Gönderi

Düşersem Yanarım
cok değil, bundan tam 10 yıl önce tanıştım bu parçayla. internet kafeci adama hafıza kartını verip demiştim ki doldur abi ne kadar sago şarkısı varsa. çıktım kafeden. açtım rastgele yuklediklerinden. başladı sago yanık sesiyle düşersem yanarım demeye. o güne kadar pek derin yaşamazdim hayatı. mahalleye çıkayım, iki maç yapıp eve gideyim, ertesi gün okul, sonra yine maç falan derken geçip gidiyordu ömrüm. ama bu şarkı eşliğinde eve giderken farkında olmadan daldım hayatın dipsiz bataklığına. dedim ki kendi kendime; ulan ali, bir kendine gel artık. asıl derslerine, bir gaye edin, çalış, çabala bir şeyler kazan. yoksa düşersen fena yanacaksın.. içime tatlı tatlı dolan hırs ağzımdan taşıcak kıvama geldi neredeyse. tamam lan dedim. şimdi eve gidicem ve ilk iş kitabı açıp eşekler gibi ders çalışıcam. büyüyüp adam gibi bir meslek alicam elime ve babamın karşısına takım elbisemle çıkıp "bak baba" dicem, "oğlun bir baltaya sap oldu artık. otur evinde rahatına bak. daha fazla çalışmana gerek yok!" bunları kurarken aklımda tatlı tatlı gülüyorum istemeden. şarkıyı tekrara almışım habire çalıyor durmadan. en sonunda döndüm bizim sokağa. önümde bir kalabalık. ufak ufak uğultu sarmış her yanı, sönük bir telaş var. yaklaştım yavaşça insanlara. yardım kalabalığı usulca. bir tane ambulans yanaşmış bizim evin önüne. arkasına da polis arabası park edilmiş. sarı bir şerit çekiyor kapının önüne amcanın biri. eğildim girdim hızlıca onlar arkamdan bağırırken. attım adımımı içeri, kapattım kapıyı. polis ekipleri olanca gücüyle yumruklasa da hiçbir şey duymuyorum o an, sagodan başka. babamların odasının kapısı kapalı olurdu genelde. o an baktığımda ardına kadar açılmıştı. neden bilmiyorum, adımlarım "gitme" dercesine titriyordu, ben odaya yaklaşırken. girdim odaya yavaşça. yanı başımda bir çift ayak bana doğru sallanıyor. süzdüm bedenini yukarı doğru. tavana bağlı yıpranmış bir kemer. babama aldığım ilk hediye olan kemer. babam takmazdı hiç o kemeri. küçük almışım bilmeden, ne biliyim. o gün sarmış boynuna sıkı sıkı, öylece bana bakıyor feri sönen gözleriyle. baktım ben de babama uzun uzun. "kızmıyorum" dedim, "gözün arkada kalmasın." sen yüklendin bunca yıl dünyanın yükünü. bırak da beş liralık boktan bir kemere çok görülmesin yıpranmış cüssen. geçtim oturdum annemlerin yatağına. izledim öylece onu sallanırken. anlamsız şekilde ayıramıyordum gözlerimi. her ne kadar bir şeyler düşünüp, harekete geçmem gerektiğini kendime hatırlatsam da hiçbir şey düşünemiyordum. beynim boğazıma akacak kadar bitkin düşmüştü bir anda. öylece oturdum ve izledim. şarkı hala inletiyor kulaklarımı. her cümlesi başka bir anlam katıyor odanın buğusuna. en sonunda çilingir yardımıyla polisler ve sağlık ekipleri giriyor içeri. bir sürü fotoğraf, iz örneği, resmi prosedür.. geçiriyorlar babamı kağıtlardaki kutucuklara.. esas kutuyu taşıma zamanı gelip çatıyor. sırtlanıyorum bir ucundan tabutun. heyt be diyorum baba. oğluna bak. büyümüş de babasını taşıyor, gördün mü?.. çıkarıp indiriyoruz toprağa. üstüne toprak iteleme yarışına giriyor herkes. kira gecikirse evden atmakla tehdit eden ev sahibi bile bekliyor kürek sırasını. merasim bitince yavaştan yolunu alıyor herkes.. bir gece dayanamayıp gidiyorum 70'lik rakıyla yanına. toprağının her detayını suluyorum onunla. "al" diyorum baba, içine dökerken, içini dökmekten bıkmadığın yoldaşını getirdim sana. yalnız uyuma buralarda. oturuyorum sonra başucuna, yaslanıyorum mezar taşına. kulaklığı takıp açıyorum bu şarkıyı. üstümdeki pahalı takımın paçalarını çamur kaplıyor, aldırmıyorum. "bak baba!" diyorum. oğlun bir baltaya sap oldu sonunda. baltayı kavrayan kimi isterse ona savruluyor. üstünden kan da hiç eksik olmuyor. görsen yüzüme tükürürdün belki ama napiyim be baba.. o kadar yüksekte astın ki sen de kendini, düştüğünde yanan ateşi harlamak benim boynuma kaldı...
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.