Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çocuklarımız eşit midir?
Gelecek diye anlam yüklediğimiz çocuklar, ileride uzun yaşları olacak, büyüyecek diye mi gelecektir, yoksa büyürken getirecekleri veya yaratacakları mıdır gelecek? Psikologların, psikiyatrların sürekli geçmişine inmek istedikleri çocukluğun elbette yaşamda önemli bir yeri vardır. Sayısız araştırmalar ve analizlerin sonucunda çocukluğun gelişim ve karakter üzerinde etkisi, çevrenin etkisi artık neredeyse herkes tarafından biliniyor. Bugün otuzlu, kırklı hatta yetmişli yaşlarda yaptığımız çoğu reaksiyona, verdiğimiz çoğu tepkiye; bunların şekline(nasıl olduğuna) karar veren çocukluktur. Psikolojik esnekliğimiz her ne kadar durumlara yönelimlerimizi etkilese de bu etkilerin hep iyi olabileceğini düşünemeyiz. Psikolojik esnekliği etkileyen en önemli üç faktörden biri toplum faktörüdür. Yaşadığımız topluma şekil veren en önemli faktörlerden biri ise coğrafyanın getirdiği kaderdir. Yaşadığımız bu coğrafya belli, toplum daha da belli. Elbette coğrafya derken; ağaçtan çiçekten, güneşten, ağustos böceklerinden bahsetmiyorum. Biraz daha jeopolitik yaklaşıyorum. Jeopolitik konum her ne kadar devletlere avantajları belirleyen konum olsa da, bu konum toplumları da etkiler. Yani anlayacağımız her şey birbirini etkiler konumdadır. Çocukluk demiştik, gelecek diye nitelendirdiğimiz çocukluğu biraz konuşalım bakalım. Gerçeklerimizle biraz yüzleştirmek istiyorum sizleri... Çocukluk üzerindeki çevre, toplum faktörünü konuşalım biraz. Çocuklarımızın yaşamlarını konuşalım. Kıyas yapmak değil burada amacım elbette. Burada kıyas sadece örneklendirme aracı olacaktır. Anladıklarınızın sorumlusu olmadığımı, anlatıklarımın sorumlusu olduğumu belirtmek isterim... Kendim, bu coğrafyanın iki yakasını yeteri kadar iyi yaşadım, hem doğusunu hem de batısını. İyi derken anlayabilecek kadar iyi.. Hoş teknoloji çağında pek bir yerlerde yaşamaya gerek yok bazı şeyleri anlamak, yorumlayabilmek için. Gördüklerimiz çoğu zaman bize yeter deliller sunar niteliktedir. Çocukluğumu doğuda yaşadım, orada doğup, orada büyüdüm; yani otlu peynirle aram iyidir, kokoreç ise amacını hala anlamış olmadığım bir yemek. Yemekten ne amaç bekliyorsun ki diyenler olabilir, bir amaç beklemiyorum elbette. Yabancılığımı, hatta yabancı kalmak isteyişimi anlatmak istiyorum. Yaşamımın bana verdiği şekli anlatıyorum. Burada size doğunun batının yemeklerini veya aşklarını konuşma zahmetine girmeyeceğim zira her mahallenin Dostoyevskisi doyurmuştur sizi. Burada sizlere çocuklarımızı konuşmak istiyorum. Eşit şartlarda büyümeyen çocuklarımızı... Tanışık oldukları kelimeler bile farklıyken çocuklarımız eşit midir sayın vatandaş? Evet, tanıdıkları kelimeler bile farklıdır. Örneğin, Edirne'de bir çocuk hayvanların, dağın, taşın isimlerini ezberlerken; Şırnak'ta bir çocuk daha 10 yaşında "barış, savaş, özgürlük..." kelimeleriyle tanışıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bir çocuk "özgürlük" kelimesiyle bu kadar erken tanışmamalı. Tekrar soruyorum sayın vatandaş, kelimelerle tanışıklığı bile farklı olan çocuklarımız eşit midir? Ya da yine kolayına kaçıp suçu coğrafyaya mı atacağız? Bizim dediğiniz bu coğrafya sizden ne kadar uzak ki? Bu çocukların dilleri üzerinden gidelim bir de... İzmir'de bir çocuk Türkçeyi etkili bir biçimde konuşurken, Hakkari'de bir çocuk Kürtçeyi kendi dilinde eğitim alamadığı yakınlarından, kan bağının olduklarından öğrenir ve konuşur. Kendi dilini öğrenebilecek imkanı hem yoktur hem de bu imkanın oluşmasına engel olunuyor. Millet meclisi denilen Meclislerinde dahi Kürtçe "X dili" olarak anılıyor, yani bilinmeyen dil. Bu iki çocuğumuzun da eğitim dili Türkçe'dir. Hakkarili bilmediği dili öğrenip okulda başarılı olmaya çalışırken, İzmirli bu maratona 1-0 önde başlamıştır. Okuldaki durumuzu etkileyen en önemli faktörün okulun ilk yılları olduğunu biliyoruz. Sonrası zaten ipini kaçırdığımız balon gibi uçar giderken yakalamaya çalışmak mücadelesi oluyor. Eğitimde