Gönderi

İmam-ı Gazali ve İhyâ
Kitap odur ki besmele ile başlaya. Bismillahirrahmanirrahim. Hemen ardından hamdele ve salvele gele. İlmi bereketli, okuması fehametli, dinlemesi lezzetli olsun. İhyâ da böyle başlar. Allah’ın rahman ve rahim olduğunu bildirerek, ona hamd ederek, onun habibine salavat getirerek... Kitap odur ki bir ismi ola. “İhyâ" diye nam salan bu İslâm âbidesinin tam adı İhyâü Ulûmi'd-Din'dir. "İhyâ" diriltmek, hayat vermek demek. "Ulum" ise ilimler manasına gelir. Yani İhyâü Ulûmi'd- Dîn, "dinî ilimlerin diriltilmesi" demektir. Ki İmam-ı Gazâlî Hazretleri'nin maneviyat ile yoğurup ilimle taçlandırdığı, nur ile yıkayıp tefekkūrle harmanladığı kaleminden süzülmüş, asırları devirmiş, sapık fikirleri susturmuş; ulemaya yol göstermiştir. Kitap odur ki bir fenni ola. Fen dedigin kitabın derdi, maksadı, sermayesidir. İhyâ'nın derdi pek çoktur lâkin: Fikıh, itikad, kelam, tasavvuf, adab ve daha nicesi... Bu muazzam eserde ilim, ahlâkla; hikmet, mev'iza ile; nazariye, tatbikat ile; söz, hâl ile bütünleşir. Ve kelimeler, mananın ötesine geçerek sadece akla ve dimağa değil kalbe ve ruha da hitap eder. Müellifi Kim Ola? Kitap odur ki bir müellifi ola. İmam-ı Gazâli derler İhyáü Ulûmi'd- Din'in musannıfına. Bir soluk tanıyıverelim onu. Zira İmam-ı Gazâli'nin (rah.) hayat seyri, İhyanın muradını döker gözler önüne. Yıl 1058. Horasan'ın Tus (bugün İran'da Meşhed) sehrinde, Gazâl mahallesinde yaşayan ve iplik eğirip satarak geçinen bir adam vardı, İsmi Muhammed'di. Alimlerin sohbetinde aydınlanır, dükkânının bir kösesinde sessizce kitap okur, hüsn-i hat ile uğraşırdı. Bir oglu oldu Muhammed'in. Adını Muhammed koydu. Zamanını bir güneş gibi aydınlatacak, ilmini imanı ile yogurup yüregiyle ortaya koyacaktı. O çocuk İmam-ı Gazâli'ydi. Tam adıyla Ebû Hâmid Muhammed bin Muhammed El-Gazâlî. Gazâllı Muhammed, kısa bir süre sonra hastalandı. Durumu ağırdı. Çocuklar yetim kalmadan evvel bir tedbir aldı baba yüregiyle. Oğullarını bir derviş dostuna emanet etti. Elde avuçta ne varsa onu da paraya çevirip verdi dervişe. Çok geçmeden ölüm melegi çaldı kapıyı. Ahmed Gazâlî, kardeşiyle birlikte yetim kaldı. Ulema beşigi Tus'ta; dergâhların mana ikliminde, camilerin küçük rahlelerinde ilk egitimini işte bu dervișten aldı Gazâli. Yıl 1073. Babasının dervişe bıraktığı para, suyunu çektiginde 15 yaşındaydı Ahmed Gazâlî. Derviş, onu karşısına alıp hayatın zor, kendisinin fakir oldugunu söyledi. “Fakat..." dedi. "Sen okumalısın. Medreseler sana kucak açacaktır." Öyle de oldu. Cürcan'da Ebû Nasr el-İsmaili'nin rahlesi önüne diz çöktü ve fikıh eģitimi aldı Gazâli. Cürcan'da geçen üç yılın ardından Tus'a dönmeye karar verdi. Bir kervana katılıp yola düştüğünde hayatının en büyük derslerinden birini almak üzere oldugunun farkında değildi. Kervanı eşkıyalar bastı. Yolcular, yanlarında bulunan her şeyi eşkıyaların torbasına bırakmak zorunda kaldılar. Gazâli'nin ders notları da gitmişti. Haramiler giderken arkalarından koştu Muhammed. Baş eskıyaya yalvardı. El emeği göz nuru notlarını istedi. Eşkıya notları verdi vermesine ancak; “Sen bu notlara muhtaçken, ilim öğrendigini mi sanırsın?" demekten de geri durmadı. Kimi söz zehirdir. Kimi zehirde de sifa vardır, öyle ya. Eşkıyanın bu sözü, Gazâlî’nin ilim öğrenme metodunu derinden etkiledi. Tus'a döndüğünde bütün notlarını ezber etti. İlmi, sadra nakşetmeyi öğrendi. Gazâlî, Selçuklu Himayesinde Yıl 1080. Tus ve Cürcan, Gazâli'ye yeterli gelmemişti. Ve Nişabur