Gönderi

288 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
24 saatte okudu
Selam herkes! Geçen gün bir mesaj aldım. Niye Merhaba Herkes ile başlıyorum diye. Hiç düşünmediğim ve hiçbir anlam yüklemediğim bu kalıp bir anda bana ulvi bir şey gözüktü ahahaah. Bilmiyorum gerçekten. Merhaba, Farsça kökenli olup benden zarar gelmez anlamına gelir aslında. Ben de Merhaba diye başlamayı cidden severim. Artık biraz değişiklik yapalım madem. Halkımız bunu istiyorsa! Bugün yazmaktan kaçtığım bu incelemeden daha da kaçmak için çıktım yürüdüm, sigara üstüne sigara içtim ve kek yaptım. Evet, kek ahahah. Ama telefonda konuşuyordum o esnada ve süt koymayı unutmuşum. Kurabiye gibi oldu, süper oldu ve artık kekleri sütsüz yapacağım. Niye kaçtın yazmaktan derseniz de açıkçası hem ne yazacağımı bilemediğim hem de haddim olmadığını düşündüğüm içim. Kitabın son 40 sayfası kaynakça. Müthiş bir çalışma. Müthiş çıkarımlar ve müthiş ifadeler var (bu yazıda bolca müthiş kelimesi geçecek). Sosyal bilimcilere de harika yollar göstermiş. Haliyle biraz çekindim ama ben zaten kitap incelemelerini sohbet gibi konuşma tarzında yazdığım için biraz cesaret gelmedi değil. Ben daha evvel Şerif Mardin’in Jön Türler’ini okumaya başlamıştım fakat yarıda bıraktım. Neden bilmiyorum okuyamamıştım. 2 gün evvel de bu kitabı dur bi bakayım diye gecenin köründe elime alıp ertesi sabah bitirmiştim bile. Kitabın ilk baskısı 2011 olduğu için biraz üzüldüm. Yakın zaman siyasi ve cemaat liderlerinin öykülerine de yer verdiği için 1 sene evvel çıksa neler derdi diye düşünmeden edemiyorum ama tahmin de ediyorum ahahaha. Kitaba gelirsek dediğim gibi 40 sayfa kaynakça olduğu için her açıdan konuyu objektif şekilde anlatmış. Osmanlı döneminden bugüne kadar İslam ve Sekülarizm kavramlarını işliyor. Hatta Türk-Osmanlı ayrımı da çok iyi yapmış. Bizim için kutsala dönmüş çoğu şeyin geldiği dönemi ve anlamalarını görünce şok olacaksınız gerçekten. Modernleşmeden de bahsedilen kitapta gerçekten dönemler iyi analiz edilmiş bana göre. Tabii kendisi de o dönemin yazılı ve sözlü dilinin bilinmediğinden dönem çalışmalarının azlığından ve belli disiplinlerin elinde kaldığı ve yüzeysel incelendiği daha doğrusu yazıldığını söylüyor. Bu az kaynak da bugüne getirilen her nedeni çoğu açıdan anlamayı zorlaştırıyor. İslam’ı daha iyi anlamak adına onu ‘üslup’ olarak görmemiz gerektiğini söylüyor. Üslup dediği de dünyadan aldığımız uyarıları bir sisteme göre sınıflandırmamıza yarayan birtakım kavramsal vasıtalardır diyor. Yani din toplumsal strateji olarak da kendini var eder. İslam Türk Müslümanlara takip edecekleri kurallar sunmuş ve Türkler de bunu kabul etmişlerdir. Burada Kemalist seküler kültürün batıya dönmemiz gerektiği gibi bir mottosu bu benimseyişin dışındadır. Mardin, Kemalizm İslami üslubun yerine ne konacağını öneremedi ve ne kadar köklere indiğini bilemedi diyor. Yine bu dönem İslami canlanmayı yapacak ulemanın olmaması çıkan yasalarla, halktan birilerinin bu işe soyulmasına ve her mahallenin ayrı bir İslam’ı olması sorununu doğurdu. Bu da İslam’ın bu toplum için ne anlama geldiğini açıklamayı bir kademe daha zorlaştırdı. Bildiğimizin daha doğrusu medyada gördüğümüz :) tarihin aksine, Osmanlı’da da devlet, İslam’ın evrensel koruyuculuğunu üstlenmiş ama İslam’ın başını çektiği kolektif hareketlere de şüpheyle bakmıştır. Burada kilit isim Namık Kemal’dir. Türkiye Cumhuriyeti İslam’ın devlet denetimi altındaki