Gönderi

320 syf.
6/10 puan verdi
·
Read in 53 days
Algı Yönetimi ve Manipülasyona Karşı Direnme
Not: Bu yazıyı kitabın yalnızca son bölümünden yola çıkarak yazdım ama içinde kitabın diğer bölümlerine de dair bir çok şey bulabileceğinize inanıyorum. Kitap boyunca bahsedilen algı yönetimi ve manipülasyon tanıdık adıyla kandırma aslında ilk insanın yaratılışına dayanıyor. Günümüzdeki ilerleyen teknoloji, ilim, bilim, artan sanayi ürünleri manipülasyon için daha elverişli bir ortam oluştursa da bunun insanlığın ilk zamanlarına - Hz. Adem ve şeytan kıssasına - dayanması bize insanın olduğu her yerde şartlar ne olursa olsun kandırmanın olabileceğini gösteriyor. Ve bu kandırmanın da bazı ortak özelliklere sahip olduğuna. Kitapta bu özelliklerden uzunca bahsediliyor ama bunu ikiye indigemem gerekirse bence bu iki özellik yalancının tatlı dilli olması ve kandıracağı kişiyi her zaman çok iyi tanımasıdır. Ama tabiki bu, insanın bu şartların sağlandığı her durumda kandırılacağı anlamına gelmiyor. İşte bu bölümde kitapta bahsi geçen üç gruptan biri olan kandırılan grubuna dahil olmaktan nasıl sakınabileceğimiz üzerinde duruluyor. 1. Yön Bilinci ve Asıl Düşmanın Farkında Olmak Bence yön bilinci burdaki en önemli husus. Mesela yolda olan bir kişiyi düşünelim. Ama bu kişi kendisine bir istikamet belirlememiş, nereye varmak istediğine dair bir karar vermemiş. Bunun sonucunda doğal olarak bu yolculuk anlamsızlaşır ve ne kadar anlamsız ve amaçsız olursa o kadar dış yönlendirmelere açık hale gelir. Bu hayatımız için de böyledir. Manevi yolculuğumuz için de bu böyledir. Bazen sadece sürü psikolojisi ile ya da nefsani arzularımızı tatmin etmek için kendimize yön verir ve bazı yollara başvururuz. Bazen bir şeyin yanlış olduğunu biliriz, bundan eminizdir ama yine de kendimizi bu yanlışı yapmaktan alıkoyamayız. Tabi burada şeytanın doğru yolumuzun üstüne oturması ve onun bu konudaki maharetini göz ardı edemeyiz ama burda işin büyüğü insana düşüyor. Geçenlerde Nouman Ali Khan'ın çok güzel bir yazısına rastladım. Şeytanın biz istemedikten sonra kalbimizin içine giremeyeceğinden bahsediyordu. Yani ipler bizim elimizde ve sunabileceğimiz hiç bir mazeretimiz yok! Kalbimizin içine şeytanı almayacağız ki onun kandırmasından veya çirkini güzel göstermesinden sakınabilelim. Şeytanın bir diğer özelliğinin de korkuyla iş yaptırmak olduğunu görüyoruz ayetlerde. Çünkü Allah diyor ki: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur." (Bakara 268). Tabi bu özellikle infakla ilgili inmiş bir ayet ama korkutmanın algı yönetimi sürecinde nasıl kullanıldığının bir çok örneğini günümüzde görüyoruz. Mesela kitabın önceki bölümlerinde uzunca bahsedilen LGBT konusu. İnsanlar bunu artık bir seçim özgürlüğü olarak kabul etmiş durumda. Daha doğrusu bu böyle kabul ettirildi. Çünkü kabul etmeyenleri geri kafalı, ayrımcılık yapan, insanlara ve seçimlerine saygısı olmayan kişiler gibi göstermekle korkuttular. Bunun için homofobi terimini ortaya attılar ve insanları bu şekilde damgaladılar. Diğer bir korkuyla iş yaptıran kimse de kınayıcı kimsedir. Kitapta yazar, kınamanın aslında modern psikolojik baskı yöntemlerinin en etkililerinden biri olduğunu söylüyor. Kur'an'da da Allah alçak gönüllü ve onurlu bir toplumdan bahsederken "hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar." (Maide 54) diyor. Aslında bu Müslümanı cesaretlendirecek çok güzel bir ayet. O ne der, bu ne der diye düşünmeden ve Allah'tan başka kimseden korkmadan doğru olan şeyi yapmak konusunda insanı cesaretlendiriyor. Ve aslında bu da manipülasyon yöntemlerinden biri olan çoğunluğa bakarak karar verme dürtüsünü baskılamış oluyor. "Modern dünya düşünen, okuyan ve sorgulayan değil; izleyen bir kuşak var etmiştir. Görsel kültür, her şeyin izlenerek öğrenilebileceği gibi bir algı oluşturmuştur." (sf. 292) Gerçekten bu çok güzel bir tesbit. Mesela kendimde şunu farkediyorum. Bir şeyi araştıracağım zaman önce youtubedan bakıyorum. Artık okumaya bile tahammülümüz yok! Her şeye en kısa sürede ulaşmak, en kısa sürede öğrenmek istiyoruz. Garip bir şekilde çok aceleciyiz sanki hiç vaktimiz yokmuş gibi. Ama boşa harcadığımız zamanın haddi hesabı yok! Yani kendi adıma söylüyorum. :) Ve aslında bu da bizi manipülasyona daha açık hale getiriyor. Çoğu kişi haberi kendisine en çabuk ulaştıran kaynağı daha güvenilir kabul ediyor. Aslında dili ile bunu söylemiyor ama o ilk kaynaktan aldığı bilgiyi koşulsuz kabul ederek, davranışlarını ve söylemlerini buna göre belirleyerek bunu göstermiş oluyor. Tüm bu gelişmeler, kolaylıklar, bize çabucak ulaşan haberler, sunulan ürünler bizim eleştirel düşünme becerimizi de baltalıyor. Yani içten içe hep şuna maruz kalıyoruz: Senin hiçbir şey düşünmene gerek yok, hiçbir şeyi kafana takmana gerek yok. Biz senin yerine yaparız, biz senin yerine düşünürüz. Biz senin yerine seçeriz. İşin sonu buraya geliyor aslında. Ve bize de algı yönetmenlerinin ve manipülatörlerin yönettiği bir dünya kalıyor. Aslında burda görmemiz gereken nokta eleştirel düşünmenin gereksiz olduğuna bizi inandırmaya çalışmaları. Yoksa bazı insanlarda bu yeteneğin olup bazılarında olmaması değil. Yani bunu üstün bir yetenek olarak algılamamak gerekiyor bence. Önemli olan bu yeteneğimizin - herkeste olan bu yeteneğin- farkında olmak ve bunun bize yaşanabilir ve insanca bir hayat sunacağını bilmek. Kitapta da zaten "eleştirel düşünebilmek için öncelikle eleştirel düşünmeyi istemek gerekir." (sf. 298) diyor. Yani aslında çoğumuz bu yetenekten yoksun değil sadece bunu istemiyor. Birçoğumuz kendisinin önüne konulanla yetinmek istiyor hem de en atıl biçimde: yalnızca izleyerek! Fahrenheit 451'deki kadın karakter gibi üç duvarı televizyonla kaplı bir oturma odasında yaşıyoruz ve hala dördüncü duvara da televizyon almayı düşünüyoruz..!
Algı Yönetimi ve Manipülasyon
Algı Yönetimi ve ManipülasyonMücahit Gültekin · Pınar Yayınları · 20161,610 okunma
·
91 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.