Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 75 days
Madalyonun İki Yüzü Vardır.
Iki şehir; Paris ve Londra. Bu iki şehir arasında gidip gelen insanların hayatları ve bir zaman sonra olacak olan büyük devrim. Evet madalyonun iki yüzü vardır. Bir yüzü Fransız Devrimi'nin gerçek yüzü, bir yüzü de bu kitapta anlatılan kanlı yüzü. Kitabın yazarı Charles Dickens, çok iyi bir iş çıkarmış, iyiki de okumuşum dediğim kitaplardan biri oldu İki Şehrin Hikayesi. Kitabın dili oldukça sade ve bir o kadar da sürükleyici. Dickens, 1789 Fransız Devrimi'ni öyle iyi kurulamış ki birden durup düşündüm; acaba gerçekten de devrim bu kadar kanlı mıydı diye. Kitabı okurken bende o devrimin içindeymişim gibi okudum ve öyle hissettim. Kitabın genel konusu İngiltere ve Fransa arasındaki gelgitler. Ama ben daha çok Fransa üzerinde duracağım. 1700'lerde Fransa hiçte iç açıcı bir konumda değildi. Halkı aşırı yoksulluk çekiyordu ve bu yüzden kimsenin elinden hiç bir şey gelmiyordu. Annelerin gözlerinin önünde her geçen gün ölüp giden yavruları, kocaları, kardeşleri hatta bazen kendileri için dayanılmaz bir şeydi bu. Onlar bu hayatı yaşarken Fransa monarşisi (kraliyet) refah içinde yaşıyordu. Asiller, ruhbanlar her gün keyif çatıyordu ve ne yazık ki kendi yoksul halkını da görmezlikten geliyordu. Özellikle kitapta iki bölüm çok dikkatimi çekti ve çok üzüldüm ama ikincisini daha sonra söyleyeceğim. Birincisi şuydu; kocası ölen yoksul bir kadın Monsenyör'den (o dönemde önemli bir şahıs) yardım istedi, sadece ondan tek bir isteği vardı; kocasının o cılız otların içinde yatmaması ve mezar yerinin belli olması için de adının yazılması. Bu kadar! Ama Monsenyör kulak bile vermeden olduğu yerden ayrıldı. Hani bunu düşünce gerçekten de o dönem de durum vahimmiş. Tüm bunlara dayanamayan Fransa'nın yoksul halkı ve önemli bir sınıf olan Burjuva bir gün öyle bir ayaklandılar ki dünya böyle bir ayaklanma görmemiştir herhalde. O yalvaran yakaran halk gitti yerine - bunu demem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama- zalim, zorba bir kitle geldi. Yazarın da betimlediği gibi okyanus dalgalarının hırçın yükselişi. Şöyle ki; Giyotin denen alet o halk için artık bir eğlence aracı olarak görülmüştü ve günde 100 - 200 insan idam ediliyordu. Öyle ki Giyotine resmen tapınma derecesine gelmişti halk. Bazıları ona "Milli Ustura" adını bile vermişti. Yani benim bildiğim kadarıyla bu devrim evrenseldi ki zaten öyle ama bu kadar aşırı kan dökülmesi beni çok şaşırttı. Resmen kan içerisinde yüzüyorlardı insanlar. Karakterlere gelecek olursam hepsi muhteşemdi sadece biri hariç o da Madam Defarge. Aslında bakarsınız haksız yere alınan canlar hepsi onun yüzündendi ve onun yaptığı tek şey oturup örgüsünü örmekti. Diğer karakterler Doktor Manatte, kızı Lucie Manatte, Charles Darnay, (doktorun damadı, Lucie'nin eşi), Ernest Defarge (madam Defarge'nin eşi), Jarvis Lorry (Tellson bankasında çalışan biri) Sydney Carton (avukat). Bir kaç karakter daha da var. Neyse sonlara geleyim artık yukarıda bahsettiğim ikinci ilgimi çeken olay hatta deyim yerindeyse beni mahveden Sydney Carton'nun yaptığı fedakarlık. Neyse siz kitabı okursanız görürsünüz ben burda söylemeyeyim. Yani kısacası kitap muazzamdı. Okumayan varsa kesinlikle okumalı ve bilgi sahibi olmalıdır. Filmine baktım var mı diye varmış. Size iyi okumalar diliyorum ve burda noktayı koyuyorum. Sonuna kadar sabırla okuduysanız teşekkür ediyorum.
İki Şehrin Hikayesi
İki Şehrin HikayesiCharles Dickens · Altınpost Yayıncılık · 201859.6k okunma
·
15 views
Mihriban okurunun profil resmi
Kitabı sen okuduğun için okumama kararı aldım
raskolnikov okurunun profil resmi
Tarihsel bir kitap olduğu için saygı değer ablam içinde "mantık çerçevesinde" yürütebileceğin pek bir şey yok. Bence de okuma./
2 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.