Gönderi

192 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 22 hours
HAYATA TUTUNMA(MA)YA ÇALIŞAN BİR ADAM
Şizoid kişilik bozukluğu: Başkaları tarafından duygusal olarak soğuk, yalnız, duygu ifadesinden yoksun olarak görünürler. Başkalarına karşı samimiyet, şefkat ve öfke gibi duyguları gösterme yetenekleri sınırlıdır. Sosyal durumlarda övgü ve eleştirilere karşı kayıtsızdırlar. Aktivitelerinde yalnızdır ve sevgisizdirler. Diğer insanlarla duygusal veya cinsel ilişkiye girmeye az ilgi gösterirler. Yakın arkadaşlıklar için isteksizdirler ve çoğunun arkadaşı yoktur. Peçorin, şüphesiz eşsiz bir ''kahraman''; Lermontov bu karakteri öyle güzel yaratmış ve öyle güzel bir kurguyla sunmuş ki, karakterin katmanlarını da, nasıl bir insan olduğunu da sezebiliyoruz. Ayrıca Lermontov'un bu güzel kurguyu ve karakteri daha 27 yaşına bile gelmeden oluşturması, ayakta alkışlanması gereken bir başarı. Ben de kitabı ve şiirlerini okurken ''Keşke daha fazla yaşasaydı da, daha fazla şiir ve roman yazsaydı,'' dedim. Gerçekten büyük bir şair/yazar. Peçorin karakteri, hayatta her duyguyu yaşamış, her şeyi fazlasıyla tatmış, artık ''hayatı fazlasıyla anlamış'' bir karakter. Aslında biz de kitapları hayatı daha fazla tanımak ve kavramak için okumuyor muyuz? Ve kitaplarla birlikte hayata karşı farkındalığımız oluşuyor, böylece hayattan soğuyoruz; anlıyoruz hayatın ne kadar pis, ne kadar karanlık ve ne kadar rahatsız edici bir yer olduğunu! Peçorin de, hayatın iğrençliğini deneyimlemiş bir adam, hayattan bıkmış ama bir o kadar da hayata bağlı bir adam. ''Gençliğimde, ailemden ayrıldığım andan itibaren paranın satın alabileceği her zevki çılgıncasına tatmaya başladım, hepsinden de bıktım tabii. Yüksek sosyeteye atıldım sonra, sosyeteden usandım, kibar kadınları sevdim, onlar da beni sevdiler ama onların sevgisi sadece kafamda onurumu dolduruyordu, yüreğim ise bomboştu. Okumaya, çalışmaya başladım -öğrenmekten de sıkıldım- ne ünün ne de mutluluğun öğrenmekle ilgisi olmadığını anladım, en mutlu insanlar bilgisiz insanlardı çünkü, ün de bir talih meselesidir, ün kazanmak için becerikli olmak yetiyor. Derken bunalmaya başladım...'' (s. 46-47) Peçorin karakterinin, çift kişiliği var sanki, adeta ''çifdüşün''üyor. Bir şeyi severken, sevmiyor, acırken, merhametsizleşiyor... Yani Peçorin'in her duyguya ve herkese hükmetme sevdası var. Her şeyi hem elde etmek istiyor, hem istemiyor. Her şeyi o kadar çok yaşamış ki, midesi bulanıyor artık, fakat ölmek de istemiyor. ''İnandığında, inandığına inanmıyor. İnanmadığında da, inanmadığına inanmıyor,'' Dostoyevski'nin
Ecinniler
Ecinniler
'de belirttiği gibi. Hep kargaşa, hep ikilem! Bir çıkış yolu arıyor: Onu anlayacak birini. İnsan 7.5 milyar nüfusu olan bir dünyada kendisini anlayacak insanın olmadığını anladığında gerçekten de eşsiz bir acı duyuyor. Düşünsenize, sizi şu kısacık hayatınızda kimse anlamıyor, anlamak da istemiyor! Birçok insanın aldığı ruhsal darbeler bu gibi ''anlaşılmama sorunu''ndan kaynaklanıyor; Lermontov da şiirlerinde diyor zaten: ''Ruhu anlatmak olanaklı mı?'' Peçorin'in de yakındığı, rahatsızlık duyduğu şey, kendini anlayacak kimsenin olmaması, kendi de kendini anlamıyor fakat diğer herkesin ruhsal çözümlemesini yapabiliyor. Kendi de diyor zaten: ''Belki yarın öleceğim!... Dünyada beni tam olarak anlamış hiçbir yaratık kalmayacak.'' Böylece kalbi de, duyguları da yok oluyor... Düşünsenize, başkalarına karşı çok az şeyler hissediyorsunuz, hiçbir hissiyat uyandırmıyor sizde hiç kimse! Gerçekten Peçorin'in çektiği şeyler çok acı. ''Ruh yönünden sakat olmuştum. Ruhumun yarısı yoktu; solmuştu, uçmuştu, ölmüştü. Ben de o yarıyı kestim attım; oysa öteki yarı kımıldanıyordu, diriydi, herkesin hizmetindeydi. Kimse