Aynı fakirhane pansiyonunu paylaşan farklı karakterlerin yaşamlarından kesitler.
İki varoluş özü. Bir yanda durmadan sevmek, şuursuzca sevmek, kendini feda etmek, harcamak. Öte yanda ise daha çoğuna sahip olmak istemek, gücünü arttırmak, zengin olmak, itibarlı olmak. Ancak olay seçimini yapmak değil kesinlikle, ölçülü olmak.
Sanmayın ki âşıklardan bahsediyorum. Bu sevgi, bir babanın kızlarına olan sevgisi. Kitapta hayatını kızlarına adamış olan eski bir tel şehriye ve ekmek fabrikatörü Mösyö Goriot'un Madam Vauquer Pansiyonu'na yerleşmesinden sonra meydana gelen olaylar zinciri anlatılmakta.
Kitabın başındaki uzun mekân tasvirleri 3 yıl önce kitabı yarım bırakmama neden olduysa da şimdi anlıyorum ki tasvirler, Balzac'ın okuyucuyu sokmak istediği dünyanın kafamızda oluşması için fazlasıyla gerekli.
Demem o ki sabrın sonu selamet, iyi okumalar :)