Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
1/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Geldik bir fiyaskonun daha yorumuna... Kitabı, hikâyemde de bahsettiğim sebeplerden ötürü sevme umuduyla almıştım lakin okumayı bile bitirmeden elden çıkardığıma göre sonucu tahmin etmek zor olmaz. Bu kitap tam olarak John Green çakması olmuş. JG de mükemmel demiyorum ama genel üslubu, tatlı dili, sarkastik gençleri düşünülürse çoğu young adult yazarından daha iyi olduğunu, okumanın daha çok keyif verdiğini söyleyebiliriz. David Yoon nasıl yapmış bilemem ama gerçekten üslubu, JG'ye aşırı benziyordu. İki tane erkek kanka, bilgisayar oyunları, sevgilisizlikten yakınan lise talebeleri, ergence muhabbetler, liseli aksiyonları falan filan. Tek fark David Yoon'un Koreli oluşu sanırım. Zaten bu kitabın benden 4 puan alabilmesinin sebebi de o yönüyle alakalı, oralara geleceğiz. Şimdi, arkadaşlar başlamadan önce uyarıyorum. Bu kitap, indirimli hâline 30 lira vermeye değmez. Bu yüzden kendiniz için bir iyilik yapın ve SPOİLER yemeyi bu kez umursamayın zira genel olarak beklentiniz olmasa bile bu kitabı sevmeniz zor olur. Neden? Görelim. İlk olarak young adult seviyorsanız, benim gibi yani, kitabın ilk 100 sayfa kadarı sizi eğlendirebilir. Kendisi Disney kıvamında başlayıp, Netflix olarak devam etmeseydi sevilebilir bir genç kurgu olurdu. Ama yazar çağın şartlarına uymak istemiş olsa gerek. Frank, Kore göçmeni ailesinin iki çocuğundan biri. Ablası, siyahi bir gençle evlenip evlatlıktan reddedilmiş. İkisi de zeki, başarılılar. Ailesi esnaf, ırkçı, sapına kadar Koreli. Çok çalışıp çocuklarının başarılı olmasını, bir Koreliyle evlenip soylarını devam ettirmelerini falan hayal eden basit bir aile. Frank ise elbette onların bu ırkçı tutumundan rahatsız, en yakın arkadaşı Q da siyahi olduğu için ailesinin sınırlarını falan çok iyi biliyor. Her ay ailesinin, kendisi gibi Kore göçmeni arkadaşlarıyla yaptığı buluşmalara zorunlu olarak katılıyor. Orada o ailelerin çocuklarıyla tanışıyorlar ancak yıllardır birbirlerini tanısalar da aylık "buluşma" günleri hariç birbirleriyle iletişimleri yok. O tayfa da zeki. Hepsi aynı okuldalar ve hepsi ileri seviye sınıfında falan okuyor. Kitabımızın genel ortamı bu anlayacağınız. Frank, kendi sınıfından Britt isimli bir kıza "aniden/bir anda/ birden bire/ nasıl yani" gibi çeşitli hayretlerle türetebileceğimiz bir şekilde âşık oluyor. Britt'in ailesi Avrupa kökenli olmasına rağmen kendileri "beyaz" ve tabii ki Koreli değiller. Bu yüzden hayatını ailesiyle rahatça paylaşan sevgilisinin aksine Frank ailesine kızdan bahsetmiyor, evlerine geldiğinde de ailesi kızımızı sınıf arkadaşı olarak tanıyor. Buluşma arkadaşlarından Joy da Frank'le benzer durumda. İki yıldır ailesinden gizli Çin kökenli bir aileden gelen Wu ile görüşmekte ve bu yüzden Joy ve Frank ırkçı ailelerine karşı sevgilileriyle rahatça görüşebilmek adına bir plan yapıyor: İkisi sevgiliymiş gibi yapacaklar ve buluşma için aileden aldıkları izinleri kendi sevgilileriyle geçirecekler falan. (Yazarın hastalıklı bir zihniyeti mi var, kendisi tüm Korelileri mi tanıyor yoksa Kore halkı kendi fikri olmayan kolektif bir düşünce sistemiyle mi hareket ediyor bilemiyorum ama David Yoon'a göre bütün Koreliler ırkçı. Kitapta bunu şey gibi veriyor: Gözlerimiz Asya ırkı olarak çekik, ramen yeriz, ırkçıyız. Bana bir hayli saçma geldi. Kendisi ırkçı bir tutuma uğramış olabilir elbette tuhaf olan da bunu yapanın kendi ırkı olması da etkilemiş olabilir, eşi siyahi çünkü ama HERKES mi ırkçı olur? Hem de siyasete girmeyelim ama Güney Kore'nin gelişimini falan düşününce, yaşadığı kültürün özgünlükten ne kadar düşük olduğunu hesaba katarsak... Bilemiyorum, beni ikna