sürekliliğini almıştır. Ne yazdık ki günümüzün İslamcıları da Laikleri de Osmanlı siyasi ve askeri tarihini sistematik olarak yanlış anlayan konumlar almış bulunuyorlar. Laikler Osmanlı’nın tek temel öğretisinin İslam olduğunu düşündükleri için ondan korkuyorlar. İslamcılar ise Osmanlı’nın tek temel öğretisinin İslam olduğunu düşündükleri için günümüz Türkiye’sinde İslam’ın etkisini baskınlaştırmaya çalışıyorlar. Her şey aslında önceki paragrafta saklı. Tarihi bilmemek bunda başat rol oynuyor. Ama şerif Mardin’e göre bu da gençlerin suçu değil. Cumhuriyetin ilk dönemini kimse çalışmak istemiyor çünkü kimse o zamanki dili bilmiyor. Niye tercih edilsin diyor. Şimdi kitaptaki makalelerin içeriğinde kısaca bahsedersek de: İlk makalede Osmanlı kamusal kimliğinin dönüşümünü ele alıyor. O dönem Avrupa’nın hakim dili ‘Vatan’ üzerine şekillendiği için Osmanlı da bu yoldan gidiyor. En somut görünümü de dilde sadeleşme ile görülüyor. Mardin’e göre Osmanlı’da yeni kamu inşası esas olarak Tanzimat Fermanıyla başlıyor. İkinci makale jön Türkler ve farkında olarak olmayarak sebep oldukları yenilikler ve mecburi değişimler ele alınıyor. Bu makaleden sonra yarım bıraktığı kitaba en kısa zamanda yeniden başlamaya karar verdim. Jön Türklerin bu devrimci şuuru çok kere tekrar ediliyor. Mardin, Jön Türklerin ayaklanmasını da aslında bir konuma ait olmamalarından ötürü olduğunu düşünüyor. Bir ideoloji ya da sınıfa ait olmama durumu gibi. Üçüncü makalede 19-20.yy sekülerleşmesinde İslam'ı ele alıyor ama bu sekülerleşmenin sadece devlet politikası bazında olduğunu söylüyor. Halk içinde örtük olarak devam ettiğini söylüyor ve bu örtük yayılımın cemaatler ve tarikatlar kanadıyla yürüdüğünden bahsediyor. Yakın tarihte siyaset arenasında boy göstermiş siyasilerin özellikle Nakişbendicilerle olan tutumlarını detaylı ele alan çalışmada, her zaman devlet düşmanı bir politika izlemeyen cemaatler görüyoruz. Ama siyasi tarihimizde de 1950’lerden itibaren yani çok partili hayat geçişle birlikte siyasetin baş aktörü olan her kişinin bir cemaat liderinin tornasından geçtiği görülüyor. Cumhuriyetin kırlardan alıp devlet başkanı olma yetkisi verdiği kişiler, getirdiği İslam’ı Kemalizmle birleştirip yayıyor. Atatürk zamanından beri işlevini devam ettiren İmam Hatiplerin sayılarının zaman içinde artması bunu en tipik örneğidir. Burada bahsettiği bir diğer sekülerleşme ayağı da İslami modernleşmedir. Diğer bir makalede Milliyetçilik ve İslam’ı inceldiğini görüyoruz. Bu konuda açıkçası detaylı bir açıklama yazacak bir şey not etmemişim. :( Eserin son 2 başlığı ise söyleşilerinden oluşmakta. Şerif Mardin’in anlaşılması adına okunulası röportajlardır. Bu konuda sosyal bilimlerde bana kalırsa yeterince konuşulmamakta. Bunun sosyal ve siyasi pek çok sebebi olmakla birlikte belki sorun olarak görülmemesi de görülebilir. O zaman da sorun nedir diye sormak gerekiyor. Son olarak bir alıntıyla bitireceğim. Kesinlikle okunması gereken bir çalışma olduğunun da tekrar altını çizerek kaçıyorum. AKP Türkiye’deki İslami toplumsal- siyasal hareketlerin potansiyelini bitirip tüketmemiştir. Ama gelecekte AKP’ye çıkacak herhangi bir İslami rakip , bilgi, medya, teknoloji ve siyasete dayanan benzer yolları kullanmak mecburiyetinde kalacaktır. Keyifli okumalar.
Türkiye, İslam ve Sekülarizm
Türkiye, İslam ve SekülarizmŞerif Mardin · İletişim Yayınları · 201590 okunma
··
124 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.