Gönderi

175 syf.
5/10 puan verdi
Kitap şöyyle başlıyor :’’Bu bir uyarı kitabıdır’’ diyor; sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bilmediğimizi anlatır. Ve kitapta görüyoruz ki; doğal olanın aksinde var olan mekanik unsurların bir kitap yolu ile doğallaştırılması gerekliliği ve yaşamın tek gerçeğinin ancak ve ancak çatışmak olduğu anlatılır kitapta. Çünkü, nihayetinde Montag karakteri devlet memuru olarak görev yapan bir itfaiyecidir ve kitabın sonuna doğru bu itfaiyeci, yakmış olduğu kitapları artık okumaya başlar ve o okuma cihetinde kendini geliştirir. Yani kitap biraz da bize; eğer dünyayı değiştirmek istiyorsanız bu değişim sürecini devletin içinde çalışan bir memur, içeriden bir adamın yapabileceğini, daha kolay olduğunu anlatırken dışarıdaki insanın zaten aptallaştığını bizlere anlatır. Ama devletin içindeki bir unsuru yeniden hayata geçirebilecek olan bir zihniyetin ise Montag'ın eski ilk karısının ayrı, on yedi yaşında genç bir kızla yaşamış olduğu ilişkinin onu hayata döndürdüğü ve ona gerçeği gösterdiği anlatılır. Dolayısıyla çok ince detaylarda bize, arka planında, devletin içindeki mekanizmayı harekete geçirecek unsurun gençlerin eli ile mümkün olacağını anlatan bir kitaptır. 'Yakmak bir zevkti' diye anlatır bu kitapların yakılması adına. 'Adam, marshmallow geçirilmiş bir çubuğu tıpkı eski fıkradaki gibi fırına sokmayı her şeyden çok istiyordu der. Montag, hafifçe yanan ve alevler karşısında gerilmek durumunda kalan insanların vahşi sırıtışı ile sırıttı.' der. Yani mekanik olan yazıyı yok etmek, doğal olan o yazarların hepsini ulu görmek ve bu manada en az anlaşılabilir kadarıyla dinin bir okuma olduğu anlaşılır. Tabii şimdi bu satırdan bunu anlamıyor olabilirsiniz. Birazdan Kutsal Kitaplarla ilgili söylemler geldiğinde bunu biraz daha iyi anlayacağız. Yazar kokulara çok önem verir. Özellikle bu iletişim metodunda da bunu kullanır. Mesela; 'Ilık ve serin rüzgarlar esen gecede gümüşiye boşanmış kaldırımda yürüdüler. Havada taze kayısı ve çilek kokusu vardı belli belirsiz.' Aslında burada anlatılan şey bir koku olmaktan çok bir tazeliktir. Ve bir şeyin tazeliğinin kokusundan geldiği anlatılırken rüzgarın bunu taşıyıcılığı yani sessiz ulaklardan bahsedilir. Dolayısıyla eğer bir şey taze ise size gelen, içinizden gelen ilham sizi o tazeliğe götürüyorsa, yenilenme hissini doğuruyorsa hiç durmayın peşinden koşun der yazar bize. Dolayısıyla bugünün insanına seslenerek yarınlarda sizi tazelikten alıkoyacak her ne varsa onları bir kenara koyabilmek için kendi içinize dönmenizi aslında söyler. Kitap her ne kadar toplumun kendi içine dönmesinden yaftalanıyor ya da üzülen bir yazarı anlatıyor olsa da gerçekte kendi içini aramadan dönüşün kötü olduğunu anlatan bir üslup vardır. Bir kızdan bahsedilir on yedi yaşında. Karşı komşusuyla yaşadığı ilişkiyi anlatacaktır Montag. 'Kızın şimdi ona dönük olan yüzü, içinde yumuşak ve daimi bir ışık olan narin süt kristaliydi. Elektriğin histerik ışığı değildi bu.' Neydi peki? 