Mutlaka bir sürü hüzünle ve olumsuzluklarla karşılaşmışız. Hatta daha acısını da görmüşüz. Ama unuttuğumuz bir gerçeklik daha var. Acaba bizim için geçerli olan bu durum karşısında karşımızdaki insanlara olan yaklaşımlarımız nasıl? Hadi kendi açımızdan bakalım: Bizler ne kadar dürüst ve güvenilir bireyleriz. Sır tutmayı, güven vermeyi, insanlarımızı mutlu etmeyi ne kadar başarabiliyoruz? Evet her birimizin içinde birer burukluk vardır. Ama birlikte bunu neden aşamıyoruz. O samimiyeti, o içtenliği neden kazanamıyoruz? Neden insanlarımızın da ağır birer yüklerini olduğunu unutuyoruz. Ve sadece herkesin bize güzelce yaklaşması gerektiği beklentisi içerisine girerken bu beklentiyi neden insanlarımıza sunmuyoruz. Samimiyetle alıp veremediğiz nedir sizce? Herkesten bizi mutlu etmelerini beklerken, insanlarımıza birer tebessüm göstereremek samiyetimizi sorgulamamızı gerektirmez mi? Ne kadar kabul edersiniz bilmiyorum. Sevgi ve samimiyette biraz karşılık bekliyor gibi...
#133419023 yazının tamamı gönderideki linkte
"Canan'la otobūslerde geçirdiğimiz uzun gecelerden birinde, hevesli yolcuların da isteklendirmesiyle muavinin videoya ikinci bir filmin kasetini takmasından sonra, birkaç dakika, bazan yorgun, kararsız bir büyülenme, kesin, ama hedefsiz bir iradesizlik duygusuna kapılır, kendimizi rastlantı ve zorunluluğun anlamını sezemediğimiz bir oyununa bırakır ve daha önceden yaşanmış bir dakikayı, başka bir koltukta başka bir bakışta yeniden yaşıyor olmanın şaşkınlığıyla hayat denen gizli ve hesaplanılmamış geometrinin sırrını keşfetmek üzere olduğumuzu hisseder ekrandaki ağaç gölgelerinin, tabancalı adamın soluk görüntüsünün ve video kırmızısı elmaların ve mekanik seslerin arkasındaki anlamı coşkuyla tam adlandırırken farkederdik ki, biz bu filmi daha önceden görmüşüz!"
Yukarıdaki cümle tahminimce Türk edebiyatının en uzun cümlesi niteliğini taşıyor.
Bu cümlenin hangi yazara ait olduğu tahminleri bekliyorum ve bundan daha uzun bi cümle bulan varsa lütfen paylaşsın.
"Yanlışımız nerede?" dedim. Baktı. Sanki cevabı biliyormuşum da, işgüzarlık olsun diye soruyormuşum ya da biz bu dersi daha önce görmüşüz de acaba unutmuş muyuz gibi.
Mutlaka bir sürü hüzünle ve olumsuzluklarla karşılaşmışız. Hatta daha acısını da görmüşüz. Ama unuttuğumuz bir gerçeklik daha var. Acaba bizim için geçerli olan bu durum karşısında karşımızdaki insanlara olan yaklaşımlarımız nasıl? Hadi kendi açımızdan bakalım: Bizler ne kadar dürüst ve güvenilir bireyleriz. Sır tutmayı, güven vermeyi, insanlarımızı mutlu etmeyi ne kadar başarabiliyoruz? Evet her birimizin içinde birer burukluk vardır. Ama birlikte bunu neden aşamıyoruz. O samimiyeti, o içtenliği neden kazanamıyoruz? Neden insanlarımızın da ağır birer yüklerini olduğunu unutuyoruz. Ve sadece herkesin bize güzelce yaklaşması gerektiği beklentisi içerisine girerken bu beklentiyi neden insanlarımıza sunmuyoruz. Samimiyetle alıp veremediğiz nedir sizce? Herkesten bizi mutlu etmelerini beklerken, insanlarımıza birer tebessüm gösterememek samimiyetimizi sorgulamamızı gerektirmez mi? Ne kadar kabul edersiniz bilmiyorum. Sevgi ve samimiyette biraz karşılık bekliyor gibi...
Bu dünya bahçesinin hem hazanını hem baharını görmüşüz Biz sevincin de hüznün de zamanını görmüşüz
Talih meyhanesinde çok da gururlanma çünkü biz gururdan Sarhoş olan binlercesinin ayıldıktan sonraki sersemliklerini görmüşüz
Nabi