Gönderi

173 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Özet niteliğindedir, kitaptan çok fazla bilgi barındırır.
İNCELEME DENEMESİ "İnkar çok kıymetli bir savunma biçimi. Kendi bütünlüğünü. O bütünlük ne kadar yarım yamalak kırık dökük olsa da. İnsan hayatta kalabilmek için bir şeylere, iyi bildiği şeylere tutunmak zorunda. Kendi gerçekliği içinde tutarlı kalmalı tutunarak. Bir kez dağılırsa, hakikat parçalanırsa ... Tutunmadan yaşayamayan varlıklarız biz. Yer çekimi yokmuş gibi mutlaka bir şeylere tutunmak zorundayız. İnkar aile geleneğimiz. Tutunduğumuz elimizden gidince inkar ediyoruz hakikati. Ne kadar inkar etmek istesek de hakikat çok keskin, tartışılmaz ve yok sayılamaz olabiliyor. Çok acımasız. Ben böyle acımasızlık görmedim. O yüzden inkar ettim. Bir kalbim olduğunu." Kitapta beni en derinden yaralayan ve karakterlerin psikolojilerini de en çok açıkladığını düşündüğüm paragragraf oldu bu paragraf. Yazar karakterlerin psikolojik altyapılarını da öyle güzel hazırlamış ve öyle yerli yerine oturtmuş ki… Ayrıca tahlillerini de zaman zaman kendi yapmış, serpiştirivermiş kitaba. Başta karakterleri tanımakta zorlansam da sonradan içine çekildim tüm hikayenin. Dışarıya kendini kapatan, yardımları kabul etmeyen, kendi içlerinde yaşayan üç neslin sesini dinledim. Belki de bu yüzden bana kendilerini açmaları zaman almıştır diye düşünmeden de edemedim doğrusu. Anneanne Sabiha, anne Sezin ve kız Füsun. Ortak özellikleri alıntıda da söylendiği gibi kaçınma. Zaman zaman benzer zaman zaman zaman farklı acılar yaşasalar da hep aynı şekilde, kaçınarak, problemleriyle savaşmışlar. Herkes kendi bildiğince yaşar acısını, en iyi bildiği yöntemle çözer. Karakterlere yakından bakacak olursak Sabiha kişiliğini güzellik üzerine kurmuş, kendilik kavramını bu temeller üzerine oturtmuştur. Yangın sonucu yüzünün yarısını kaybeden Sabiha, kocası tarafından da terk edilmiştir. Tüm bunları kabullenememiş, taşıyamayacağı acılarını kardeşine yansıtmış, aynalara küsmüş. Kendine yalandan bir dünya yaratmış, kimseleri de içine almamış, çocuklarını bile. Kabullenemediği her durumu uyuyarak -en ilkel savunma yöntemi ile- geçiştirmiş. İlgisiz bir anne olmuş. Kendince sevmiş çocuklarını; Sezin’in dediğine göre güzel oldukları için. Fakat hiçbir ihtiyaçlarını gidermemiş kendi ihtiyaçlarının bile farkında olmayan bu kadın. Bir gün eve ‘birinin’ ayna yerleştirmesiyle yüzünü gören Sabiha’nın kendi gerçekliği, dünyası başına yıkılmış tabiri caizse ölüm uykusuna yatmıştır. Sezin ise zor bir çocukluk yaşamış. Varken olmayan anne ve babası, küçük yaşta kendi olamayacağını anlayıp intihara kalkışan daha sonra kaçan kardeşi… Anne ve kardeşinin yıkılışına da şahit olmuştur. "Anne ve babanız sağken anne ve babasız büyüyen bir çocuksanız, size sevgiyle sarılan birinin yalan söyleyip söylemediğini umursamazsınız pek. Yeryüzündeki o yeri, o sarılışı kaybetmemek için ... O yeri yeryüzünde. Ait olabileceğiniz tek yeri." Hal böyleyken teyze yetişmiş imdada, sıkı sıkı sarılmış ona Sezin. Annesinden alamadığı sevgiyi ve ilgiyi vermiş yemek yapmayı öğretmiş teyzesi. Okurken zaman zaman Sezin ve Saliha’yı karıştırmam belki de bu yüzden. Öyle özdeşleştirmiş ki kendisini teyzesiyle… Yemek yapmayı silah olarak kullanmış acılarına karşı. Tüm bu zorluklara rağmen