bütün cazibesiyle onu çağırmaktaydı. Nizâmiye Medreseleri'nde İmâmü'l-Haremeyn Cüveynî’nin talebesi olma fırsatını yakaladı. Zekâsı ve kabiliyetiyle hemen dikkat çekti. İmam Cüveynî, mükemmel talebeye ihtimam gösterdi. Gazâlî, Nişabur'da usul-i hadis, usul-i fikıh, kelâm, mantık, İslâm hukuku ve münazara ilimlerini öğrendi. Hikmet ilmine olan derin alâkası burada başladı. Bir yandan da gençlik yıllarından beri merak duyduğu tasavvufla ilgilenmeye başladı. İlim ile zihnini, tasavvuf ile ruhunu eğitmekteydi. Yıl 1085. İmam Cüveynî vefat etti. Selçuklu'nun kudretli veziri Nizâmülmülk, şöhretini duyduğu Gazâlî'yi makamına davet etti o yıl. Nizâmülmülk'ün himayesinde pek çok âlim vardı. Dirayetli vezir, ilme verdiği önemi, âlimlere hizmet ederek gösteriyordu. Gazâli'yi büyük bir saygıyla karşıladı. Ahmed Gazâlî, vezirle buluştuğunda henüz 27 yaşındaydı. Burada pek çok ilim adamıyla fikir alışverişi yapma fırsatı buldu. Okudu, yazdı, çalıştı. Yıl 1091. Nizâmülmülk'le geçen altı yılın ardından Bagdat yolu göründü İmam-ı Gazâli'ye. Bagdat'taki Nizâmiye Medresesi'nin başmüderrisligine tayin edilmişti. Mutlu olmalıydı. Devletin en üst kademesindeki kişiyle yakın bir dostlugu vardı. Hayatını ilim meclislerinde, insanlıga faydalı çalışmalar yaparak geçirmisti. Fakat, ruhunu kavuran bir sızı vardı. 1092'de Nizâmülmülk'ün Haşhaşiler tarafından şehid gönlüne düşen nurun ardına takıldı ve edilmesi sarstı onu. Fakat çalışmalarını hic aksatmadı. İnziva Sonrası Yazılan İhyâ Yıl 1095. İçindeki ateşe kulak verdi, görevinden istifa edip Şam'a gitti İmam-ı Gazâlî. Bir mürşid-i kâmil önünde diz çökmek, bir dergâhın kubbesi altında boyun bükmek istiyordu. Dünyanın derdini bir kenara koyup, muhabbetin ummanına dalmak istiyordu. Tus'ta Silsile-i Sâdâť'ın yedinci halkası olan Ebû Ali Farmedî Hazretleri'nin (k.s.) dizi dibinde zikir ve tefekkürle meşgul olmaya başladı. Takip eden yıllarda Haremeyn-i Şerifeyn'e gidecek, Kâbe-i Muazzama'ya yüz sürecek, Ravza-i Mutahhara'da gözyaşı dökecek ve ardından Kudüs-i Şerif'e varacaktı. Mevzumuza bahis olan İhya'sını bu yıllarda yazmaya başladı işte. Yıl 1106. Nizâmülmülk'ün oğlu Fahrülmülk'ün israrları üzerine Bagdat'a tekrar geldi İmam-ı Gazâlî Hazretleri. On bir yıl boyunca medreselerden uzak kalmıştı. Fakat durmadan yazmış, dinlenmeden çalışmıştı. Ondan ders dinlemeye meraklı yüzlerce talebeye rağmen onun derdi de devası da tasavvuftaydı. Müderrisligi bıraktı ve yeniden Tus'a döndü. Yıl 1110. İmam-ı Gazâlî, Îhyâü Ulûmi'd-Din'i tamamladı. Geçen yıllar boyunca Kimyâyı Sa'âdet'in de aralarında bulundugu pek cok esere imza atmıştı. Devrinin ilmî ve itikadi çalkantılarına, kalemi ve kelamıyla sükûnet vermeye çalışmış, sapık fırkaları alt etmis. dalalete düşmüş olan nice kimseyi hidayetle buluşturmuştu. Yıl 1111. 53 yıl süren ömrüne, yüzlerce eser sığdıran İmam-ı Gazâlî (rah.), doğduğu topraklarda Hakk’ın rahmetine kavuştu. Hayatı boyunca ilim meclislerinde bulunmuştu. O, "Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez!" sözüyle medreselerde mantık ilmine verilmesini yer sağlamış, ancak akıl-iman münasebetinde imanı tercih etmişti. O, Huccetü'l-İslâm'dı. Dünya nimetlerini ve makamı görmüş fakat gönül muradı olan tasavvufu tercih etmişti. Eserleriyle yaşadığı devri ve kendisinden sonra gelen tüm zamanları etkilemişti. O, dünyayı ilim ve gönül yoluyla değiştirdi. O, dinin delili; tasavvuf ehlinin kalemiydi.
·
105 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.