Gönderi

1724 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 28 days
Hayatımda Okuduğum En iyi Kitap
Spoiler olmayan kısım Sefilleri ilk elime aldığımda dili çok ağır gibi bir ön yargıya kapılmıştım. Aslında amacım kitabı 1 ayda bitirmekti o düşünceyle okumaya başladım ve 1 aydan kısa bir sürede bitti. Okuduktan sonra uzun bir süre kitap elime alamadım aldığım her kitap Sefiller'e haksızlık ediyormuşum gibi hissettiriyor. Yazarın dili asla ağır değil ancak kitap Fransa'nın da tarihini anlattığı için oldukça fazla Fransızca kelimeler var bunların açıklamaları da dipnotta belirtilmiş. Kitapta en çok hoşuma giden karakter sayılarının fazlalığı oldu. Her karakteri okurken, tanırken öyle bir havaya kapılıyorsunuz ki bir anda hepsi sizin en yanınızdaki kişiler haline dönüşüyor. Paris'in sokaklarında, manastırlarında, kötülüğün olduğu her yerde, hapishanede, hastanede, savaşta ve aklıma gelmeyen bir çok mekanda olmak beni çok etkiledi. Victor Hugo'nun Fransız Devriminin içinde yer alması sayesinde Fransız Devrimi ve Cumhuriyetçilerin hareketleri kitapta mükemmel anlatılmış. Bir yandan da bu olaylar içinde her kahramanın sefil olan hayatını okuyoruz. Kitaptaki bütün kahramanlar sefil mi? Hayır, değil tabii ki. Sefil olan kahramanlar daha içten, daha samimi ve daha çok kitaba bağlayan kişiler. Okurken bir yazar bunları nasıl yazabilir nasıl bir kafa diye düşündüm. 19 yaşında olan kızı ölünce çok üzülmüş hatta bence kitaptaki Cosette karakterine gösterilen babacan tavrı, kendi kızının yerine koyarak yaptı. Öyle bir betimleme ki kitapta bir an siz kendinizi Cosette'nin babası gibi hissediyorsunuz. Kitapta genel olarak ölene kadar kürek mahkumu olan bir adamın hayatını okuyorsunuz. Bir yandan da Fransa'nın tarihini, arka planlarını, göz önünde olmayıp herkesin tanıdıklarını, diktatörleri, isyancıları, savunucuları, yiğitleri, korkakları, masumları ve gerçekten iyi kalpli olan insanları okuyorsunuz. Spoiler olan kısım (En sevdiğim) Jean Valjein isimli bir adam ailesinin karnını doyurmak için bir ekmek çalar ve yakalanır. Bunun sonucunda bir kaç senelik kürek mahkumu cezasına çarptırılır. Bir gün hapisten kaçar -o zamanlar hapisten kaçmak çok normal gibi geldi- ancak tekrar yakalanır ve ölene kadar kürek mahkumluğuna çarptırılır. Sonra tekrar kaçar. Ancak yatıp çıkan mahkumlarının kimlikleri yeşil renk olduğu için bir türlü halk arasına karışamaz. Herkes ondan korkar, yüzüne tükürür, ona iğrenerek bakarlar. Kendine kalacak bir yer bulamayan Jean Valjean'a bir piskopos kapısını açar. Bu adam o kadar iyidir ki Jean Valjean çok şaşırır. Gece herkes uyarken piskoposun altın şamdanlarını kaçıp gider. Onu tanıyan halk polise haber verir. Piskopos polise şamdanları kendisinin verdiğini söyler. Bu olaydan sonra Jean Valjean'nın hayatı değişir. Artık parası vardır ne yapacak nerede yaşayacak bilmiyor, kimsesi de yok. Bir gün bir başka kasabada çok sevilen Mösyö Madeleine isimli bir adam vardır. Bütün kasaba halkı onu çok sever, peygamber imajı içerler. Bu adam kasabanın başkanı olur. Sadece yaşadığı yerde refahı arttırmaz. Tüm Paris'in refaha kavuşmasını sağlar. Sonra öğreniriz ki bu kişi Jean Valjean! Kılık değiştirmiş (tüyler diken diken). Bir de hiç sevmediğimiz aşırı diktatör olan polis Javert var tabii bu başkanın Jean Valjean olduğunu düşünür. Çünkü bir gün yük arabasının altında kalan birini kurtarmıştı. Bu güce sahip olan sadece bir kürek mahkumu olabilirdi. Ah bir Fantine karakterimiz var ki onun durumu daha vahim. Doğurduğu çocuğu kimse bilmediği için yaşadığı yere götüremez ve bir aileye verir. Aile para karşılığında kıza bakacağını