'Tuhaf bir şekilde rahatlatıcı, nadide ve hafifçe titreşen bir mum ışığıydı.' Bu süt kristali aslında bir anne adayını anlatıyordu bize. İçinde daimi bir ışık olması ise kişinin bu yaşam biçiminde yaşanabilir bir aşkın varlığını anlatıyordu. Titreşen bir mum ışığı ise daha rahat bir cinsel nadide yaşamın rahatlatıcı olacağını bize hatırlatmak üzere beynimize ışıldıyordu. Çünkü Playboy dergisinde yer alabilmek için biraz bu değerlere de atfetmesi gerekiyordu. Bakın; doğal yaşamın bir gereğinin az düşünmek, çok gezmek ve çılgınlığa düşmek ve bu çılgınlığı düşleme üzerine olduğuna dair satır arasında şu ifadeler var: "Montag huzursuzca, 'fazla şey düşünüyorsun' dedi. Benim oturma odası duvarlarını seyrettiğim veya yarışlara, eğlence parklarına gittiğim nadirdir. O yüzden çılgınca şeyler düşünmeye bol bol zamanım oluyor sanırım." Dolayısıyla az düşünce ve çok gezginlik bu çılgınca düşünceleri insanda tetikleyebileceği anlatırken bugünkü gençlerin de o tarihte de ne kadar kendi içlerine dönerlerse o kadar daha rahat isyan edebileceklerini anlatır. Bakın, şöyle bir ifade: "Sayımız çok fazla diye düşündü, milyarlarcayız ve bu çok fazla. Kimse kimseyi tanımıyor. Yabancılar gelip mahremiyetimizi ihlal ediyor, yabancılar gelip kalbimizi söküyor, yabancılar gelip kanımızı alıyor. Ulu Tanrım, o adamlar kimdi? Onları daha önce hiç görmemiştim" diyor. Aslında burada mahremiyet diye bahsetmiş olduğu unsur, insanın kendi isteğine göre şekillenecek olan bir İman Akidesinin varlığıdır ki Ulu Tanrım diye bahseder. Dolayısıyla insanın kendi imani şeklinin kendi tarafından oluşturulabileceğine karşılık yabancıların bunu etkilediği ve eksik bıraktığı söylenir. Dolayısıyla yine Montag tarafından yazar bize; içe dönen, bu içinde kendi iman ve din biçimini oluşturması gereken insandan bahseder 'Konuşan evin önünde gölgelerin içinde durdu, kapılarını çalıp; "Girmeme izin verin, bir şey söylemem, sadece dinlemek istiyorum, ne diyordunuz?" diye fısıldamayı bile düşündü.' Bu düşünce tarzı acaba başka insanlar da aynı fikirle aynı yerde buluşabilirler mi? Bunun üzerine bir kurgu ve tasarımdı. Devam edelim, satırlarımızın arasında dediğim gibi özetlerini bulabilirsiniz veya mutlaka okumuşsunuzdur bu kitabı. Ve mekanik olan bu yaşamdan sıyrılmak için şimdi bize bazı unsurları kitabın ilerleyen sayfalarında daha derin felsefelerle verecek. 'Mildret, kalkıp odada dolanmaya, bir şeyleri alıp bırakmaya başladı. Beatty ona aldırmadan söze devam etti: Filmi hızlandır Montag, çabuk." Tıkla, foto, bak, göz, şimdi, film, burada, orada, hızlı, adım, yukarı, aşağı, içeri, dışarı, neden, nasıl, kim, ne, nerede, ha, hu, pat, küt, bim, bam, bom. Özetler, özetler, özetler. Siyaset; bir sütun, iki cümle, bir manşet.' Siyasetten uzak dur diyor çünkü o siyaset, politikanın getirmiş olduğu etkilerle seni burada saydığım sıfatlarla kuşatacaktır. Ama sen o siyasetin üstündesin ki, apolitik bir gençliğin de varlığını işaret eder. Nüfustan da bahseder kitap: 'Nüfus arttıkça azınlıkların sayısı artar. Köpek sevenleri, kedi sevenleri, doktorları, avukatları, tüccarları, şefleri, Mormonları, Babtistleri, Üriteryenleri, ikinci kuşak Çinlileri, İsveçlileri, İtalyanları, Almanları, Teksaslıları, Brooklynlileri, İrlandalıları, Oregonlu veya Meksikalı insanları sinirlendirmeyeceksin' diyerek aslında nüfusun azaltılması gerekliliği ve çocuk yapmak yerine hayvan beslemenin önemini, bu arada da dinin adının silinmesi ve yaşadığın ülkenin yerinin unutulma gerekliliğini anlatmak üzere; 'Pazarın ne kadar büyükse ihtilaflarla başa çıkma gücün o kadar azalır Montag bunu hatırla