Gönderi

256 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu...
İçimizdeki Şeytan şimdiye kadar okuduğum Sabahattin Ali romanlarının en güzeliydi diyebilirim. Bir edebiyatçı olarak eğer bana bir yargı belirtme hakkı verilseydi Sabahattin Ali'nin bu kitabı hakkında kesinlikle ''en yetkin eseridir'' diyebilirdim. Sıradan bir aşk romanından çok daha ötesidir bu eser. Toplumcu gerçekçi bir yazar "varoluşçu edebiyatı" alarak ancak bu kadar güzel harmanlayıp eserine yansıtabilirdi. Çakma aydınları muazzam bir edebi üslupla yerin dibine sokmuştur Sabahattin Ali bu kitapta. Ve günümüzün kitabıdır şöyle ki; aynı karakterleri günümüz Türkiye'sine koy zerre sırıtmaz. Aynı müptezellik ve boş teneke olma durumu Cihangir solcusu diye tabir ettiğimiz güruhta fazlasıyla mevcuttur. Bu sebep ile 'İçimizdeki Şeytan' zamanını aşıp ileriyi gören bir eser olmuştur. Kitap karakter oluşumu açısından da çok başarılı. Bir sürü farklı kişiliği içinde barındırıyor ve siz mutlaka içlerinden birinde kendinizi buluyorsunuz ve böylece eseri daha çok özümsüyorsunuz. Yirmi birinci asrın kaçınılmaz gerçeğidir zaten bireyselliği içselleştirmek. Hepimiz biraz Ömer, biraz Bedri, biraz Nihat, biraz da Macide olmuşuzdur bu hayatta. Karakterleri irdelemek gerekirse (Spoiler içerebilir); Kitabın kahramanı Ömer özünde kalbi temiz, içinde hiçbir kötülük barındırmayan, kitabın diğer ana kahramanı Macide’ye ilk görüşte âşık olan, genç yüreğinde ve ruhunda yaşadığı çalkantılara, çelişkilere ve çıkmazlara Macide’ye olan aşkı sayesinde direnen, hepimizin aşina olduğu kişiliklerden biri. Diğer yandan aynı Ömer kimseye hayır diyemeyen, karşısına çıkan her esintinin peşi sıra sürüklenen, bu özelliğinden dolayı bile bile yanlışların peşinde sürüklenen biri aynı zamanda. Karakteri tam olarak gelişmemiş bir yeni yetme, hisleri ve kararları anlık bir çömez aslında Ömer içinde bulunduğu dünyanın çömezi. Ömer'e tam bir tutunamayan demek yanlış olmaz. Bu noktada Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı ile ciddi benzerlikler gördüm eserde. Bu eseri okuduktan sonra Oğuz Atay'ın ciddi bir Sabahattin Ali okuru olduğunu düşündüm. Doğrudur yanlıştır bilemiyorum ama bende yarattığı intiba bu şekilde oldu. Ömer'in kendi iç dünyasındaki savaşı, duygusal çöküşleri, kendini acımadan eleştirmesi, hatalarını görüp onları düzelteceğine dair kendi kendine söz verip bir gün sonra yine eski vurdumduymaz Ömer olması bana Turgut Özben ve Selim Işık'ı hatırlattı. Okuyucu olarak Ömer’in acizliğine, tembelliğine, iradesini kullanamamasına kızıyor, tahammül edemiyorsunuz. Kitap boyunca her bölümde bir umutla Ömer’in içindeki iyiliğin ve doğruluğun kontrolü ele geçirmesini bekliyoruz. Macide gibi, Macide ile birlikte. Ama her seferinde Ömer bizi ve Macide’yi hayal kırıklığına uğratıyor: “İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.” Fakat şunu da belirtmeden geçmemek gerekir ki bir şekilde bir yerde Ömer ile empati kurmadan da edemiyorsunuz. Kitabın güzelliği de burada işte her karakterde kendinden bir şeyler bulmak. Kötülüklerin peşinden koşup koşup şeytana bok atmak, kendimizi mağdur göstermekten keyif almak, heder ettiğimiz hayatımızı alacalı bulacalı kağıtlara sarmaya çalışmak ama o boşluk hissinden kaçamamak... Okuyucunun gündelik hayatında da izdüşümü olan şeyleri Ömer'in hareketlerinde görüyoruz. Ömer'i sırf saçmalamaları ile değil iç hesaplaşmalarından da tanıyoruz, kendimize çok yakın buluyoruz. Böylece Macide'ye de "ah vah neler çektin" diyemiyoruz. Macide'nin, Ömer'e duyduğu şefkatin sebebini anlıyoruz. Ömer'in görüldüğü kadar şuursuz bir hödük olmadığını da kitabın sonlarında anlıyoruz zaten. Başına gelenler için "beni bu hale siz getirdiniz" yaklaşımından ziyade hep kendini, şeytan da olsa kendi içindekini suçlayan Ömer, kendini başta Macide olmak üzere herkesten uzaklaştırmaya karar veriyor, sessizce yoluna gidiyor. Macide ise roman boyunca süren kocaman suskunluğu, sağlam iradesi, sabrı ve sadakati ile Ömer’i kendi ilişkilerinde olduğu