğrencilerin hiçbir baskı olmadan duygu ve düşüncelerini ifade edebilmesine olanak sağlamaktır.  Yazar, zaman zaman “Gerçeklik Terapisi” adındaki bir çalışmaya gönderme yapıyor. Ancak bununla ilgili ayrıntılı bilgi vermekten kaçındığını düşünüyorum. Sürekli bahsedildiği için kitabı bölerek ve araştırma yaparak okudum. Gerçeklik Terapisi, yazarın kendisinin temellerini attığı, ardından öğrencisinin yazdığı bir kitapmış. Bu terapinin temelinde her bireyin kendi yaptıklarından sorumlu olması yatıyor. Öğrencinin davranışını iyi yönde değiştirmesi için öncelikle değiştirmeye istekli olması gerektiği anlatılıyor. Öğrenciler, kaderleri üzerinde etkileri olduğunu bilmelidirler. Buna kesinlikle katılıyorum. Öğrencilerin hem müfredatta hem de okul kurallarında söz sahibi olması gerektiği anlatılıyor. Ama bunun büyük ölçüde uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Çünkü müfredat, öğretim programının içeriğidir. Ülkemizde ise bir tane öğretim programı ortak olarak uygulanmaktadır. Her öğrencinin söz hakkı olması mümkün değildir. Ancak okul ve sınıf kurallarını belirlemede söz sahibi olabilirler. Böylece kendi belirledikleri kurallara uymaları daha kolay olacaktır. Tabi kurallar belirlenirken kontrol yine öğretmende olmalıdır.  Öğretmenler, kendilerinden sonra gelecek olan öğretmenin bilgi sahibi olması için öğrencilerle ilgili kayıt tutuyorlar. Bu kaydın öğrencinin başarısızlığının belgelenmesi olarak görüldüğü anlatılıyor. Öğrencinin, yeni gelen öğretmenle olan iletişimini baltalayarak sıfırdan başlamasının engellendiği söyleniyor. Yani burada öğrenciye ikinci bir şans verilmiyor. Peki öğrenciyle ilgili özel durumlar, yeni gelen öğretmene ne şekilde aktarılmalıdır? Bu netlik kazanmayan bir konu. Yazara göre tüm öğrenciler eşit seviyede ve potansiyel başarılı kabul edilmelidir. Benim fikrim şu; öğrencilerin farklılıklarını öğretmenlerin bilmesi ve birbirlerine aktarması önemlidir. Yeni gelen öğretmen, bu bilgiler ışında kullanacağı öğretim ilke ve teknikleri yeniden gözden geçirerek değiştirebilir. Ancak öğrencinin geçmiş başarısızlıklarını bilen öğretmen kesinlikle bu bilgiler sebebiyle öğrenciye önyargılı bir şekilde yaklaşmamalıdır. Geçmiş bilgiler aynı hazırbulunuşluk düzeyleri gibi, öğretmenin eğitim öğretimi planlamasına fayda sağlayacak şekilde kullanılmalıdır. Başarılı öğrenciler sınavlarda zaten başarılı oluyorlar. Başarısız öğrencilerin bu sistemde yerinin olmamasından yakınılıyor. Not sisteminde çan eğrisinin baz alınması, yüksek puan alan öğrencilerin başarısız sayılmasına sebep olabiliyor. Yazara göre, notla değerlendirmenin tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun yerine, öğrenciler için bireysel ve ayrıntılı raporlar tutulmalıdır. Bu çok güzel bir düşünce. Ama uygulanabilir bir yöntem mi? Bence ne olursa olsun bir şekilde notlandırma yapılmalıdır. Bir konunun ne kadar öğrenildiğinin başka türlü sınanabilmesi oldukça zordur. Değerlendirme türlerinin ve ölçütlerinin değiştirilmesi daha faydalı olabilir. Değerlendirme konusunda yazarın en beğendiğim düşüncesi; karnede öğrencinin zayıf yönlerinin vurgulanmaması, başarılı olduğu konulara da yer verilmesi gerektiğidir. Bir kazanımı edinemeyen bir öğrencinin mutlaka edindiği başka kazanımlar vardır. Bunlar da dile getirilmelidir. Böylece veli de öğrencinin sadece zayıf yönlerine odaklanmaz, çocuğun sıkılmasına ve daha fazla üzülmesine sebep olmaz. Veliye “böyle yaparsanız daha iyi olur, bu davranışlar üzerinde yoğunlaşınız” şeklinde notlar bırakılmalıdır. Sonuç olarak öğretmen ve öğretmen adaylarının okumasını kesinlikle tavsiye ederim. Yazarın yaptığı çıkarımlar fazlasıyla ütopik gelebilir. Yine de üstümüze düşeni yapmalı, öğretmen olarak bunları dikkate alıp tutumlarımızı gözden geçirmeliyiz.
Başarısızlığın Olmadığı Okul
Başarısızlığın Olmadığı OkulWilliam Glasser · Beyaz Yayınları · 1999323 okunma
·
141 görüntüleme
Cenk Derin okurunun profil resmi
Aslında eğitime nereden baktığın önemlidir. - Öğrenci açısından bakıldığında ne işe yaradığı çok da belli olmayan bir sürü saçmalık. - Veli açısından bakıldığında çocuğunun geleceğini maddi anlamda garantiye almak. - Öğretmen açısından bakıldığında, saçma sapan mevzuat ve müfredatlarla kuşatılmış, bin türlü olumsuzluğun içinde, kalabalık sınıflardaki birkaç "çalışkan" öğrenciye yardımcı olarak vicdanını rahatlatmak. - Okul idaresi açısından bakıldığında yalandan göstergelerle okulun akademik ve kültürel açıdan geliştiğini ispatlamaya çalışmak. - Devlet açısından bakıldığında, devletin işleyişi için kritik öneme sahip personeli yetiştirmek için çok küçük bir azınlığa gereken eğitim veriliyor, geri kalanlar da kendi haline bırakılıyor. Sanıldığı gibi devletin eğitimde genel anlamda başarıyı yükseltmek gibi bir derdi yok. (bence) Zaten başarılı olanları bile istihdam edemiyorken... Yani eğitim bir bilimdir. Metotları, kuralları kapsamı belirlenmiştir. Yani "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok." Eğitimde başarılı olmak için gerekli eğitim politikaları da bellidir. Eğer eğitimde başarısızsak (ülke olarak) bu bizim tercihimizdir. Önce ülke olarak eğitimde genel anlamda başarılı olmayı samimiyetle istemek lazım. Sonrasında sizin incelediğiniz kitaptaki metotlar tartışılır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.