Gönderi

272 syf.
·
Not rated
Lord Henry Wotton, bu romanın en çok acıyı yüklenmiş karakteri. Kaybettiği ruhu neden ve nasıl kaybettiğine olan merakından Dorian Gray’in ruhunu kelimeleriyle alır ve deneyinin yok oluşuna şahit olur. Onu öldürenin çirkinliği mi yoksa bildikleri ve arzuları mı olduğunu merak ediyordu belki de ve bu kadar güzel bir adamı bile bu kelimeler ve arzuların öldürmesinin mümkün olup olmadığını görmek istiyordu. Kendi karanlığından tiksinmemesinin tek yolu gittiği her yere, özünde bir karanlık olmayan herkese bu karanlığı biraz bulaştırmayı öğrenmesiydi. Yabancılık çekmemek adına herkesi baştan çıkarabilir, herkesin ruhunu duvarlara toslatıp çirkinleştirebilirdi, simsiyah özüyle baş edebilmesinin tek yolu diğerlerinde de biraz olsun karanlık görmekti ve bunu yapabilecek olan kişi yine sadece kendisiydi. Enstrümanı ise kelimelerdi. Lord Henry Wotton… Çirkinleşen ruhunun bilincindeydi, ruhunun çirkinleşmesinden daha çok onu rahatsız eden bir şey varsa bu da bu ruhun çirkinliğinin diğerleri tarafından anlaşılması korkusuydu, aslında içinde yarattığı bu endişe, yüzüne belki de yansımayan karanlık düşüncelerin görevini görüyordu ve endişe kendisini çirkinleştirmeye devam ediyordu. Lord Henry Wotton, aslında ana kahraman olan ama ana kahraman olmak istemediğinden tam da herkesi kelimeleriyle büyüleyip dikkatleri kendi üzerinden atan, insanları kendi içine döndüren adam. İncelenmekten ve içindeki pisliğin keşfinden o kadar korkuyordu ki belki de, büyük bir kurnazlık ve zekayla kiminle yolu kesişse, ‘’Lord Henry kimdir?’’ diye kendisine gözler çevrilir çevrilmez söyledikleriyle aynı gözleri sözlerin sahibinin ruhuna bakmaya itiyordu. Herkesi kendi yokuşundan aşağı atan, insanların içlerindeki yokuşta yuvarlanışını izleyen bu adam kendi yokuşunda bile yuvarlanmaktan acizdi, o yokuşu görüp başında beklemek çok daha gri, çok daha yıpratıcıydı. Giderek nemlenen gözler, giderek ağırlaşan, düşüncelerin baskıladığı bir vücut, bakışların sürelerinin uzaması fakat görüş açılarının giderek daralması… Zavallılığın tanımı bir adam. Ama onu kim suçlayabilir? Sanatla iç içe olmuş, güzelliği ayırt edebilecek noktaya, o vizyona kendini getirmiş bir insan nasıl insanların güzel olmasını beklemez, nasıl güzelliğin müptelası, hayranı olmaz? Zarafet, asalet… Kusurlu olacağı bariz olan insan eylemlerinin yanında en azından çirkinlik olmasa, ne güzel olurdu. İnsanın varlığının özünde bir tür sakarlık vardır, dokunduğu her yeri biraz bozar, karşılaştığı her insanı tıpkı Henry’nin de dediği gibi, etkiler, ki etki zaten gayri ahlakidir. Bari bunları yaparken güzelliğini korusa, o kötü etkiyi öyle güzel bir gösteriyle yapsa ki bir yanından olsun haz alsak. Buydu düşüncesi. Bir keresinde, güzelliğin insan için neden bu kadar önem arz ettiğini sorgularken bir rivayete denk geldim, güzellik bize Tanrı’yı hatırlatırmış ve ondan öz taşıdığını düşünürmüşüz tüm bu güzel insanların, ondanmış onlara yakın olma isteğimiz. Belki de budur sebebi, belki de budur güzel bir bedenin koskoca hayatımızı, bir 70 yılı baştan aşağıya tek başına etkileyebilecek olmasının nedeni. Sahi, ne kötü şeydir insanın kendinden