farkına varmadı bunun; çünkü bir zamanlar var olan öteki yandan haberleri yoktu.'' (s. 127) ''Hayatın kasırgası içinden birkaç fikirle çıktım ben, duygu aramayın. Uzun süredir kalbimle değil kafamla yaşıyorum zaten. Kendi tutkularımı ve davranışlarımı dikkatle inceliyorum, ilgiyle ama hep dışarıda kalarak. Benliğimde iki kişi barınıyor: Bunlardan biri, kelimenin tam anlamıyla yaşıyor, öbürü ise onu yargılıyor.'' (s. 159) Peki Peçorin'in yaptıkları iyi şeyler mi? Onu suçlayabilir miyiz? Peçorin, bazen başkalarının umudundan besleniyor, bazen de başkalarını sevmeye çalışıyor; ama duyguları yok olduğu için ve çoğu insanın neyin nesi olduğunu tahmin edebildiği için, ona çok çekici gelmiyor. Öngörülebilir şeyler çekici değildir, Peçorin her şeyi öngörebiliyor, böylece hiçbir şey ona karşı ilgi oluşturmuyor, bilgi bile! Peçorin'in karşı konulamayan, totaliter ve sahip olma duygusu olan bir mizacı var; bu yüzden de hiçbir kadın (veya erkek) ona karşı koyamıyor, böylece kadınlar ona âşık oluyor, tabii Peçorin onlar uğruna hiç fedakârlık yapmadığı ve onlara karşı neredeyse hiçbir şey hissetmediği için, ortada kalıyor kadınlar; acı duyuyorlar. Peçorin onların acılarına karşılık vermek istiyor ama uğurlarına özgürlüğünü kısıtlamak, kendini onlara vermek gibi şeyler yapamayacağını kendisi de biliyor. ''Aşkım, hiç kimseye mutluluk getirmedi çünkü sevdiklerim uğruna hiçbir şeyi gözden çıkarmadım. Kendi adıma sevdim, kendi zevkim için; onların duygularını, sevecenliklerini, sevinçlerini ve kederlerini iştahla tüketerek kalbimin garip bir ihtiyacını karşıladım - hiç doymak bilmedim.'' (s. 156) Yine de bazı insanların canını bile isteye acıtıyor, acıtsa bile bir şey hissediyor! Peçorin'in bir şey hissettiği, duyumsadığı his, ''acı hissi''dir; her ne olursa olsun, o bile acıya ve başkalarının acı çekmesine katlanamaz. Yani, her ne kadar hissiz de olsa, her şeyi yutan ve doymak bilmez bir mizacı da olsa onun da bir kalbi vardır... Ne de olsa seçim hakkı olsa o da böyle bir ''kahraman'' olmayı tercih etmezdi. ''Yolu üstüne çıkan her şeyi yalayıp yutan bu doymak bilmez iştahı duyuyorum. Başkalarının acılarıyla sevinçleriyle ruhunu besleyen bir gıda olarak, kendimle ilgili olduğu sürece ilgi gösteriyorum. Sevginin beni çılgınlıklara sürüklemesi artık imkansız. Hırs, yaşadığım şartlar yüzünden bastırılmış ama başka biçimde ortaya çıkar bende çünkü bence hırs, egemenlik isteğinden başka bir şey değildir. Başka birinin acılarının ya da sevinçlerinin kaynağı olmak, gururumuzu bundan çok besleyen bir şey düşünülebilir mi? Peki mutluluk ne? Doyma noktasına ulaşmış bir gurur.'' (s. 123) Şahsen ben, Peçorin gibi bir karaktere acıyorum... Üzülüyorum ona. Böyle kısacık bir hayatta ruhu yok olmuş, kadınlara, arkadaşlarına (Werther hariç) karşı hissizleşmiş, tonlarca parası olsa da hayatta her zevki tattığı için ''tamamlanmış'' bir insana dönüşmüştür. ''Tutkularımızın her birinin, hatta aşkın bile fazla doldurulmaması gereken bir midesi vardır,'' diyor Victor Hugo. Peçorin ise her duyguyu köküne kadar tatmış, hiçbir şeyin tadı tuzu kalmamış. ''En tatlı bal bile takıldıkça bıkkınlık verir, / Aynı tat isteği, iştahı köreltir,'' diyor Shakespeare. Onun için, her şeyi ölçülü yaşamamız lazım. Hiçbir duygudan bıkmamamız, bir duyguyu düşününce iğrenmememiz lazım. Aslında Peçorin'in ruh halini, Lermontov'un
Hançer
Hançer
kitabındaki şu dizeler güzel özetliyor: ''Beklediğim hiçbir şey yok yaşamdan, Geçmişten de pişmanlık duymuyorum; Özgürlük ve huzurdur aradığım! Unutmak ve uyumak istiyorum!'' (s. 62) Ve tabii Peçorin
Yabancı
Yabancı
kitabındaki Mersault'ye benziyorsa da, Dostoyevski 'nin
Ecinniler
Ecinniler
'indeki ''Nikolay Vsevolodoviç''e de benziyor. Dostoyesvki,
Ecinniler
