Gönderi

168 syf.
8/10 puan verdi
Edebiyat söz konusu olduğunda pek bilgili olduğum söylenemez. Basit bir okuyucuyum sadece... Detaylı inceleme yapabilecek yeterlilikte görmüyorum kendimi. O yüzden bu inceleme, daha çok, kısa bir yorum niteliğinde olacak. Bilgisizliğime rağmen neden yorum yapma ihtiyacı duyduğumsa belirsiz diyebilirim. Tam olarak açıklayamıyorum ama bir şeyler söylemezsem kendimi eksik ya da kötü hissedeceğim sanki... Normalde bana göre şiirin de şiir kitaplarının da kısa olanı makbul, uzun paragrafları ise sıkıcıdır. Bu kitap da uzun paragraflar halinde, dolayısıyla sıkıcı olması gerekirdi. Bir yanım gerçekten de böyle olduğu hissine kapılıyor. Ama neden diğer yanım daha baskın gelip bu kitabın sıkıcılıktan öte harika bir yanı olduğunu söylüyor? Belki de bilgisizliğimdir, hislerimin sebebini açıklayamayışımın nedeni... Ama bu uzun paragraflarda, hatta kimi zaman çoğu satırın da çok ufak değişikliklerle aynı şeyleri söylediği satırlarda başka bir hava var... İşte aynı ve uzun şeyleri okuyup yine de okumaya devam edebilmeme şaştığım için bir şeyler söyleme gereği duydum. Sanırım kitabın büyüleyen tarafı; basit, sade, sıradan denebilecek şeylerden uzun uzun bahsetmesine rağmen, o şeyleri çok güzel bir şekilde betimleyebilmesidir... Hatta satırlarında bahsettiği şeylerden daha fazlasını da bulabiliyorsunuz. Mesela çağın hızlı ilerlemesinin (!) bir güvercinde yarattığı yurtsuzluğu (s. 41); insanın yaratıcılığının ortaya çıkardığı yıkıcılığın karpuz fidelerinde yarattığı umutsuzluğu (s. 45); "o gemi bir gün gelecek" sözünde, gemiyle gelecek olan vardır ya hani... İşte bir vapur betimlemesi üzerinden özlemi, yalnızlığı, beklentilerden duyulan utancı buldurur size (s. 157). Mesela Hasan Ali Toptaş'ı okuduğumda böyle hissetmemiş, dolayısıyla pek etkilenmemiştim. 3 ya da 4 yıldız verecekken, "belki de ben anlamamışımdır, haksızlık olmasın" diyerek 6 yıldız vermiştim... Çünkü ilginç, mistik sözcükler dizilimi olduğunu düşünmüştüm. Yani okuduktan sonra durup şöyle bir geri çekilip düşündüğümde zihnimde neredeyse hiç bir şeyin canlanamadığını düşünmüştüm. Hatta daha sonra denk geldiğim bir yazıda da benzer eleştirileri görünce, sanırım o kadar da haksız değilmişim diye düşündüm ama yine de puanı değiştirmedim. Merak eden, "Mistisizmin ve akıldışılığın yüceltilmesi: Hasan Ali Toptaş" diye aratırsa bu yazıyı bulabilir. (linkini yoruma da bırakacağım). Belki haklıyımdır ya da yine de ben anlamıyorumdur kim bilir? Oysa Toptaş'ın aksine Aruoba'da her şey akıp gidiyor, ister hızlı ister yavaş okuyun, satırlar akıp giderken içinde kaybolmuyor ya da boğulmuyorsunuz... Bence bu da büyük bir başarı. (Sonuçta benim gibi bilgisiz birinde bile "hayranlık" uyandırabilmesi azımsanmayacak bir yetenek gerektirmez mi?). İşte buradaki "hayranlık" konusunda bahsetmek istediğim şeyler var... Bu hayranlık bir coşkunluk hali gibi adeta... Ya uzun paragrafların yanında kısa ve öz satırlara da rastlıyorsunuz; Daha yeni bir paragrafın, şahane bir betimlemesinin ardından son sözüyle sizi coşturuyor sanki... (s. 52) Ya da bir paragrafı bin parçaya bölüp hepsi kocaman bir paragrafmış hissine kapılıyorsunuz... (s. 159, 161). İnanır mısınız; bazı satırlarda, göğsümün helyumla doldurulmuş gibi havaya yükseldiğini ve uçacağımı sandığımı hissettim. Bazı yazarların bazı satırları, bende böyle duygular uyandırırlar bazen... Durup o satırlara bakarak kendi kendime, "çok iyi değil mi?" diye sorarım gülümseyerek... Belki Toptaş gibi belki ondan farklı olarak Aruoba hakkında da yanılıyorumdur, kim bilir? Ama ben hissettiklerimi becerebildiğim kadarıyla anlatmak istedim. Belki siz de böyle hissedersiniz diye, sırf bunun için istedim... Keyifli Okumalar...
Tümceler
TümcelerOruç Aruoba · Metis Yayıncılık · 2018974 okunma
·
314 views
Duygu okurunun profil resmi
Aruoba okurken benim de çoğu zaman hissettiğim şey 'çok iyi değil mi yaa' oluyor :) Cümleler sanki büyük bi incelikle düşünülüp kurulmuş ama aynı zamanda da doğal bir akışla bir nefeste oluşmuş gibi :) İyi okumalar..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.