22 yaşında bir insanı günümüz yaşıtlarına göre kıyasladığımızda ağzı açık bırakacak ama kendi içinde yaşına uygun bir ölçüde olduğuna inandığım bir kitabı ele almıştır. bir camus, değil 22 ,18 yaşında bile bunları dile getirebilirdi herhalde diye düşündürmüştür, o yüzden bu yaş değerlendirmesini akranlarında değil camus'nun içinde yapmak lazım gelir.
diğer kitaplarına zemin hazırlığının ruhunu hissettim mi? fazlasıyla. camus'nun kendini ilanı da diyebiliriz belki bu baş ve ilk yapıta. kekremsi bir umursamazlığın temelini bu kitapta işte tam da şu paragrafta yansıtmıştı; ''...kahramanlarımın 'büroda geçirdiğim saatler olmasaydı, halim ne olurdu?’ ya da ‘karım öldü, ama, bereket versin ki, tamamlanacak bir sürü evrak var yarına,’ diye konuşacakları romanlar yazmak gelir hep içimden.”
toyluğunu sadece ve sadece dikkatle okuduğum zaman dilimlerinde kendini hunharca aktarma dürtüsünde hissettim. dolmuştu da tüm güzel kelimeler bir araya gelmişti sanki. aslında bu noktada da camus karakteri dökülüyordu sokaklarımıza. yine bir uçlarda yaşama, yine bir benim grim yok edası hakimdi. ''yaşama umutsuzluğu yoksa, yaşama aşkı da yoktur.'' cümlesi ve daha bu tarzdaki onlarca cümle ile siyah ve beyazı gri yapmadan yansıtmıştı, bu devrim midir? bir başkaldırı olduğu kesin. sizi soktuğu yahut zaten orada olduğunuzu hissettirdiği bataklıktan çok küçük nüanslarla çıkarmasını yine bu zıt ruh haliyle bilmiştir.
peki kimler mi okumalıdır? nüansları yakalamak isteyenler, karamsarlık çukuruna girince o çamurlardan merdiven yapabilecekler.