de bu çocukların eşit olmadıklarını görebiliyoruz. Ne yani eğitim dili Kürtçe mi olsaydı?! diye düşünenler olabilir. Hayır efendim bunun tartışmasına girmiyorum. Ama böyle düşünebileceğinizi düşünürken aklıma getirdiğiniz bir başka soruları sormak isterim: Aynı ülkenin eşit vatandaşlarıysa herkes, en az yirmi milyon Kürdün yaşadığı bu topraklarda, Arapçadan Almancaya kadar ders görülebiliyorsa neden Kürtçe hala derslerde görülemiyor? Almanca dünya dili, eğitimde ticarette lazım olur denilebilir, ya Arapça? Irak'a, Suriye'ye ve Afrika ülkelerine gidip gelecek kurmak isteyen kaç insan yetişiyor bu ülkede? Sorularımı böyle çoğaltılabilirim. Yani anlayacağınız çocuklarımız eğitim konusunda da eşit değildir. Ama biz ne yaparız? Çocuklarımızın alıştığı sesler bile eşit değildir. Mardin'de silah seslerine alışan Ceylan, Antalya'da bir lunaparkta havaifişeklerin sesine aşina olan Merve ile mektup arkadaşıdır. Bu çocuklarımız isimlerde bile eşit değildir. Trabzon'da kızının adını Gamze koyar bir anne, Diyarbakır'da bir anne çocuğunun ismini Barış koyar. Farkettiniz mi hiç bilmem, Barış ismini en çok Kürtler çocuklarına verir. İnsan eksikliğini hissettiği şeyi sürekli dile getirirmiş. Bu da psikolojik bir reaksiyondur. Böyle büyüyor iki tarafın çocukları... Hayatlarını bu kadar etkileyen yaşam biçimleri,  toplum faktörü ve zihniyet ileride Jiyan isimli bir çocuğu geçlik dönemlerinde sitemkar, asi, içine kapanık yaparken; Yağmur isimli bir çocuk gençliğini yanıbaşından bihaber, klasik endişelerin derdine düşen bir genç yapıyor. Size trajikomik bir hikayemi anlatayım... Üniversitedeyken parttime işlerle geçimimi sağlardım. Bir pastanenin bulaşıkçısı olmuştum iki günlüğüne. Oldukça yorucu bir işti, gündüz alt katta fırındaki hamurlu kazanları, şerbetli tepsileri temizler; akşam, yukarı katta tabak ve şişeleri yıkardım. Orada elli yaşlarında bir teyze üst katın temizliği ile ilgilenirdi. Bulaşıkhanede beni görünce halimi hatrımı sorardı. Üniversite okuduğumu öğrenince içi biraz burkulur gibi tepki verir "okuyupta böyle çalışan gençleri görünce hem üzülür hemde gurur duyarım," dedi. Ben de sağ ol teyze ne yapalım mecburuz deyip konuyu kapadık. Muhtemelen bana kıyamamış olsa gerek ki bir saat sonra elinde çay bardağı ile geldi bana çay verdi iç dinlen biraz dedi. Tabi bu şefkat annelerimizde oluyor mutlaka. Sonra olulumu bölümümü vs sordu. Hayatımı merak etti nereli olduğumu sordu Şırnak'lıyım dedim. Biraz durgunlaştı. Sonra "Olsun hepimiz insanız." dedi. Çok şaşırdım bu tepki sonrası buruk kaldım. Bunu bana söyleme gereğinde bulunması bana çok üzücü gelmişti. Sanırım bana karşı önyargılı olduğunu hissettirmemeye çalıştı. Ama bunu yaparken bunu daha çok hissettim. Üzgün gitmiştim eve. Diğer gün tekrardan gittim. Akşam yine pastanenin üst katına gittim. Nedense o teyzenin yanıma gelip en azından bi tebbessümünü görmek istedim... Teyze geldi bakmadı bile saatlerce aynı bölümde temizlik yapıp, saatlerce konuşmadı. O zaman "olsun hepimiz insanız." cümlesindeki 'olsun'un hiçbir şeyi "oldurmadığını" anladım... Benim çocukluğum ile o teyzenin çocukluğu eşit geçmedi belliki. Benden bihaber yetişen teyze, sitemkar Dijwar'la orada bir araya geldi. Geriye bir buruk Dijwar ile beni sorarak yanlış yaptığını düşünen bir teyze kaldı. Aslında çok şey geride kaldı. O kadar geride kaldı ki göremez olduk. Eşitlik gibi... Cevabını bildiğim soruyu tekrar soruyorum sizlere, çocuklarımız eşit midir?
··
283 görüntüleme
Ronahî okurunun profil resmi
"Aslında çok şey geride kaldı .O kadar geride kaldı ki göremez olduk . Eşitlik gibi ...!" Susmaya ya da sessiz olmaya zorlayan coğrafyadır..Ama "eşit olmayan isimlerle "büyüyen her çocuk ;bugünlerin, yarınların "En geriden gelen eşitliğini getireceklerdir .."
Bu yorum görüntülenemiyor
Harley Quinn okurunun profil resmi
Eşit değil😔
Dijwar okurunun profil resmi
Bloğumda da yazıyı bulabilirsiniz... dijlog.blogspot.com/2020/12/cocukla...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.