Gönderi

Önsöz
1908 yılından başlayan, 1930'lu yıllarda yeni bir heye. canla sürdürülen, 1938'den sonra gözden düşüp rafa kaldigerçekleştirilmiştir. Birincisi Büyük Ezdan dininin bir parçası olan Alevilerin ana yurdu Yukarı Mezopotamya zihinlerden silinmiş, bütünle ilişkisi kesilmiş, yerine Orta Asya Şaman cilik-Göktanrıcılık ve "Anadolu Aleviliği" teorisi konulmuştur. eden Oğuz Türklüğü... ğün Şaman ve Göktanrı inancı vardı. rılan operasyonun, plan-programın aynısı, yaklaşık 30 yıldan fazla bir zamandır, Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil Teorisi, Alevi Tarih Tezi, Alevi Güneş-Dil Teorisi yapılarak güncellenmiştir . Aleviliğin ışıkla yani güneşle ilgili olduğu, güneş imparatorluğunun ise Kayıp Kıta Mu'dan geldiği, dolayısıyla Alevilerin Mu'dan geldiği; zihinlerinin bir yerinde Orta Asya ile ilgili soru işareti bulunanlara ise ilk insan Anadolu'da ortaya çıkmıştı, onlara Luvi denilmişti; Luviler ışık insanlarıydı, Aleviydi denilerek resmi ideolojinin Anadoluculuk, Memleketçilik teorisi kabul ettirilmişti. Bütün tezlerin kökünde Türklük, Türkçülük, Türk-İslamcılık vardır. Orta Asya, Mu, Ma, Luvi gibi yalana dayalı teorilerin kökeninde Kürt düşmanlığı vardır. Kızıl bayrak sallamak isteyen eski devrimciler, Kürtlere karşı çıkmaya, “Ayrılıkçı Kürtler” söylemiyle uyumaya, Ma ve Luvi bayrağı denilerek devleti selamlamaya, devlete karşı durmamaya, saklanmaya ve “gerçeklere sığınmaya” davet edilmiştir. İttihat ve Terakki, Anadoluculuk-Memleketçilik döneminde ve yeni dönemde operasyon iki hedef tespit edilerek gerçekleştirilmiştir. Birincisi Büyük Ezdan dininin bir parçası olan Alevilerin ana yurdu Yukarı Mezopotamya zihinlerden silinmiş, bütünle ilişkisi kesilmiş, yerine Orta Asya Şamancılık-Göktanrıcılık ve “Anadolu Aleviliği” teorisi konulmuştur. kincisi ise Alevilerin ocaklarını ve pirlerini İmam Hüseyin'e ve dolayısıyla İmam Ali'ye bağlamaları reddedilmiştir. İmam Zeynel Abidin ve Musayı Kazım soyundan gelen pirler “İslam içi” hırsız, bedavacı, cahil, dilenci, gerici olarak aşağılanmış ve itibarsızlaştırılmıştır. Gerek ittihat ve Terakki gerekse Türkiye Cumhuriyeti Alevi pirleri soylarini nereye bağlarsa bağlasın Aleviliğin yaşamasıni, Alevilerin ibadet etmesini yani cem yapmasını asla kabul etmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yaptığı “Devrim Kanunları"yla Aleviliğin ve Alevilerin tamamen dağılmasını, Alevilerin Türk-İslam olmasını, resmi dinin yani Türk Sünniliğinin gereklerini yerine getirmesini emretmiştir. İbadet yeri olarak camiler gösterilmiştir. Bu konudaki görüşleri Prof. Dr. Orhan Türkdoğan özetlemiştir. Türkdoğan, diğer devlet ideologları gibi Alevileri "Bektaşiler” ve “Aleviler” olmak üzere ikiye bölmüştür: “Aslında, her iki inanç sistemi (tarikat) de tarihi gelişim çizgisi içinde düşünüldüğünde bir çevre hareketidir. Merkezi temsil eden Sünni itikatten bir sapmadır.”* demiştir. Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Alevi-Sünni ilişkilerini merkez ve çevre olarak tanımlamıştır. Merkez Sünniliktir ve Alevilik Sünnilikten sapma/uzaklaşmadır. Onların aralarında bir bütünleşme yapmaları için yol gösteren Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Ziya Gökalp'ten başlayan süreci çok güzel özetlemiştir. Ona göre Sünni Hocalarının ve Alevi Dedelerinin Kur'an ve İslam esasları alanında eğitilmeleri ama öncelikle her iki liderin iki sistemin uyum sağlayacağına karar vermesi gerekiyor. "Önemli olan İslam'ın belirleyiciliğidir. Kur'an, Peygamber bu çizginin başlıca temsilcileri oldukları kabul edildikten sonra mesele kalmaz demektir. O vakit Alevilik, Sünniliktir mantiki önermesi veya Sünnilik Aleviliktir tarzındaki düşünce kalıpları ile bir çözüme ulaşılabilir. Yeter ki önceliği peşin yargılar yerine, Allah, Kur'an ve Peygamber çizgisinde belirtmiş olalım." Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Alevileri ve Sünnileri Allah, Peygamber ve Kuran etrafında toparlamıştır ve her iki gruba da cami ve diyanet kapılarını göstermiştir. Orhan Türkdoğan'ın ittihatçıların ve Cumhuriyetçilerin de düşüncelerinin özeti aşağıdadır: "Çevre merkez modelinde bütünleşme, her iki yönünün birbirine yaklaşımıyla ancak gerçekleşebilir. Çevre (Alevi-Bektaşi) kendisini 'Müslüman' olarak algılamaktadır. Bir insanın Müslüman olabilmesi için: 'Allah'a, Peygamber'e ve Kur'an'a inanması gerekmektedir. Bunun dışında başka bir yol yoktur. İç ve Dış proletaryanın tarihi müdahale ve tuzakları dışlandiği takdirde, bu gerçeği kabul etmeyen hiçbir Alevi insanina rastlamak mümkün değildir. Aksi takdirde, Alevilik bir dine mensubiyet' olmaktan çıkar, batıl bir itikat durumuna düşer. Allah'a, Kur'an'a ve Peygamber'e inanan her Müslüman bu çizgide yer almak durumundadır. Bu kimliği taşıyan her Alevi insanı için cami ve Diyanet kapıları açık tutulmalıdır." Kısacası Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Alevilere Ezdaniliği terk edin, kimliğinizi terk edin, cemi terk edin camiye gelin demektedir. Yakın dönemin teorik alt yapısını Orhan Türkdoğan, Ahnet Yaşar Ocak ve Nejat Birdoğan oluşturacaktı. Onların yaina birkaç kişi daha sayacağız. Ahmet Yaşar Ocak ve Nejat irdoğan ikilisi özellikle Pir ocaklarının oluşumunda çok krik bir eren olan Tacü'l Arifin Ebu'l Vefa'yı, Seyyid olmasına ağmen Türk yapabilmek için Menakıbnamesinden aldıklarını söyledikleri alıntılarda tahrifat yaptı. Tacü'l Arifin Ebu'l Vefa'nın babası İmam Zeynel Abidin'in torunu yani Seyyid'dir, anası ise Kürt'tür, ana dili Kürtçedir, Kürdistan'da, Kürtler arasında, Ezdaniler arasında doğup büyümüş ve yetişmiştir. Ahmet Yaşar Ocak, Tacü'l Arifin Ebu'l Vefa Menakibnamesi'ni okuduğunu ve Ebu'l Vefa'nın hem babasının hem de annesinin Kürt olduğunun menakıbnamede yazılı olduğunu söyleyerek 1978 yılından itibaren gerçekleri kararttı. Ebu'l Vefa'nın Buhara'da eğitim görmesini onun Kürt değil Türk olabileceğine delil gösterdi ve halifelerinden beş kişiden üçünün adlarına ekleme ve çıkarma yaparak, baba Arap anne Kürt olan Ebu'l Vefa'nın Türk olduğunu söyledi. Ahmet Yaşar Ocak bu tahrifatı herhangi bir eserinde değil 1978'de Strasbourg Üniversitesi Inst. d'Etudes Turques'de kabul edilen "La Révolte de Baba Resul ou la Formation de l'Hétérodoxie Musulmane en Anatolie au XIlle Siécle” adlı doktora tezinde yaptı. Doktora tezi Fransızca basılarak dünya literatürüne sokuldu. Dolayısıyla Ahmet Yaşar Ocak uluslararası üniversiteyi ve bilgiyi yanıltmıştır. Yeni kuşak Alevi insanları devlet ideologlarınca Alevi pirlerine yapılan ağır ithamları ve hakaretleri kabul etti ve Arap düşmanlığı yaparak Aleviliği gönüllü olarak terk etti. Aynı kişiler kendi geleceklerini garanti altına alabilmek, CHP'ye kendilerini göstermek için Alevi derneklerinin yönetimlerinde faaliyet göstermeye başladı. Onlar Türk-İslamcı politikaları güncelleyen kişileri Alevilerin en büyük değerleri diyerek Alevi toplumunun içine soktu, onları övdü ve ödül vererek itibar kazandırdı. Alevi tipolojisinin içinde yeni bir tip, çelişkili, ikiyüzlü insan tipi oluştu. Sosyalist, ateist olduğunu söyleyen bu tür kişiler Alevi topluluğunun karşısına çıkınca ruhların kulağından, kokusundan, buharlaşmasından söz eden idealist insanlara dönüştü. Elinizdeki kitap, Araplardan kaçayım derken kendilerini Orta Asya'dan gelen Şaman sanan, Aleviliğin değerleriyle savaşan bu tür kişilere de karşı yazılmıştır.
··
34 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.