kadar roman kurgusunda da dengeleyen, Ömer’in temsil ettiği toplumsal kusurların karşısındaki yıkılmaz insani değerlerin temsilciliğini yapan bir denge unsuru. Sabahattin Ali, Macide karakteri ile kadının toplumsal rolüne dair çok ciddi bir toplum eleştirisi yapıyor aslında. Kitabın yazıldığı dönemi düşündüğümüzde bu eleştirinin önemi daha da büyüyor. Macide dik duruşu ve sağlam karakteri ile kadının yüceltildiği, toplumdaki yerinin öneminin kalın çizgilerle belirtildiği, toplumun ikiyüzlü ahlak anlayışının ve namus kavramının eleştirildiği bir roman İçimizdeki Şeytan. Kitabın bence en önemli karakterlerinden biri de Ömer’in çalıştığı kurumda veznedar olan Hafız Bey. Yaşam, kirini öyle kaçınılmaz biçimde herkese bulaştırıyor ki, roman boyunca dürüstlük ve doğruluğun timsali kişilikler bir bir bu kirin içine batıyor. Hafız Bey de Ömer gibi, dürüstlüğünden ve temiz geçmişinden asla taviz vermeyeceğini düşündüğümüz kişilerden biri. Ama işte, Ömer’in tüm hatalarının açıklaması olarak öne sürdüğü “içimizdeki şeytan”, onu da, Hafız Bey’i de, daha nicelerini de kandırabiliyor. Hafız Bey’in dünyanın korkunçluğuna dair tüm ümitlerinin bittiği noktada Ömer’e karşı yaptığı konuşma kitabın unutulmayacak tokatlarından biri. O konuşmadan bir bölüm şöyle: “Sana teşekkür borçluyum evlat… Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin. Böyle biri mevcut olsa o sen olurdun ve şimdi buraya gelinceye kadar içimde bir şüphe vardı. Şu kainatta belki bir de iyi taraf vardır, fakat görmek bize nasip olmuyor diyor ve seni düşünüyordum. Bir daha teşekkür ederim. Beni boş hayallerle avunmaktan, yaptığıma pişman olmaktan kurtardın.” Umudumuzu ayakta tutan bir diğer ve önemli karakter ise Bedri. Macide’nin lise yıllarında öğretmeni olarak karşımıza çıkan Bedri, Macide ve Ömer birlikte yaşamaya başladıktan sonra yine Macide’nin karşısına çıkıyor, bu sefer Ömer’in eski bir arkadaşı olarak. Ve bu iki insana elinden geldiği kadarıyla destek oluyor. Bunu yaparken asla bayağılaşmıyor. Belki çok ulvi bir karakter olarak görülebilir Bedri fakat kitap içinde o karakteristik denge öyle güzel kurulmuş ki Bedri'nin fazlası ile dik duruşlu sarsılmaz, hatasız kişiliği sizi rahatsız etmiyor. Eserde böyle bir karaktere de ihtiyaç duyuyorsunuz. Aynı zamanda Bedri'nin, toplum üzerindeki analizleri o kadar yerinde ve doğru ki , romanın bir yerinde Bedri’nin yaklaşık iki sayfa süren bir insan ve toplum tahlili var ki romanın anlatmak istediklerinin özü diyebiliriz. O konuşmadan kısa bir bölüm şöyle: “Bereket versin herkes böyle değil… Daha sarp yollardan yürüyen fakat buna mukabil insan denecek bir insan olmak isteyenler de var… Belki pek az… Ama var… Unutmayın ki, dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmektir. Bu söylediğim gibilerin az ve henüz kendilerini tam göstermiş olmaması, günün birinde iyinin, doğrunun ve kıymetlinin hakim olacağından ümidi kesmeyi icap ettiremez… Bugün şurada burada teker teker yaşayan ve çalışanlar yarın birleşince bir kuvvet olacaklar ve en kuvvetli silahı: haklı olmak silahını ellerinde tutacaklardır.” Bana göre kitabın dört tane çok etkileyici kısmı var; Birinci: Macide'nin mektubu İkinci: Hafız Efendi'nin Ömer'e serzenişi Üçüncü: Bedri'nin kitabın sonlarında Macide'ye aydın geçinen dalkavukları analizlediği kısım. Dördüncü: Ömer'in, Bedri ile o son konuşmasındaki iç hesaplaşması. Sabahattin Ali bu kitabı 1940 yılında yazmış, aklım almıyor. O kadar günümüz kokan bir eser ki. Başta da değindiğim gibi al günümüz insanına uyarla asla sırıtmaz. Hani çok beğendiğiniz yerlerin altını çizdiğiniz kitaplar olur ya, çizmediğiniz yer kalmayacak kadar şahane bir eser. En çok alıntıladığım eserlerden biri oldu. Muhteşem bir toplum eleştirisi, muazzam bir psikolojik analiz, tam bir ders. "İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. " diyerek incelememe son veriyorum efendim.
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019173.5k okunma
·
157 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.