söyler. Ancak paragöz olan bu aile Thenardier'lardır. Ah onları tanıyan biri nasıl çocuğunu emanet edebilir ki. Tüm bunlardan habersiz olan Fantine ailenin istediği he parayı gönderir. En son parası kalmayınca fuhuş batağına düşen kadın, parayla dişini satınca hayat onun için berbat bir hale döner. Ön dişini kızının ilaç paraları için satmıştır! Ancak Thenardier ailesi ona yalan söylemekte ve kızını evde hizmetçi olarak çalıştırmaktadır! Bu kızın ismi Cosette.. Neyse buraları kesiyorum. Fantine ölür ve Jean Valjean kızı gidip bu ailenin elinde zorla alır. Böylece Cosette onun kızı olur. Ha söylemeyi unuttum. Jean Valjean gider teslim olur. Ancak yine kaçar. Marius isimli karakterimizin babası Waterloo savaşında ölmüş bir öksüzdür. Dedesi de siyasi görüşlerinden dolayı babasıyla onu hiç görüştürmemiş. Bu arada Marius'a babası, Thenardier'ın onun hayatını kurtardığını ve ona borçlu olduklarına dair mektup verir. Kitapta ne konuda hayatını kurtardığı ve böyle bir adama borçlu olmak dünyanın en kötü şeyi olacağı kesindir. Neyse Jean Valjen Paris sokaklarındayken Javert'in onu farkettiğini öğrenir ve Cosetteyle kaçmaya başlarlar. Sonra kapana kısılırlar tek çare düz duvara tırmanmaktır. Evet Jean Valjean'ın düz duvara tırmanmak gibi bir yeteneği vardır. Bu sayede kurtulurlar. Jean Valjean korkunç ritüelleri olan Manastıra gelmiştir. Burada eskiden kasabada başkanken tanıdığı biri vardır. Onu kardeşim diyerek manastırda çalışmaya alır. Bunun için Jean Valjean toprağın altına girmiştir. Ölü numarası yapayım derken bayılmıştır sefil yüce adam. Velhasıl, Marius tüm bu olanlar arasında 15 yaşına gelmiş olan Cosetteye aşık olur (aralarında 4-5 yaş vardı). Kimseye güvenmeyen Jean Valjean oradan taşınır. Ah Marius onu göremediği için o kadar üzülür ki. Babasının vasiyetini de yerine getirmek ister. Yan odasında şansa bak ki Thenardier ailesi yaşamaktadır. Onun kızlarından biri kitabın ilerleyen sayfalarında öğreniyoruz ki Marius'a aşık ve onu öldürecek olan silahın üzerine elini koyar. Vay canına. Her neyse bu pislik insanlar Jean Valjean'ı tanırlar ona evlerinde bir komplo hazırlar. Marius tüm bunların farkındadır. Sevdiği kızın babasına yardım etmek ister. Sonra polisler gelin falan her şey son bulacakken Jean Valjean camdan kaçar. O gün işte bu lanet olası aile tutuklanır. Cosette'nin nerede olduğunu bilmeyen Marius çok ama çok üzgündür. Bir gün nerede olduğunu öğrenir. Buluşurlar deli gibi bir aşk! İkisi de birbirlerini uğurlarında öleceklermiş gibi çok sevmektedir. Marius gider dedesine evlenmek için izin ister. Dedesi istemez. Cosette'de de babasının İngiltere'ye gitmek istediğini söyler. Çok üzülen Marius ayrılma kararı verir. Benim param da yok dedemin de izni yok der ve Fransız Devrimine katılır. İsyancıların hepsi ölür ki bu arada bunlar Mariusun arkadaşlarıydı. Ah en çok sevdiğim karakterlerden biri de bücür Gavroche... Kendi Thenardier'ın oğlu ama babası ona hiç sahip çıkmadı o da isyancıların arasında ve deli gibi savaşma arzusu iyi kalpli bir çocuk. Ölüyor:. :( Neyse savaştan bir tek Marius kurtuluyor ama deli deşik bir halde onu kurtaran ise Jean Valjean. Kızının bu adamı çok sevdiğini öğrenen Jean Valjean, parisin alt katmanlarında lağımlar arasında bu adamı sırtında taşıyarak kurtarır. Ah ne acı, ne güç Jean Valjean o sıralar 55-60 yaşında olması lazım. Vasiyeti ölüsünün dedesinin evine götürülmesidir. Sonra lağımdan çıkamayacaklarını anladığı sırada demir parmaklıkla o pislik Thenardier vardır. Jean Valjeni tanımaz Mariusu da öldürdüğü zengin biri sanar ve parayı bölüşelim der. Haydaaa sonra kapıyı bu adam açar. Sonra bir çıkar