Bir haber aldım sana dair
Acıdı içim yandı yüreğim
Halüsinasyonlarda yaşattığım seni
Buram buram koklamak
Derdine ilaç olmak isterdim
Sahi sende ister miydin?
Ne olur sana bir şey olmasın
Bari hayallerimde yaşattığım seni
Görmek hep nasip olsun
Tunebuni
İskender Pala'nın kaleminden harika bir eseri daha okumuş bulunmaktayım. 1818 Mayıs'ında Topkapı Sarayı'ndan üç sürre devesi yola çıkar. Topkapı Sarayı'ndan başlayıp Mekke-Medine'ye uzanan yollarda kervanlar günbegün artacak ve Kabe'ye elli bini aşkın hacı ulaşacaktır. Bu yolculuk hiç de kolay olmayacaktır çünkü önlerinde sürekli bir engel olacaktır. Kum fırtınaları, çölde seraplar, susuzluk, pusuda bekleyen çeteler... Kervanda öyle isimler var ki her birinin hikayesi çok güzel işlenmiş. Benim en sevdiğim karakterler Hüdayi ve Yahya oldu. Hüdayi bir meczup olarak görülür ve kervana neden dahil olduğu bilinmez. Kah meczup gibi davranır kah oldukça akıllı... Yahya ile başta yıldızları barışmıyor gibi gözükse de can yoldaşı, iki dost olurlar. Hüdayi'nin kervana girme sebebi ise ters köşe oldu bence. Hüdayi'nin kim olduğu, Nadide ile bağlantısı... Anlatılmaz yaşanır bir kitap diyorum. Hele o Medine-Mekke sahneleri... İnsan okurken bile adeta sanki orada yaşıyor gibi oluyor. Hepimize bir gün görmek nasip olsun inşallah. İskender Pala'nın her eseri ayrı muazzam. Kitaba puanım 10/10.
Allah'ım biz senin takdirine, ihsanına, ümidine
cömertliğine razı olduk, elimizdekinin şerrinden bizi koru elindekinin en hayırlısından mahrum etme bizi 🥹☺️🤲🏻
Görmüşüm Ay tenlimin simasını
Bayram Sabahı bir coşkudur almış beni,
Hem gönlüm hemide gözüm bayram eder,
Düşünüyorum ya Rab uğruna ne feda ettik
Gösteriyorsun bize güzel nimetlerini,
Simasının her hattını ilmek ilmek kazıdık
kalbimize,
Bilmem bir daha nasip olacak mı görmek
Ay tenlim memlekette bizse gurbet ellerde,
Olsun Bayram böylede güzel.
Bayramın mübarek olsun Ay tenli.
Instagram hesabımı kapatalı tam 3 yıl burayı kullanmayalı 2 sene gibi oldu. Anladım ki zamanımı kazanmış ömrümü boşa harcamışım. Unutmak görmek istemediğim çoğu şeyi ve çektiğim acıların merhemi yalnızca Rabbimdi ona daha çok bağlandım. Allah herkese nasip etsin. Telefon küçük kıyamettir demişti bir hocam onu asla unutamam. Hakkıyla kullanmak nasip olsun.
Ey KUDÜS!🇵🇸
Ey peygamberler kokusu!🥀
Ey yerin göklere en yakın avlusu..!
Herkesin içinde bir Kudüs vardır...
Kiminin sırtında bir kambur,
kiminin başı üstünde bir taçtır.
KUDÜS..🇵🇸
Ah KUDÜS..🇵🇸
Sana sevdalı gönlüm,elbet sana müştak..
Sana hasret ruhum,elbet sana tutsak..😢
Özgür oluşunuda görmek nasip olsun amin🤲🏻🌹❤️🌹
🇵🇸❤️🇹🇷☝️
25 Mayıs 1915
Bu gece, bugün o kadar top geçti ki yedi-sekiz tren, kırk vagondan ibarettir. Acaba bu harp yazın da bitmeyecek mi? Ya kışa kalır isek? Hepimizde ümid-i necat [kurtuluş ümidi] kesiliyor. Eyvah, buralarda mahvolup gideceğiz! Vatanımızı, ailemizi görmek nasip olmayacak mı? Artık birbirimizi teselli edemiyoruz. Biri düşünür iken
"Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum." Stefan Zweig, Petropolis, 22.02.1942
Tatar Çölü...
Tatar Çölü, kısa süreliğine görev için Bastiani Kalesi'ne atanan Teğmen Drogo'nun hikayesidir. Ama bu görev ne kısadır, ne de uzun. Dönemez Drogo oradan, hayatın tekdüzeliğine alışır, dönmemek için kendi kendine bahaneler üretir ve 4 aylık olacak bu görev ömrüne yayılır.
Aslında hayat akmaktadır ama Drogo için değil. Ara sıra ailesini ziyarete gider; onların değiştiğini, hiçbir şeyin aynı kalmadığını görür. Oysaki Drogo için her şey aynıdır. Çöl oradadır ve düşmanın gelmesi beklenen çöl, Drogo'nun tekdüze, durağan hayatını temsil eder.
Sonunda düşman görünür ama her şey için çok geçtir. Bir ömür tüketmiş olan Drogo'ya düşmanı görmek bile nasip olmamıştır.
Bu kitap hayatımın kitabıdır. Drogo ben, Tatar çölü ise durağanlığım, alıştığım tekdüzeliğim. Bilerek üretilen bahaneler, konfor alanından çıkmama çabası, devinimsiz bir hayat. Bile bile atılamayan adımlar... Hayat akıyorken, olduğu yerde sayan ben...
Selam olsun Teğmen Drogo'ya Bir pelerinim yok ama hallederiz onu da...
"Tüm bunlar artık ona aitti ve bunları terk etmek Drogo’ya acı verecekti. Ama aslında o bunu bilmiyordu, ne gitmesinin kendisine nasıl bir çaba gerektireceğinden, ne de kaledeki yaşamın günleri, birbirinin tıpkısı günleri, baş döndürücü bir hızla yutup gittiğinden haberdar değildi. Dün ile evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt edebilmesi olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece o ayırdına varamadan zaman akıp gidiyordu.”
"Sahi mi? Ben öyle hatırlıyorum... Nihat'la Profesör Hikmet'e anlattım. O zaman sen yok muydun? Neyse, fakat kaynını hapisten kurtarmak için vezneden iki yüz lira aldığını, bunu yerine koyamadığı için defterlerde kalem oynatıp işi idareye çalıştığını herhalde söylemiştim. Aylardan beri hep tereddüt
içindeydi. Kaynı mahkûm olsa,