edemedi. ) Frank ve Joy bu planla gününü gün ederken Wu ve Britt her şeyden habersiz, ikisine de deli gibi âşık bir şekilde hayatına devam eder. Buluşma günlerinde yakınlaşan, birbirini anladığını fark eden Frank ve Joy arasında da bir bağ oluşur ve bir gün bu bağa karşı koyamadıklarını fark ederler. Bu da aşırı ani bir şekilde gerçekleşir. İkisi de şöyle düşünür: Aaa, biz birbirimize aitmişiz meğerse! Bu yüzden çok üzülseler de -ki bu gerçekten samimi bir üzüntüydü, o konuda karakterlere kızmadım ben açıkçası- sevgililerine durumu anlatır, bir araya gelirler. Ailelerinin en büyük dileği gerçekleşmiş olur! Biricik Koreli bebeleri, birbirine âşıktır. Derkeeeen... Araya Netflix - Bollywood - Hollywood ortak yapımı bir hamle girer! Frank'in babasıyla Joy'un babası kavga eder, aileler birbirini silmeye karar verir ve Frank ile Joy'un görüşmesini istemezler. Tam ergenlerimiz buna isyan edecekken de Frank'i babasının kanser olduğunu ve bir yıldan kısa bir süre hayatı kaldığını öğrenirler. Frank gizlice görüşmek istese de Joy onu terk eder, Frank da depresyon takılır. Babası ölünce de üniversiteye gider ve tuhaf son? Böyle bir kitap işte. Çok gereksizdi, ciddi anlamda. O yüzden okuduğum için pişman olduğumu söyleyebilirim. Hele de ilk 100 sayfadan sonra yazılabilecek onlarca kurgu varken bunu seçen bir yazara ne denir ki? Geçmiş olsun kardeşim, kara listemdesin. Kitapla ilgili beni rahatsız eden bir sürü şey var ama bunlardan birisinden özellikle bahsetmek istiyorum. Yabancılarda sık sık gördüğümüz bu klişe artık kabak tadı vermeye başladı ve onların tabiriyle bunu her gördüğüm kitapta kenara 1 dolar koysaydım, hele de hangi ülkede yaşadığım düşünülürse, bir hayli birikimim olurdu. Arkadaşlar, dostluk diye bir şey hakikaten var. Şunu kabul edin artık. İnsanlar birbirini kan bağı olmadan, çıkarsız, arada cinsel bir çekime ihtiyaç duymadan sevebiliyorlar. Sadece fiziksel çekim diye bir şey yoktur. Şunu o minik beyninize bir sokun ya, sıktınız artık. Gerçekten çoğu kitapta iki arkadaş içinde birinin aslında gizliden diğerine âşık olduğu için takıldığı mevzusu sıktı. Her kurgunun içine mutlaka eşcinsel bir karakter sokulması kadar hem de. Tüm kitap boyunda KANKİYİZ BİİİİZZZZ diye gezen Frank ve Q'nun kitap sonunda "ben aslında sana aşıktım Frank, aaaa hiç fark etmedim bro, öyle işte, tamam umarım aradığın aşkı bulursun kanki o ben değilim" muhabbetleri yapması kitabın berbatlığının son raddesi oldu benim için. Midem bulandı artık bu kurgulardan. Kendime kitap almama cezası verdim sayende DY, tşk. Gelelim kitaptaki belki de tek düzgün mevzuya... Yazar, ırkçılığı bir hayli düzgün anlamış, şaşırdım anlamasına bu kafayla. Elbette köleleştirilen, işkence edilen, inancı yüzünden uğramadığı çile kalmamış bir siyahi ırk kadar dile getirilmese de aslında Asya ırkının da beyaz olmasına rağmen beyazlar tarafından kalıplara sokulması, etiketlenmesi, maruz kaldıkları mevzular vs. hepsini düzgün bir şekilde yansıtabilmiş. Yani insanları öyle bir hâle getirdiler ki artık Koreli birine, Koreli demek hakarete dönüştü bu dünyada. Ne kadar ilginç, değil mi? Memleketini, olduğundan başka bir şeymiş gibi yansıtıyorlar. Aslında renk, ırk vs. olayı da değil bu. Arka planda dönen çirkinlikleri gayet güzel yansıtmış yazar. Bu yüzden 4 puan verdim ama bittabi, sırf ırkçılığı doğru anlamış diye de böyle saçma bir kitabı tavsiye edecek değilim. Ben hakkını verdim sadece. Irkçılık üzerine bir makale falan yazarsa ya da deneme, okumanız tavsiyemdir. Ama denediği bu üzücü çaba, yani roman, maalesef kara listemde.
Frank’in İkili Yaşamı
Frank’in İkili YaşamıDavid Yoon · Epsilon Yayınevi · 202072 okunma
··
846 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.