diyen küçük kız Montag'a ciddi bir gerçeği öğretir. Hatta o kadar ileri gider ki; Anayasanın dediği gibi herkes hür, eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir' diyerek bizlere kendi yaşamımızda bu kanun ve nizamnamelerin kendi özümüzde çeşitlendirilme gerekliliğini anlatmaktadır. Bir Pagan Matematiğini anlatıyor bu sırada: 'Cenazeler mutsuzluk verici ve Pagan mı? Onları da ortadan kaldır. Bir insan ölünce beş dakika sonra ülkenin dört bir yanında hizmet veren helikopterlerle mavi duman borusuna, yakma fırınlarına götürülüyor. Bir insan ölümünden on dakika sonra siyah toz zerrelerine dönüşüyor. Mezar taşı yazıları ile uğraşmayalım. Boş ver onları. Hepsini yak. Her şeyi yak. Ateş parlaktır ve ateş temizdir.' derken aslında insanın ölümden sonra bir hayatının mümkün olmadığı inancının, bu dünyadaki zevk ve temaşasına destek vereceği bir kez daha anlatılır. O kadar derin gider ki bir süre sonra, şu cümlelerle az konuşmanın az düşünmenin üretime olan, dünyadaki diğer insanların katkısına nazaran sosyal hayatımızdaki oturup boş paylaşımların etkileşiminin insanları birbirinden ayıracağını ve o ayrıldığı yerde bizi sürüden ayıracak şeyin kendi iç dünyamızda kapanmış halimiz olduğunu anlatır ve şunu söyler: 'O zaman insanlar fazla konuşurmuş. Düşünmeye de zamanları olurmuş. Bu yüzden sundurmaları iptal etmişler. Bahçeleri de. Artık oturacak pek bahçe kalmadı. Mobilyalara da baksana; sallanan sandalyeler yok artık, fazla rahatlar. Millet kalkıp ortalıkta koşturuyor. Amcam diyor ki; ve amcam, ve amcam, ve amcam, … kızın sesi hafifleyerek kesildi' diyor burada. Burada tabii ki böyle olmaması gerektiği izah edilmeye, işaret edilmeye çalışılırken bir yandan da böyle sosyal ilişkileri ön planda tutan insanların aslında toplumu dönüştüremeyeceği, toplum dönüşümü için gerekli olan şartların bundan çok daha farklı olduğunu anlatır. Ve bu değişimi, mutluluk sahibi olan insanların gerçekleştirebileceğini anlatır. Ve Montag'a kız, mutlu olmadığını, mutsuz olduğunu ona öğretir ve mutluluğu cinsellikle ona hatırlatma eğilimindedir ve şöyle der: 'Ben mutluyum. Mildred'in dudaklarında neşeli bir gülümseme belirdi ve bundan gurur duyuyorum.' Yani mutluluğun gururdan gelen bir şart taşıdığını ve gururlanacak bir hayatınız, bir başlığınız, bir meslek adınız, doçentliğiniz, doktorluğunuz, doktoranız olması gerekliliği ön plana koyulurken mutluluğun aslında ne kadar mekanik olmaktan çok insanı dünya hayatındaki meşguliyeti ile onu sağlayabileceğini bize hatırlatır. Bakın bu saatten sonra şu cümleler, dikkat: "Profesör Faber, size soracağım çok tuhaf bir soru var; bu ülkede Kitabı Mukaddesin kaç kopyası kaldı?" Hani kitapları yakıyor ya bütün itfaiyeciler. "Neden bahsettiğinizi bilmiyorum." "Hiç kopyası kalıp kalmadığını bilmek istiyorum." "Bu bir tuzak, telefonla herkesle konuşmam. Shakespeare ile Platon'un eserlerinin kaç kopyası kaldı? Hiç kalmadı. Bunu siz de benim kadar iyi biliyorsunuz." Hiç kalmadı derken aslında Kitabı Mukaddes ile beraber bütün dinleri koy bir tarafa, biz artık Shakespeare ve Platon'u bile okuyamayacak hale geldik dediği bir dönemi anlatıyor kafasında, Distopya'da. Bunu anlatıyor ama bizim bilincimize vermiş olduğu cümle şu: Arkadaşlar siz, Shakespeare ve Platon'u okumadıkça, bunları kavramadıkça dinin hikayeleri