Gönderi

İz Bırakan Şahsiyet Mustafa Çalışan TARİHE İZ BIRAKAN abide şahsiyetler vardır. “Bu kubbede hoş bir seda bırakma”nın yakın geçmişteki en güzel örneğini, Av. Bekir Berk’in şahsında gördük. Bu aziz insanı ilk defa Cidde Radyosunda 1970’li yıllarda Risale-i Nur sohbetleri yaptığı zaman tanımıştım. O ne güzel ses ve ne etkileyici bir okuyuştu. Dinleyenleri âdeta büyülüyordu. 1980’de henüz hayata yeni atıldığım dönemde kimden ve nasıl olduğunu bilemediğim bir zarf aldım. İçinde 35x50 cm ebadında çeşitli Mekke ve Medine fotoğrafları vardı. Bir anlam verememiştim. Posterlerin arkasına baktığımda kendi el yazısıyla bir mesaj vardı: “Aziz Kardeşim Mustafa Çalışan, “Beytullah, sizi de bekliyor! “Bekir Berk” O güne kadar kendisiyle hiç tanışmamıştım. Bu yüzden çok şaşırmıştım. Fakat hizmetle ilgili herkesi bu kabil şeylerle onore ve motive etmek, onun âdetiydi. O zamanlar hacca gidebilme hayalim bile yoktu. Duasının bereketiyle l994’te o mübarek topraklara gitmek nasip oldu! 1989 Ekim’i ortalarıydı. Kutsal topraklarda 16 yıl yaşayan efsane avukat Bekir Berk, İstanbul’a dönüyordu. Yeşilköy Hava Limanını dolduran sevenleri arasında tekerlekli sandalyeyle göründü. Evet, o tarihî şahsiyeti, tebessüm eden o hasta hâliyle bile çok farklı bir şahsiyet olarak algıladım. Gerçek bir mümin, bir dava adamı, yaşayan bir hizmet abidesi olarak karşıladık. Bekir Berk’e Göre Muhabbet Daha sonraları İstanbul Fatih’teki evinde ziyaretlerim sırasında, hasta olmasına rağmen onun hep pozitif enerjisine şahit oldum. Bir muhabbet abidesiydi âdeta. Bir gün kendilerine “Muhabbet nedir, nasıl olmalıdır?” diye bir soru yönelttim. O buğulu ve büyüleyici ses tonuyla verdiği cevap, mahkeme müdafaalarındaki çağlayanlar gibi üslûbuyla hâlâ kulaklarımda çınlar: “Ben muhabbet deyince, bir annenin evlâdına beslediği duyguyu anlarım. “Ben muhabbet deyince, bir babanın evlâtlarına gösterdiği alâkayı anlarım. “Ben muhabbet deyince, tavuğun civcivleri üzerine kanat germesini anlarım. Ben kurtların, aslanların yavrularını şefkatle beslemelerini, dişleriyle enselerinden yakalayıp şefkatle yuvalarına götürmelerini hatırlarım. “Ben muhabbet deyince, yuvalarında kuşların yeni doğan yavrularının ağzına yem vermelerini hatırlarım. “Ben muhabbet deyince, her şeyden önce İki Cihan Güneşinin (a.s.m.) ashabına gösterdiği sevgiyi hatırlarım. “Ben muhabbet deyince, velilerin, mücedditlerin, mehdilerin cemaatlerini dalâletten, Cehenneme düşmekten kurtarmak için sarf ettikleri hizmeti hatırlarım. “Muhabbet, garazsız, Allah için sevmektir. “Muhabbet, Allah için müdafaa etmektir. “Muhabbet, Allah için yardım etmektir. Gariplere, yetimlere, kuvvetten kesilmiş ihtiyarlara, eli ayağı tutmayanlara gösterilen alâka olarak bilirim muhabbeti. “Ben muhabbet deyince, hepsinin üstünde ve başında Cenab-ı Hakkın, bu kadar kusurlara, isyanlara, deccallara, tağutlara ve onlara tâbi olanlara rağmen bu kâinatı, tövbeye gelirler diye hâlâ helâk etmemesinin hikmetini anlarım.” Hep Verici Olmak İsterdi Son günlerinde Prof. Dr. Mim Kemal Öke’yle birlikte, hayatını belgesel olarak hazırladık. Çok enteresandır; çekimler bitti, Bekir Ağabeyin de bu dünyadaki rolü bitti. Yine çok enteresandır; filmin son sahnesi, onun cenaze merasimiyle noktalandı. O, İslâm’a hizmet edenleri, gönül dostlarını hiç unutmazdı. Vefakârdı, kadirşinastı ve âlicenaptı. Hediye vermeyi çok severdi. Hep verici olmak isterdi. Bu konuda bir hatıramı kaydetmek isterim: Merhum Prof. Dr. Ayhan Songar ve eşi Dr. Reyhan Songar, kadim dostlarıydı. Cidde yıllarında da sık sık görüşürlerdi. Bekir Berk, İstanbul’a geldiğinde bu dostluk devam etti. Bir ramazan bayramı, Bekir Ağabeyin riyasetinde Ayhan Hocanın Yeşilköy’deki evine gittik. Ayhan ve Reyhan Songar, Hicaz’da Bekir Berk’in kendilerine hediye ettiği gözlük ve kılıfını hâlâ hatıra olarak sakladıklarını, bize göstererek anlattılar. Kaderin cilvesi; l6 Haziran 1992’de bu kadim iki dost, Fatih Camii avlusunda bu fâni dünyada son kez beraber oldular! Fethullah Hocaefendi, cenaze namazını kıldırdıktan sonra Ayhan Songar Hoca kısa, ama çok anlamlı bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Hoca, ‘Bekir Berk merhuma hakkınızı helâl edin.’ diyor. Bizim onda hakkımız yok ki; asıl onun hepimiz üzerinde hakkı var! Sen hakkını bize helâl et Bekir Berk!” O, mazlumların avukatıydı. O, “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez.” ilkesini kendine rehber etmişti. Bunun için “hiçbir ayırım yapmadan tüm Müslümanları kucaklayan ve hakkın müdafaasını yapan zat” olarak Türk milletinin kalbinde farklı bir yer işgal etmişti. Ben, heyecanı, dinamizmi, coşkuyu, sevgiyi, insanlığı, İslâmlığı, asaleti, vakarı, dirayeti, idealizmi, kaliteyi, titizliği, estetiği, güzelliği, tevazuu, otoriteyi, ciddiyeti tüm detaylarıyla şahsında mezceden kimlik ve kişilik sahibi olmanın numunesini onda gördüm, onda tanıdım. Ruhu şad, makamı Cennet olsun...
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.