Hanım Demir'nın incelemesini görüp okumak istemiştim, incelmesi de gayet başarılı idi. Burdan ona sevgiler:)
#91122320
İnsanın, şöyle geriye dönüp bir sorgulaması gerekiyor, ne yaptım, neler yapacaktım, ne hallere düştüm? Bide bu güne bakmalı, ben ne haldeyim, ne yapıyorum, neler istiyorum, neler yapacağım? Diye bir sormalı bazen kendisine.
Ben https://1000kitap.com/yazar/lev-nikolayevic-tolstoy ve https://1000kitap.com/yazar/fyodor-mihaylovic-dostoyevski okumayı çok seviyorum hayatın acı gerçeklerini o kadar çarpıcı bir şekilde okurun önüne sunarlar ki bunlara kayıtsız kalmak imkansızdır. Bir diğer acı gerçek te iki yazarın da hayatın acı gerçeklerine maruz kalmaları. Bazı şeyleri belli ölçüde yaşayan insanlar daha iyi anlatırlar acıyı, daha iyi anlarlar ve daha iyi yansıtırlar.
İvan İlyiç'in Ölümü Modern yazarlar tarafından en beğenilen eseridir. Hayatın gerçeğine değinmesi, hikayenin anlatım biçimi, okur üstünde bıraktığı etkisi de buna dahil.
Şimdi gelelim sevgili İvan İlyiç’e, Kürtçede “Bêbext” yani talihsiz, bahtsız anlamına gelen bir kelime vardır, İvan İlyiç’in dramı da tam bu kelimeye uygun diyebiliriz. Hayatımızın belli dönemlerinde bazı hedeflerimiz, olmadık zamanlarda karşımıza çıkan sürprizler( burada İvan İlyiç’in evlenmesinden bahsediyorum) bazen çok yolunda giden, bazen yerle bir olan hayatlarımız… ha bu arada “yerle bir” kelimesini de sorgulamak lazım. En ufak bir sekteye uğrayan, hayata lanetler yağdırıp, mahvoldum diyen” insancıklardan” bahsetmiyoruz tabi, kitabımızın karakteri olan genç adamın hayatının yerle bir olmasından bahsediyoruz. Genç bir adam olan İvan çalışkan, başarılı bir adamdır, yolunda giden hayatı, işi ve bir kariyere sahiptir. Hayatında evliği düşünmeyen insanların ertesi sabah söz fotoğraflarını boy boy görürüz ya genç adam da öyle birden evlenir işte. İşleri büyüyor, İvan ve karısı mesut, çocukları olur, devam eder böyle. Ama ne zaman ki İvan hasta olur ve hastalığı onu içten içe kemirmeye başlar o zaman hayatın acı perdesi aralanır, ona da fani oluşu hep kendisini hissettirir.
“Tepeye tırmandığımı zannederken aslında bayır aşağı koşmak. Tam böyleydi durum. İnsanların gözünde giderek yükselirken, aynı anda hayat da benden o kadar eksiliyor, ayaklarımın altında çekilip gidiyordu.” (sf.71)
Ve durumun vahamet’inin kendisini hissettirmesi.
Hayatınızda hiç hasta insanlarla aynı evde yaşadınız mı bilmiyorum o hasta insan için eziyettir bu durum. Buna birde İvan’ın gösteriş meraklısı eşi ve iki vefasız çocuğu ile yaşadığını düşünün. Giderek kimsesizleşen bir insan, etrafında ki sahte duygulara, yüzlere maruz kalan bir insan. Hayatın gerçeği ölümdür. Ölmek üzere olan insanların bakış açısı nasıldır, nasıl hissederler? İşte Tolstoy bize bunu kitabında gayet güzel bir şekilde sunmuştur.
Kitabın sonlarına doğru, ve bêbext İvan'ın bedensel acıların yerini ruhsal acılara bıraktığı zamanları yaşar. ##$##gonderiIdler:97619512.$$#$$
Ölümü kabullenmeyen bir insanın çırpınışları; “Ne mi istiyorum? Acı çekmemek. Yaşamak.”(sf.92) Burada bana başka bir Kitap karakterini anımsattı “Martin Eden”i okuyanlarınız bilir kitabın sonunda martin kendini sulara bırakırken bedeni ondan bağımsız yaşam mücadelesi verir. Martin o zaman yaşamın tatlılığının böyle bir şey olduğunu söyler kendisine. İvan da böyle işte ölümü kabullenmeyen, kabullenmediği bir diğer şeyinde etrafında ki insanların iki yüzlülüğü. Ona acıyan gözlerle bakarken aslında her anında ona ne kadar yalnız olduğunu hissettiren insanlarla olması. Hastalıkla ve acı içinde geçen bir zaman dilimi.
Ve bir sabah gazeteler şunu yazdı: ”Adalet sarayının üyesi İvan İlyiç Golovin’in bu sabah 1882 yılnın 4 şubat günü vefat ettiğini bildirmektedir.”
Böyle işte, ne zaman öleceğimizi bilmeden, kapılıp gittiğimiz dünya telaşında hayatlar yaşıyoruz.
Her zaman dünyanın gelip geçici olduğunun bilincinde olmanız dileğiyle
Okumanız tavsiye olunur, şimdiden keyifli okumalar.