Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

368 syf.
·
Puan vermedi
Nasıl başlasam bilemiyorum. Sevip sevmemek arasında bocalıyorum şu an. David Levithan daha önce Her Gün adlı kitabını okuyup çooook beğenmiştim. Ve genelde başka yazarlar ile ortak yazdığı kitapları da başarılı oluyor. (Tek İsim Tek Kader) O yüzden bu kitaba başlamadan önce bir ön yarı ile başlamadım. Aynı şekilde büyük bir beklenti ile de başlamadım. Okumaya başlayınca ilk cümleden beni vurdu ve cidden çok beğendim. Konunun garipliği mi desem, ya da garip olmasının verdiği güzellik mi desem ne desem bilemedim ama okurken eğlendim. Çoğu yerlerde de duygulanmadım da değil. Yine de çoğu yerlerde konunun baş kahramandan uzaklaşıp diğer karaktere dönmesi sinirimiz bozdu. Stephen görünmez olarak doğup, büyümüş hayatına devam eden kelimenin tam anlamıyla yalnız bir çocuktur. Etrafında uzakta başka bir aile kuran babası ve ölmüş annesi dışında kimsesi yoktur. İnsanlar onu göremiyor, onun kim olduklarını bilmiyorlar ama o kendi apartmanın da oturan herkesi biliyor. Herkesin hayatını biliyor. Parka gidip insanlar hakkında tahmin yapmayı seviyor. Bir şekilde hayatını yoluna sokmayı becermiştir fakat bir gün apartmana yeni taşınan bir kız onu görünce işler değişiyor tabi ki. Elizabeth, Stephen'ı gören tek kişidir. Bu yüzden aralarında derin bir bağ oluyor. Hiç tahmin edemeyeceğimiz şeyler oluyor. Kitap birden büyücülük içine atıveriyor kendini sizde ne olduğunu anlamıyorsunuz. Ardından olaya yeni katılan karakterleri sevdim. Millie karakterini çok sevdim. Elizabeth'in annesinden çok anne gibi davrandı. Tamam bir anne çalışabilir, çocuklarını bazen göremiyor olabilir ama bu baya abartıydı. Her neyse büyücü, lanetler, lanetleyiciler, büyügörenler konusunu ben oldukça sevdim. Güzel bir ayrıntı olmuş diyebilirim. Kitabın bir bölümünde Central Park 'da meydana gelen bir kaos ortamı anlatılıyordu. Orayı yazar daha doğrusu yazarlar anlatamamış olması yüzünden o bölümde bir aksiyon yaşamadım. Sadece şunlar böyle yapıyordu bunlar böyle gibi cümleleri okuyup geçtik. Sanki olayı bize iyi yansıtamamışlar. Haklarını yemeyeyim konu güzel, işleyiş güzel de denebilir ama baş karakterin kenara atılıp Elizabeth'in birden olayların içinde olması çok canımı sıktı. Görünmez olan çocuk Stephen? Onun daha çok bölümde yer alıp, onun hayatının daha çok içine girmeyi isterdim. Özellikle Stephen'nın kendi hakkında yaşadığı olaylar çok güzeldi. Mesela ellerini uzattığında onları görememesi ya da aynaya baktığında kendini görememesi aynı şekilde kendi yüzünü, göz rengini ya da saç rengini bilmemesi o kadar çok üzdü ki beni. En duygulandığım yerler buralar olduğu için Stephen'ı okumayı daha çok istedim. Bir bölümde "Hiç ölmemiş bir hayalet gibiyim," dedi ve ben orada bittim. Elizabeth'i sevdim ama bana biraz kasıntı bir karakter gibi geldi. Bazı yerlerde yaşadığı kafayı anlayamadım. Stephen hakkında ki gerçekleri öğrendikten sonra verdiği tepki muazzamdı. Bir bölümde şaşırıyor ardından hemen kabulleniyor..... Bari 3-4 bölüm şaşırıp kendine gelmeseydin daha inandırıcı olabilirdi... Ama cidden EN ÇOK BEĞENDİĞİM kısım kesinlikle sonuydu. Çoğu kişinin tahmin ettiği gibi bittiğini sanmıyorum bu yüzden baya beğendim. Bence zaten olması gereken gibi bitti. Eğer öyle bitmeseydi daha çok sinir olurdum. Yine iki yazarın ortak yazdığı bir kitap, kötü değil ama daha iyisi olabilirdi diye düşünüyorum. Özellikle David Levithan'nın yazdığı kitapları okuyunca bu biraz bana basit geldi. Mutlaka okuyun dediğim bir kitap değil. Vakit geçirmek için ya da RS'den çıkmak için okuyabilirsiniz.
Görünmez
GörünmezAndrea Cremer · Pegasus Yayınları · 2016106 okunma
·
109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.