size, sadece boşluğa doğru bir şey verir, boş bir ümit verir. O yüzden önden bitirmeniz gereken şeyleri bitirmedikçe dini anlayamazsınız. Bugün de aynı şeyi söylüyorlar ya; "Kuran'ı Azimüşşan'ı daha iyi anlamak için iyi bir felsefeye, iyi bir felsefe için önce bunları bitirmeye ihtiyacınız var!" Elbette ki okuyacağız, elbette ki farkında olacağız ama kitapta satır arsındaki değerleri kavrayabilmek için önce dinimizin gereklerini iyi anlıyor ve biliyor olmamız lazım ki okuduğumuz şeyi tartıya koyabilelim. Tartıya koyamadığımız bir şeyin içindekileri doğru ya da yanlış içimize aldığımız müddetçe sonuç, bugünün gençliğinin düştüğü hezeyanlı tavırları karşılamak ya da onlara göğüs germek zorunda kalabiliyoruz. 'Metro hızla geçip gitti. Krem rengi fayanslar, zifiri karanlık rakamlar ve karanlık, yine karanlık ve kendini toplayan adam' derken; yavaşlamayı öngören kitap, krem rengi fayanslarda sistemi, karanlıkta bir hayali anlatır. Böylelikle hayallerinle kalmasını sistemi kırabilmeniz için mümkün olduğunu sizlere hatırlatmaktadır bu. Genellikle filmlerde hatırlarsınız; insanların düşünce boyutundan hareket boyutuna geçtiği yerleri hep büyük bir hızla; bir trende giderken, bir uçak kalkışında anlatırlar. Hızlı olma gerekliliğini ve bunun yanında düşünmek için bir yerden kopmak gerektiğini anlatır. Kopmanız gereken yer dindir. Ve orada dine karşı şu cümleler kullanılır: 'Uzun zaman oldu dindar değilim, ama uzun zaman oldu. Faber, sayfaları çevirirken arada sırada durup okuyordu. Hatırladığım kadar iyi. Tanrım, bugünlerde onu oturma odalarımızda amma çok değiştirdiler. İsa, aileden biri artık. Onu öyle allayıp pulladık ki, yoksa sıradanlaştırdık mı? Tanrı kendi oğlunu tanıyor mudur diye merak ediyorum sık sık. İsa, artık her yerde bulunan bir naneli çubuk şeker, her ibadetçinin kesinlikle ihtiyacı olan bir takım ticari ürünlerle gizli göndermeler yapmadığı zamanlarda baştan aşağı şeker kristali ve sakarinle kaplı.' diyor. Yani, dinin bize cenneti, dünya hayatının son bulacağını anlatırken İsa eli ile, Hazreti İsa eli ile, Hristiyan matematikle yazıldığı için, bize bu şekerleri sunduğunu ve sunabileceğini ama bu, zaten insanın mekanikleştiği kitapta anlatılmaktadır. Nitelik ve nicelik kıyaslarının da yapılmış olduğu kitapların bu bölümünde ağır ve derin detaylı ifadeleri biraz geçerek şunlara bakalım: 'Çocukları her on günün dokuzunda başımdan atıyorum. Okulda oluyorlar. Ayda üç gün eve geldiklerinde onlara katlanıyorum. Hiç kötü değil. Onları oturma odasına sokup televizyonu açacaksın. Giysi yıkamak gibi aynen, çamaşırları tıkıştırıp kapağı kapatacaksın.' Evet, bu sözü aslında yazar aşağılamaya çalışır, yanlış olduğunu anlatır ama arka planda anlattığı şey şudur: Böyle yapacaksanız çocuk yapmayın. İnsanlara da şunu diyor; mekanik hayat sizi buraya götürecek. O zaman çocuk yapmayı bir kenara bırakın çünkü doğacak çocuklar size bu noktada onlara zulmetmenizi getirecek. Bugünlerde de bu söylem var ya; "Böyle bir dünyaya çocuk mu getirilir kardeşim?" söyleminin temelinde bu imgeler geçmişte bize bu romanlarla verildi. "Bakamayacağın çocuğu yapma, sahip çıkamayacağın çocuğu yapma, kolejlere iyi okullara gönderip iyi eğitim verdiremeyeceğin çocukları yapma." İyi ama çocuğu yapan biz değiliz ki. Çocuğu yaratan Cenabı Hak değil mi? O'nun varlığının tekamiyetini insanlara emir telakkisi ile Hükmü Kaderde tayin etmiş olan O değil mi? Evet, insanların niyetleri bu noktada bir yönerge ve taleptir ama çocuk yapmak insanın elinde değildir. 