hayatının bir mucizeyle değişeceğine inanmış. İlk kızı bu mucize olmuş onun için. Alamadığı tüm sevgiyi, tüm ilgiyi kızına yönlendirmiş. Her şeyini ona vermiş. Kendini, dünyasını yeniden inşaaya girişmiş. Bir trafik kazası sonucu kaybettiği kızıyla birlikte bütün dünyasını da böylece yitirmiştir. Aile geleneği olan kaçınmayı seçmiş, kızının ölümünü kabullenememiş. Bir hayaleti yetiştirmeye devam etmiş yıllarca. Psikiyatri servisine yattığında gerçekliğinde çatlaklar oluşan Sezin uzun soluklu intihar planları yapmış, Füsun’un büyümesini beklemiş. Tıpkı kızını kaybettiği gibi bir kazayla kocasını da yanına alarak terk etmiş bu dünyayı. Şimdiye kadar Füsun’dan bahsetmemiş olmamız bir tesadüf değil elbette. Hayatına almamış çünkü, sevememiş ikinci kızını Sezin. Annesi gibi olmamaya çalışmış. Boş bir eve gelmesin, kapıda sıcak yemek kokuları karşılasın istemiş fakat annesine ne kadar benzediğini fark edememiş. Hangisi daha kötüdür tartışılır ilgisiz bir anne mi yoksa sevgisiz bir anne mi? Füsun’ göreyse; "Her çocuk emin olmalı annesinin sevgisinden. Bir tek bu bilgi bile yeter insana ömür boyu ayakta durabilmek için. Bunu bilmeden, hiçbir zaman gerçek bir hayat yaşayamıyor insan, gerçek bir insan olamıyor" İşte böyle geçmiş Füsun’un İlk çocukluk yılları, üstelik hayali bir abla ile. Herhangi bir gerçeklik, sevgi ve ya güven üzerine oturtulmamış bir dünya… Bir bebek anne aracılığıyla tanır dünyayı. Her ihtiyacında yanına koşan anneden dünyanın güvenli bir yer olduğunu; koşulsuz seven bir anneden sevilmeye değer olduğunu öğrenir. Annesi tarafından sevilmeyen insan kendisini sevemez. Başkalarının sevgisine inanamaz, kabul edemez. Füsun’un imkansız aşklarını da (Platonik aşkı Emre ve teyzesinin sevgilisi Meriç) bir kendini koruma yöntemi olarak yorumlayabilirim sanırım. Değil midir ki sevilmeyecek ve sevemeyecektir nasılsa! Bu da Füsun’un kaçınma yöntemi olmuş. Fakat teyzesi Efsun’un koşulsuz sevgisinin iyilşetirici gücüyle bu yaralar yeniden sarılmaya başlamış. Teyzelerinin yeri bir başkadır onun hayatında. Annesinden çok Efsun’u, anneannesinden çok Salihayı sevmiş (büyük teyzesi). En çok ilgiyi ve sevgiyi onlardan görmüş çünkü. Bu iki kadını arka arkaya kaybetmiş, bir kez daha annesiz kalmıştır. İçine saklandığı kabuklar da böylece kırılmış, tüm yaralarıyla ortada kalmış olur. Sorunlarıyla nasıl baş edeceğini hiç öğrenememiş aslında hala küçük bir kız çocuğu olan Füsun bu haberlerin üzerine kendini içkiye vurmuş. Yine problemlerden kaçmanın en tipik yollarından birine sarılmıştır dört elle. Bar çıkışı karıştığı bir arbede sonucu gözlerini hastanede açmış bir de bebek müjdesi almıştır. Ve böylece noktalanır kitap. Hiç söylenmese de bir kız çocuğu dünyaya geleceğini bilerek ve bu aile saadeti(!) zincirini kırmasını umarak, bebeğin omuzlarına büyük bir yük yüklemiş olur muyum? Ayrıca hiç değinmediğim Efsun’un ya da Muhsin’in hikayesi, belki herkesin en büyük kaçınması olan, kimsenin söz etmediği, herkesin göz yumduğu üyesi ailenin beni en çok etkileyen en çok üzen hikayesi oldu fakat daha fazla uzatmamak adına kaçınıyorum ben de bu konudan. Kaçınmayla başladığım yazımı kaçınmayla bitiriyorum. 06/01/2021 Dilşad ATAY
Kabuk
KabukZeynep Kaçar · Sel Yayıncılık · 20173,242 okunma
··
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.