Ecinniler
'in son bölümünde Nikolay Vsevolodoviç için bir şey yazmış ama sanki aynı zamanda Peçorin karakteri için de yazmış: ''Bizim tip, başlı başına toplumsal bir tip (tabii bana göre): İşi gücü olmayan, avare bir Rus insanı, ama kendisi istediği için böyle değil; bütün yakınlarıyla ve onun için değerli olan her şeyle, en önemlisi de diniyle bütün bağlarını kaybettiği için bu hale düşmüş, kahrından kendini sefih bir hayata vurmuş; ama vicdan sahibi, kendini yenileyebilmek, yeniden inanmak için çaba gösteren, bu uğurda eziyet çeken, kahrolan bir insan.'' (s. 853) Nikolay Vsevolodoviç de eğlenmeyi bilen ve eğlenerek, kafayı çekerek, çılgınlaşarak ve kumar oynayarak hem kendini cezalandıran, hem de kendini aptallaştıran bir adam. Nikolay Vsevolodoviç amaçsız ve ''işsiz güçsüz'' olduğunu bilen ve bundan kaçmaya çalışan bir adamken, Peçorin bununla yüzleşmeye ve bunu yenmeye çabalıyor. ''Bilge kişi gerçekle yüzleşmekten korkmamalı,'' diyor Dostoyesvki
Ecinniler
Ecinniler
'de. Nikolay Vsevolodoviç bilge bir insan değilken, Peçorin kısmen bilge bir insan. Fakat şüphesiz, ikisi de eşsiz ve ölümsüz karakterler... Peki onlar bir ''kahraman'' mı? Acaba?.. Faydam dokunduysa ne mutlu bana, keyifli ve verimli okumalar.
Zamanımızın Bir Kahramanı
Zamanımızın Bir KahramanıMihail Yuryeviç Lermontov · Can Yayınları · 20204,467 okunma
··
981 views
Fëanor okurunun profil resmi
Yeni yılın ilk incelemesi, aynı zamanda 50. incelemem. :)
Yasemin okurunun profil resmi
Bu yaşta böyle kitapları okuyabilmeni gıptayla takip ediyorum. Kitaplara ilişkin çözümlemelerin, kitaplar arasında kurduğun bağlantılar, yazdığın şeylerde kaynak belirtmen vs. yaşının çok ilerisinde. Bu anlamda geleceğe umutla bakmamı sağlayan nadir gençlerden birisin. Zihnine ve kalemine sağlık;:)
Fëanor okurunun profil resmi
Teşekkür ederim desteğin ve değerli övgülerin için. İnsanlara olabildiğince farklı bakış açıları yansıtmaya çalışıyorum; aynı zamanda kendi hissettiklerimi de belirtmeye çalışıyorum (Bunda ne kadar başarılıyım bilmem, ne de olsa ''Ruhu anlatmak olanaklı mı?''), bunu başarabildiysem ne mutlu bana! Tekrardan teşekkür ederim, minnettarım (Ve tabii senden de daha fazla inceleme bekliyorum, senin kalemin de ayrı bir güzel). :)
1 next answer
Amine okurunun profil resmi
Kitabı bir an önce okumak için sabırsızlanıyorum (şu andan itibaren), kitaplar arasında böyle bağlar kurabilmenize çok imreniyorum. Teşekkürler... bu güzel inceleme için!! Ufak da bir tahminim var: Peçorin karakterinde kendinizden çok şeyler bulduğunuzu sezinledim. Öyle mi?:D
Fëanor okurunun profil resmi
Övgüleriniz için teşekkür ediyorum, sağ olun. :)) ''Zamanımızın Bir Kahramanı'' kitabı, şüphesiz, eşsiz bir kitaptı, çünkü Perçorin gibi bir ''ikon''u barındırıyordu. Şahsen ben, hissiz (şizoid) insanları incelemeyi çok seviyorum, çünkü biz de bu teknoloji çağında gittikçe hissizleşiyoruz. Mesela herhangi birini sevdiğinizi aklınızdan geçirin, örneğin annenizi (veya bir başkasını), annenizi sevdiğinizi düşünürken kendi kendinize ''Evet, annemi seviyorum,'' diyorsunuz. Evet, annenizi seviyorsunuz ama içinizde annenize karşı sıkı bir bağ sıkı bir sevgi olmadığını hissediyorsunuz (Tabii bu annenizi her gün gördüğünüzden kaynaklı da olabilir, ben sadece ''anne'' üzerinden örnek verdim, bu başka biri de olabilir). Ya da sevmediğiniz bir insanı düşünüyorsunuz, ona da nefretiniz kuvvetli değil. Bilmem anlatabildim mi? Gittikçe duygusuzlaşıyoruz bence ve bu kötü bir şey; oldukça rahatsız edici. Teknoloji ve başka nedenler, duygularımızı ve iç dünyamızı kötü etkiliyor. Bence teknoloji çağıyla birlikte hissiz insanlar gittikçe artacak; çünkü gittikçe aptallaşıyoruz...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.