kaçamayışı. Duyguların bir an seni sarsa, aynadan görürsün gözünden çalınan o ışığı, cansızlaşan dudaklarını. Artık sadece fikirlerine veya hissetme biçimine değil bir de bunların çaldığı güzelliğine üzülürsün. Belki de budur bizi yine de kendimizi toplamaya iten şey, çirkinleşmeseydik Dorian gibi, belki emin olsaydık çehremizin güzel kalacağından, duygularımızı daha yoğun yaşar, derinlerde daha çok gezerdik. Ama biliyoruz işte o derinlerin çalacağı güzelliği, tam da o yüzden kimse hayatın sırrına inebilmiş değil. Çekirdeğe yaklaştıkça yüzümüz yanıyor. Dorian ise güzel kalacağını biliyorken, harcanacak bu denli güzelliği varken, bunca kartı varken elinde, riske atabildi tabii ki. Tüm hazları yaşamak istedi, ruhani dünyasında her boyuta girmek istedi, hepsinden en iyi kumaşları bulup ayrılmak istedi. Çünkü ruhunda birikecek pasın anlaşılmayacağından emindi. Lord Henry gibi ruhunun çirkinliğinin yüzünde görülmesinden korkmuyordu ki. Veya kendi yüzünde bunu görmekten korkmuyordu. Her şey ruhunun temsilini vazife edinmiş bir portrenin üzerine perde çekilmesi ve köhne bir odaya bırakılmasıyla halloluyordu. ‘’Daha’’ kelimesinin öğretilmesi insan hayatını baştan aşağı değiştirir. Bak, dahası var… Bak, sen kırlarda çiçek toplayarak haz alıyorsun evet ama bambaşka hazlar da var. Güzelliğe sahipsin demek, neden onu ‘’daha’’ uzun süre korumuyorsun? Kaybetmekten nefret eden ve hamurunda aç gözlülük yatan bir canlıdır insan, felaketiz. Güzel bir insana denk gelirsiniz, en azından iyi bir insana. Tıpkı Sibyl Vane gibi… Ama tek bir kusuruna şahit oluşla, ‘’Ya dahası varsa?’’ dersiniz. Neden bu insanda kalayım, ona sadık olayım, neden hayatı onunla tecrübe edeyim, ya dahası varsa? Kalabalığa fazlaca maruz kalmanın insanı kendinden uzaklaştıran, ruhunu oturtmasını engelleyen bir yanı vardır. Bunu yaptıktan sonra da insanı tıpkı Lord Henry’nin yaptığı gibi ruhsuzlukla suçlarlar. Ancak kimse ruhunu demlenmesi için bir süre kendi ateşini kısmaz, kendinizden ödünüz kopuyor, elinize bir iğne iplik alıp veya bir törpü alıp da o ruhunuzu da o bedeninizi de şekillendiremediğiniz için tıpkı Henry’nin yaptığı ve Dorian’ın da bir yerden sonra yapmaya başladığı gibi, kusurlarınızı bulaştırıyorsunuz, bir de insanın böyle bir yanı vardır, kendisi iyi değilken kimsenin iyiliğini istemez. Dolu bir kafaya rağmen güzel kalınabileceğini neden hiç görmeyiz? İnsanı güzel yapan veya cazibeli kılan hazdan haza koşması mıdır? Bence aksine, yaşanan büyük hazlar insanı donuklaştırır giderek, her hazzın bitişinde bir düşüş yaşanır gökten yere. Kemikler her seferinde biraz daha yıpranır, beden kamburlaşır. İnsanı güzel yapan hazza duyduğu arzudur, onu sürekli tatması değil, ona olan cesaretini korumasındadır mesele. Hazza bağımlı yaşamak… ne kötü. Beton gibi gerçekliğe her seferinde çakılmak, gerçekliği bir betondan ibaret görmek ve sadece yasaklara hayranlık duymak, ne kötü… Dorian Gray’in portresi, bir şaheser, bir ayna bu insanlık için. Bu kitapla tanıştıktan sonra aynı kalmak mümkün değil.
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202373.8k okunma
··
59 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.