İnsanları kötü diye yargılarken; kendi ahlaki değerlerimize, inançlarımıza, büyüme şeklimize ve yaşantımıza göre yargılıyoruz. Oysa içinde bulunduğumuz koşullar ve yaşadıklarımız, 'kötü' diye yargıladığımız ya da 'kötü' diye yargılandığımız insanlarla hiçbir zaman aynı değildir. Aynı göğe bakıp farklı iç geçiren, aynı havayı soluyup başka düşünen insanlarız. Aynı ailelerde doğmadık, aynı ebeveynler tarafından büyütülmedik. Aynı insanları sevmedik, aynı hayalleri kurmadığımız gibi, aynı hayal kırıklıkları da yaşamadık. Yani hayat; iyi olarak dünyaya gelen insanların iyi kalmasına müsaade etmediği gibi, yargılarımız da kötülerin sonradan iyi olmasına izin vermiyor. Istrati'nin öyküsü yaşama dair birçok soruyu bize sordururken, cevapları yine kendi içimizde bulmamızı sağlıyor.
Bazı kitapların canı var. Panait Istrati'nin "Kodin" adlı novellası da bu canı olan kitaplardan. Özellikle okuma zevkimin solmaya başladığı şu günlerde yeni bir yazar ile tanışmak, bana can verdi ve yeni bir soluk getirdi diyebilirim.
Panait Istrati'nin Kodin'i, çocukluğunda anne babası tarafından dövülen, çirkin olduğu için herkes tarafından alay edilen, dışlanan, sevilmeyen ve büyüdükten sonra kendisine yapılanların intikamını alan kötü bir adam ile bir çocuğun dostluk hikayesini anlatıyor. Her ne kadar konu itibariyle basit gibi görünse de kitap daha ilk cümleden itibaren okurda merak uyandırıp içine çekiyor.
"Dimi Dayı'yla ailesinin yaşamı, dış görünüşüyle özgürlüğe benzeyen gizli bir kölelikten başka bir şey değildi." ( Sayfa 7)
Kitap böyle vurucu bir cümle ile başlıyor, ki bana göre kitapların ilk cümleleri okuyucu ile kitap arasındaki temelin sağlam atılmasını sağlayan ilk etkenlerden birisi. Aynı şekilde Yabancı'nın ve Açlık kitabının giriş cümleleri de bende böyle bir etki yapmıştı.
"Annem bugün ölmüş, belki de dün. Tam hatırlamıyorum." (Camus'nün Yabancı kitabının giriş cümlesi.)
"Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir Kristina’da aç acına sürttüğüm günlerdi.” ( Hamsun'un Açlık kitabının giriş cümlesi.)
İnsanlar kötü olarak mı doğar, yoksa sonradan mı kötü olur? Kitapta cevaplanması istenen en temel soru buydu bence.
"Ayrıca, yavrucak, hem anası hem babası, hem de mahalle halkı tarafından Allah'ın günü çirkinliğini yüzüne vurdukları için acı çekiyordu. Evet, çirkin mi çirkin bir oğlandı. Gayda gibi şişkin, maymun suratına benzeyen bir kafası vardı, ama hey ulu Tanrım, onun kusuru muydu bu!... Sabahtan akşama dalga geçiyorlardı zavallıyla. Kötü sonuçlar verir böylesi: sonunda o da kötü olup çıktı." ( Sayfa 51)
Kitabımızın kahramanı alışagelmis kahramanlardan farklı olan kötü bir karakter, yani bir antikahraman. Tabii kitabın bir diğer kahramanı yazarın diğer kitaplarının da kahramanı olan küçük Adrien.
Hikayedeki küçük çocuk Adrien ile yazarımız Istrati'nin pekçok benzer yönü var. Yani kitap, Istrati'nin kendi öz yaşamından izler taşıyor. Kitabı daha iyi anlayabilmek için yazarın ilginç ve trajik yaşamının bilinmesi gerekiyor. Öyle ki yazarın başına gelen iki olay onun yazar olmasında ve eserlerinde işlediği konularda önemli bir yere sahip.
Panait Istrati, Rumen bir anne ve Yunanlı bir tüccarın evlilik dışı oğlu olarak dünyaya gelir. Babasını hiç görmemiş. Annesi çamaşırcılık yaparak geçimini sağlıyor.Yoksulluk içinde geçen bir yaşam. Bu bilgiler kitaptaki Adrian ile birebir örtüşüyor. Gelelim Istrati'nin hayatını etkileyen o iki olaya:
Birincisi yakın arkadaşının ölümü, ikincisi ise yazarın intihar girişimi. Kitaplarında işlediği arkadaşlık ve dostluk sevgisi temaların sebebi bu hüzünlü hatıralardan kalma. Hayatını değiştiren, daha doğrusu yazar olmasını sağlayan ikinci gelişme ise yazarın intihar girişimi. Annesinin ölümünden sonra yalnızlık bunalımına giren Panait Istrati ustura ile intihar etmeye çalışır. Tabii intihar girişimi başarısızlıkla sonuçlanır. İntihar girişiminin ardından yaralı bir şekilde hastaneye kaldırılır. Cebinde, Nobel ödüllü Fransız yazar Romain Rolland'a yazılmış olan bir mektup çıkar. Mektup bir şekilde Rolland'a ulaştırılır. Bundan sonra Istrati'nin yazarlık yolunda önü açılır ve Rolland sayesinde kitapları basılır.
Ayrıca yazar Rumen olmasına rağmen bütün kitaplarını Fransızca yazmış. Fransızca'yı ise küçükken bulduğu bir sözlük sayesinde ögrenmiş.
Yazarın doğup yaşadığı yer, Osmanlı'nın eski toprakları olduğu için kitapta Türk adı da bolca geçmekte.
Özetle kitap, yaşamın kendisini kötü yaptığı bir adamla, onun içindeki iyilikleri gören bir çocuğun hüzünlü dostluğunu anlatır.