ki Javert.... Aaa bu arada isyancılar Javert'i öldürecekken silah Jean Valjeanın elindeyken onu serbest bırakır ev adresini söyler beni alırsın oradan der. Karşısında Javerti görünce ürken Jean der ki şu an sırası değil bu adamı evine götürelim. Sonra birlikte götürüler. Jean beni eve götürür müsün der. Onu evine bırakan Javert, geri döner ve onu tutuklamaz. Mesleğine yaptığı bu hiç etik olmayan davranıştan dolayı düşünür kendini bitirir. O beni neden o gün öldürmedi der. Bu düşüncelerle polis merkezine gider ve üstlerine bir mektup yazar. Mektubun detayları da oldukça düşündürücüydü. Şu ana kadar sustuğu adaletsiz tüm hareketlere karşı çıkmaktadır. Hatta mahkumların yanında yemek yapan ve servis yapan kişinin kadın olması, bunun o kadın için ne kadar rahatsızlık veren bir durum olduğunu da söyler. Bunu yollayıp intihar eder boğazdan aşağıya atlar. İyileşen Marius, Cosetteyle evlenir. Yalnız kalma korkusundan ve Cosette'den mahrum kalma korkusundan olan Jean Valjean başta hiç istemese de kızın mutlu olması için izin verir. Bu arada Cosette babasının kürek mahkumu ve farklı bir ismi sahip olduğunu bilmez. Evlilik cüzdanlarına imza atmamak için parmağı yaralı numarası yapan Jean, bir gün dayanamaz ve Marius'a kimliğini açıklar. Marius bu durumda sormadan etmeden onun Javert'i öldürenin o olduğunu ve başkanlık yaparak kazandığı paranın çalıntı olduğunu düşünür. Marius Cosette'nin onunla görüşmesini istemez. Jean Valjean da buna hak verir ben kimim ki zaten der. Evine kapanır. Bu arada aklıma geldi önceden Cosette babasına berbere gitsene demişti. Babası da ona bana Veteneriner çağır demişti. Kendini bu kadar değersiz görüyor işte Jean Valjean. Neyse evinde üzüntüden hiçbir yiyemez içemez olmuştur. Cosette de deli gibi aşkından artık o çok sevdiği babası aklına gelmez. Ara sıra gelir Marius'a söyler o da yurtdışına çıkmış der. Bir gün Marius'tan para koparmak içingelen Thenardier, Jean Valjean'ın Javert'in öldürmediğini -ki bunu iyilik olsun diye söylemez, Marius öyle diyince yoo Javert intihar etti der- onun aslında suçsuz olduğunu söyler. Hatta Jean Valjean birini öldürmek istedi lağımda onu gördüm arkasında biri vardı der. Bunu duyan Marius'un başından kaynar sular dökülür. Aylarca onu kimin kurtardığını bulmaya çalışmış ancak bulamamıştı. Jean Valjean da hiç söyler mi? Yaptığı hiçbir yardımı, parayı ve ihtiyacı söyleyemeyen adam. Bunun üzerine Marius Cosette'yle hemen Jean Valjean'nın yanına gider. Çok mutlu olan Jean artık ölüme oldukça yakındır. Ah ne hüzünlü sahneydi burası. Konuşurlar her şeyi anlatır Jean Valjean ve ölüme kollarını açar. Jean Valjean ölmeden önce Cosette ve Marius'a şunları söyler: " Çocuklarım etrafınızda leylaklar ve bülbüller olsun, yaşamınız güneşin altındaki bir çimenliğe benzesin, gökyüzünün tüm ışıltıları ruhunuza dolsun ve şimdi artık hiçbir şeye yaramayan biri olarak öldüğüme göre her şey yoluna girecek." Jean Valjean'ın mezarı Pere-Lachaise Mezarlığında, kimsenin mezarlığının yakınlarındadır. Issız her şeyden uzak bir köşede yer almaktadır. Zamanla yosunlarla, küfle ve kuş dışkılarıyla kaplanmıştır. Üzerinde ismi yazılı değildir. Çok hüzünlü bir sonla bitti ya resmen mutlu sonla bitmedi. O kadar ağladım ki kesinlikle bu eseri herkes okumalı. Buraya kadar kimsenin okuyacağını sanmıyorum ama elbet bu kadar detaylı bu romanı hatırlayamayacağım burada kalsın belki bir gün okumak isterim. Çünkü hiç unutmak istemediğim bir eser.
Sefiller (2 Cilt Takım)
Sefiller (2 Cilt Takım)Victor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202488.1k okunma
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.