Gönderi

208 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 6 days
Spoiler ve greksiz bulacağınız bazı yazılar içerebilir
En zor okuduğum kitaplardan biri oldu bu kitap. Nedeni kötü olması değil. Kitap elime ulaştığından beri bilim kurguyu ve bu yazarın Mars Yıllıkları kitabını çok seven eski bir dostun aklıma gelmesi. McClean karakteriyle çok kısa sürede onu bağdaştırdığım için daha da zorlaştı okumak… Özellikle bu dostluğun süresi Montag'ınkiyle aynı olduğunu öğrenince. Birbirimizle birçok kez kitapların kapaklarıyla ilgili konuşmuştuk. Ve o cümleyi burada görmem de hüzne ve hayrete neden oldu. Kim bilir belki de bu kitapta okumuştu bu sözü.. “Bir kitabı kapağına göre yargılama.” Aslında ilk paragraf çok daha fazla uzundu lakin anılarımla ilgili olduğu için çok fazla kısalttım. Ve ikinci paragrafı değiştirmeden yazıyorum. Artık birçok şeyi de umursamıyorum. Özellikle toplumu umursamıyorum veya umursamamaya çalışıyorum. Bana enjekte edilen türlü türlü zehirlere etki edecek antikorun bencillik iksiri olduğu için umursamıyorum. İnsanların kötü olduğunu ve onları değiştiremeyeceğimi fark ettiğim için umursamıyorum. Belki de bunların etkisiyle 'distopya' gözüyle bakılan bu sisteme neredeyse bir ütopya gözüyle bakıyorum. Savaştan haberdar olup bombalar gelene kadar her gün ölmek mi yoksa savaştan haberdar olup sadece sondaki ölümün gerçekleşmesi mi iyi? Son güne kadar eğlenmek mi yoksa son güne kadar acı çekmek mi? Seni durmadan rahatsız edecek bilgileri öğrenmek mi yoksa cahil kalarak mutlu olmak mı? Aklınızdaki hiçbir ütopyanın gerçekleşmeyeceğini kabullenince insan ikincisini tercih ediyor. Sansür için kitapların yakılması bile gözüne güzel gelebiliyor çünkü kir dolu gezegendeki her şeyi akla takmanın kendine verdiği zararı görünce artık takmamaya çalışıyor. Beatty'e hak veriyor! Peki Montag ne yapıyor? Hem kendini, hem başka insanları üzüyor. Kötülüğün insanlara bu kadar yapışmasına karşın herkes mutluyken onları rahatsız ediyor. Ahlaksız görülen insanlar yanında ahlak ilkelerine sahip olmanın ne kadar zor olduğunu bilerek bunu yapıyor. Başkalarının da bu acıyı çekmesini istiyor.. McClean yalnız değildi. Onun gibi olan ailesi vardı. Böylece yaşamak kolaylaşıyordu ve mutlulardı. Herkesten farklı olduğun bir aykırılık huzur getirmez. Yalnızlıkla mutsuz olur, çevrene kızar ve yanlış kararlar alırsın. Bir şekilde birilerine uyum sağlaman gerekir. Ama buna rağmen kitaptaki gerçeklere değinecek olursak bunların ülkemizde de gerçek olduğunu görürüz. Kitap yasakları, sansürler ve yalan haberler Türkiye'de önceden oldukça fazla yaşandığını söyleyebiliriz. Kur'an-ı Kerim, Risale-i Nur külliyatı ve Nazım Hikmet şiirlerinin yasakları en bildiklerimden. Bunun dışında Arapça olan eserler yasaklanmıştı. Daha sonralarda da birçok farklı türden kitaplar yasaklamaya uğradı. Hükümetler iktidarı için sorun teşkil edebileceğini düşündüğü birçok kitabı yasakladı. Günümüzde de hâlâ birçok kitap yasak. Ben de bu nedenle birkaç kitap yakmıştım. Kitaptaki bilimsel icatlardan söz edersek; deniz kabukları (kulaklıklar), duvarlar (büyük ekran televizyonlar), mekanik tazı (robot köpekler) gibi bazı icatların günümüzde kurguluktan kurtulup gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz. Peki sadece teknolojinin icat konusunda mı haklı çıktı?.. Tabii ki hayır. Teknolojinin, sosyal medyanın getireceği zararları taa o zamandan öngörmüş. Nasıl şu an sosyal medya olmazsa intihar dahi edeceklerini söyleyenler varsa bu distopyada da televizyondaki 'aile' dedikleri kişilere o kadar bağlı olanlar var. Ve gerçek ailelerine o değerin bir kısmını bile vermiyorlar. Ve televizyonlarla müthiş bir sansür yapılıyor. Hükümet televizyonu kullanarak insanların düşüncelerini kontrol altında tutuyor, istedikleri gibi şekillendiriyor. Özellikle, savaş sansüründen bahsederken en çok Amerika'nın şu anki yaptıkları aklıma geldi… Sanırım daha fazla uzatmaya gerek yok. Edebi olarak da yazarın dili gayet güzeldi. Ve gerçekten meraklandırıcı ve öğretici bir hikayesi var. Ek olarak “Ah, beni özlemiyorlar. Asosyalmişim, öyle diyorlar. Kaynaşamıyormuşum. Öyle tuhaf ki. Aslında çok sosyalimdir. Sosyalden ne kastettiğine bağlı tamamen değil mi? Bana göre sosyal olmak, seninle böyle şeyler hakkında konuşmak veya dünyanın ne tuhaf olduğundan bahsetmek. İnsanlarla olmak güzel. Ama bir grup insanı bir araya getirip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence; ya sence? Bir saat televizyon dersi, bir saat basketbol veya beyzbol ya da koşu, yine bir saat çevriyazılı tarih veya resim ve yine spor... ama biliyor musun, asla soru sormuyoruz, en azından çoğumuz sormuyor; yanıtları bing bing bing diye veriyorlar sadece, biz de dört saat daha film-öğretmenin karşısında oturuyoruz. Bana göre kesinlikle sosyallik değil bu…” Bu yazı bana okulda bir öğretmenin konuşan öğrencilere susun diye kızıp bir gün bana sessiz olmamla ilgili sorgulayıcı ve küçümseyici laflar ettiğini hatırlattı. Ne kadar ironik, değil mi?
Fahrenheit 451
Fahrenheit 451Ray Bradbury · İthaki Yayınları · 202289.8k okunma
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.