'Ve şeytan işine gelince Kitabı Mukaddesten alıntı yaparmış. Sen de bu çağda bilgeliğin okulunda gösterişli budalalar paçavralar içindeki azizlerden üstün tutuluyor diye bağırdın' diyerek bilgeliğin bu tarz inanışlardan uzaklaşmakla mükellef olduğunu ve hatta evden uzaklaşmanın da bu bilgelikte sizlere destek verecek bir kapasiteye sahip olduğunu anlatır bize. Kitabın sonlarına doğru gittiğimizde karşılaştığımız şeylerden bir tanesi yine ve doğal olarak özgürlük. 'Ve sonra adamlardan biri başını kaldırıp onu gördü ilk kez veya belki de yedinci kez gördü ve bir ses Montag'a seslendi.' Yedinci kez çünkü yedi pek çok inanışta önemli bir rakam. 'Pekala artık çıkıp gidebilirsin. Montag gölgelerin içine geriledi. Merak etme dedi ses; aramıza gelebilirsin. Montag, ateşe ve orada oturan koyu mavi kot pantolonlu ceketli ve koyu mavi gömlekli beş ihtiyar adama doğru yavaşça yürüdü. Onlara ne diyeceğini bilmiyordu. Küçük grubun lideri gibi görünen adam; otur dedi, kahve ister misin? Artık Montag sokaktaydı. Özgürlük alanı sokaklardaydı ve burada bir işçi mantalitesi ile sokakta kalan insanların bu hareketin merkezine çekilebileceği anlatılıyordu bizlere. Cambridge'in Atom Mühendisliği okuluna dönüşmesinden önce oranın Thomas Hardy kürsüsünün başkanıydı diye bir Profesör West'ten bahsediyor kitapta yazar: 'Çok uzun zamandır okullarda okutulmayan, etik alanında epeyi çalışma yaptı. Rahip Padover otuz yıl önce birkaç konuşma yaptı ve görüşleri yüzünden cemaatini iki Pazar günü arasında kaybetti. Bana gelince, Eldivendeki Parmaklar; Bireyle Toplum Arasındaki Uygun İlişki diye bir kitap yazdım ve işte buradayım! Hoş geldin Montag!' Özel olmanın, Atom Mühendisliğinin, maddenin manasını çözmek olarak anlatıldığı bu bilinç düzeyi, Rahibin manayı madde ile çözdüğünü bizlere anlatırken dinin eğer bilime uygun söylemi varsa işe yarayabilir olduğu artık çok açıkça ifade edilir. Hatta yeri gelir, 'bizler aynı zamanda Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'yız' diyerek varlık alanında insanların eğer yeniyi ortaya koyarsa zaten bir dinin sahibi olduğu da bizlere anlatılır. Kitap bu şekliyle devam ediyor. Sona geldiğimizde Montag, bu mücadelesini veriyor: 'Şu dış dünyaya bak, Tanrım, Tanrım, dışarıdaki şu dünyaya bak, benim dışımda, yüzümün ötesinde ve ona gerçekten dokunmanın tek yolu onu nihayet ben olacağı yere koymam. Kanımda olması ve günde bin çarpı on bin kez pompalanarak içimi turlaması. Onu sımsıkı tutacağım asla kaçmasın diye. Bir gün dünyaya sımsıkı tutunacağım. Şimdi bir parmağım üstünde. Bu bir başlangıç!" diyerek Montag bizlere bir başlangıçtan bahsediyor. Ve o başlangıcı yine benlik yolculuğu içerisinde istediği kadar bilimkurgu anlatsın, yine dinin dışında bir hayat biçimi ile mümkün olacağını anlatıyor ki bütün almış olduğu ödüller de bunu destekler mahiyette. Masum bir bilimkurgu romanı olarak önümüze konmuştu. Çok da masum olmadığını birazcık ifade ettik. youtu.be/WHnIk2zNKw0
Fahrenheit 451
Fahrenheit 451Ray Bradbury · DeBolsillo · 200689.6k okunma
··
420 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.