Gönderi

Osmanlı tarihindeki üzerinde düşünülmeden tartışılan konulardan birisi de, matbaanın Türkiye’ye geç gelmesi meselesidir. Bu mesele tartışılırken İstanbul’da bulunan 90 bin hattatın buna engel olduğu anlatılır. Bu bilgi üzerinde araştırma dahi yapmadan bir an düşünülse, böyle bir şeyin mümkün olamayacağı rahatlıkla anlaşılır. Bırakın 90 bin hattatı, belki İstanbul’daki esnafların tamamı bu kadardır. Yine matbaanın gelmemesi tartışılırken, “geldi de ne oldu?” diye sorulmaz. Matbaanın kurulmasından İbrahim Müteferrika’nın ölümüne kadar geçen yaklaşık 20 yıllık dönemde Müteferrika’nın gayretleriyle 17 kitap (23 cilt) basılabilmişti. Müteferrika’nın ölümünden sonra ise yalnızca bir kitap basıldı ve ondan sonra matbaa 46 yıl faaliyetine ara verdi. Bu durum matbaanın kurulmasının yanısıra faaliyetinin de tamamen İbrahim Müteferrika’nın gayretleri ile yürüdüğünü, ancak buna karşılık toplumda kitap basımına fazla bir rağbetin olmadığını açıkça gösterir. Türkiye’ye matbaanın geç girişi hep tartışılmış, fakat matbaanın gelişinden sonra, ne olduğu üzerinde fazlaca durulmamıştır. XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda basılan kitap çeşidi elliyi bulmazken, aynı asırda Japonya’da on bin çeşit kitap basılmıştır8. Üstelik bu yüzyılda Japon kalkınması henüz başlamamıştır ve Avrupa’da basılan kitap çeşidi de Japonya’dan çok daha fazladır. Türkiye’ye matbaanın gelişi ele alınırken toplumsal talebin ve altyapının ne ölçüde olduğunun iyice incelenmesi ve bunun gecikmeye ne kadar tesir ettiğinin belirlenmesinin, bu konuyu daha iyi açıklayacağı kanaa tindeyiz. Yoksa matbaanın açılmasına, üzerinde düşünülmeden hiçbir zaman olmamış 90 bin hattatın veya din anlayışının engel olduğunun iddia edilmesi bu mevzuyu izah etmeyecektir.
·
3 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.