Gönderi

Umut
12 yaşındayken yazdığım kısa bir öykü... Umut Kelebeğin Kanadında Yavrularını nazikçe büyük bir yaprağa bıraktı ve son dansını yapmak üzere gözden kayboldu. Yumurtalarından çıkan tırtıllar kendilerine biraz yiyecek ve barınacak güvenli bir ortam bulma amacıyla etrafa dağıldılar. Bizim küçük tırtıl, bir ağacın altında olan oyuğu kendine yuva yaptı. Dışarı çıkıp mis gibi havayı içine çekti. Etrafa bakıyor ve gördüklerine hayran kalıyordu. Oysa minik gözleriyle sadece toprağı, etrafta koşuşturan böcekleri ve uzun otları görüyordu. Tüm bunlar bile onda hayranlık uyandırmıştı. Dünya hayal ettiğinden çok daha güzeldi. Sevgiyle güneşe baktı. Güneş ona göz kırptı ve gülümsedi. Çok mutluydu çünkü yaşıyordu, bu kocaman dünyada artık o da vardı. Yaşamak, ben de varım diyebilmek… Mutlu olmanın anahtarıydı ona göre. Karnı acıkmıştı. Büyükçe bir yaprak yiyerek karnını doyurdu ve yuvasına girdi. Minik bir dal parçasını ve yaprak parçasını alarak yazmaya başladı: “Merhaba sevgili günlük. Bugün ilk kez birlikteyiz. Bugün yaşamaya başladığım gün. Çok mutluyum çünkü yaşıyorum. Mutlu olmak için iyi bir sebep. Kardeşlerimi ve annemi hiç tanımadım. Acaba anneme benziyor muyum? Kim bilir… İyi geceler.” Günlüğünü rafa kaldırdı ve yapraktan yatağına yattı. Güneş bütün güzelliğiyle dağların ardında kayboldu. Günler günleri kovaladı. Bu kovalamaca bir haftayı, haftalarda bir ayı oluşturdu. Zaman tırtıla iyi davranmıştı. Sağlıklı ve güzel bir tırtıl idi. Çok yardımsever olduğu için diğer böcekler tarafından da çok seviliyordu. Büyüdükçe gökyüzüne daha çok merak sarıyor, kuşlara ve özelikle de kelebeklere hayranlık duyuyordu. Güneş yeniden doğdu “Merhaba” dercesine. Tırtıl kararlıydı, bir yolunu bulup uçacaktı. Başını yukarı kaldırdı fakat rüzgar hızla eserek onu düşürdü. Hayal kırıklığına uğramıştı ancak bu kadar kolay pes etmedi, edemezdi. Bir hafta boyunca uçmak için uğraşıp durdu. Ne yaptıysa olmadı uçmayı hiç beceremedi. Hayalleri, umutları, yaşama sevinci yıkılmıştı. Yaşamak istemedi. Evet, ölecekti. Kendine bir kefen örüp içine girdi ve göz kapakları ağırlaşıp kapandı. Onu oradan ne güneş ne rüzgar hiç kimse çıkaramadı. Derin bir uykuya dalmış olmalıydı. Her şey siyahtı. Gözlerini açmayı denedi ancak açamayacak kadar bitkindi. Düşünmeye başladı. Bir hayal uğruna hayattan vazgeçmek mantıklı mıydı? Yaşamak kadar güzel bir şeyden bu kadar kolay vazgeçilebilir miydi? Hata yapmıştı. Hem de büyük bir hata. Buradan hemen çıkmalıydı. Gözlerini açtı. Büyük bir hızla kefenini yırtıp dışarı çıktı. Etrafına toplanmış olan böcekler onu alkışladı. O da selam verdi. Kendinde bir değişiklik hissediyordu sanki eskisinden daha hafifti. Kollarına, ellerine ve kanatlarına baktı. Bir kelebek olmuştu. Rengarenk kanatlı, güzel bir kelebek… Uçarak güneşe selam verdi, yeni kelebeklerle tanıştı, arılarla ballı kek yedi. O sırada ileride, çayırın kenarında bir hareketlenme gördü. Arılara teşekkür edip o yöne doğru uçmaya başladı. Yakınlaştıkça dev yaratıkları daha net görebiliyordu. Onlar çayıra kamp yapmaya gelmiş üç çocuktu. Bir şeyler yiyorlar ve sohbet ediyorlardı. İçlerinden birisi ayağa kalkıp kalem kağıdını aldı, diğerlerinden uzaklaşıp bir ağaç gövdesine sırtını dayadı ve bir şeyler çizmeye başladı. Çizdiği resme gülümsüyordu. Kelebek onun yanına geldi. Çocuk onu görmüştü. Gülümseyip, dokunmak istedi. Kelebek önce korkup geri çekildi ancak çocuktan bir zarar gelmeyeceğini anlayınca avucuna kondu. Sanki iki yakın dostmuş gibi hemen alıştılar birbirlerine. Kelebek dans ediyor, çocuk da onu alkışlıyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Kelebek halsizleşmeye başlamıştı. Çocuk ayağa kalktı. Kelebek son bir kez etrafında döndü ve hüzünle avuçlarına düştü. Çocuğun yanaklarından akan bir damla gözyaşı kelebeğin kanatlarının arasına damladı. Çocuk ona küçük bir mezar hazırlarken o çoktan umutlarıyla beraber yıldızlara doğru yolculuğa başlamıştı…
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.