Orhan Pamuk'a ait okuduğum ilk kitap oldu "Beyaz Kale". Okuduktan sonra araştırdığımda #SessizEv kitabını daha önce okumamın daha iyi olabileceğini anladım. Çünkü kitabın ilk sayfalarındaki yazı aslında #SessizEv kitabındaki Faruk adında bir kahramana ait. Yani kitaplararası bir üstkurmaca var. Velhasıl kelam geç olsun güç olmasın yazarla ilk bu kitapla tanışma fırsatı buldum. Sayfaları az olabilir fakat çok yoğun bir kitaptı çok fazla gönderme ve ironi biraradaydı. Karakterler içiçe bir durumun bütünüydü. Bir Venedikli'nin İstanbul zindanlarına atılması ve ardından padişah tarafından köle olarak kendisi gibi astronomi, fizik gibi bilimlerle ilgilenen bir Türk'e verilmesiyle başlıyor hikaye. Kölenin tek vazifesi de düşünmek ve yazmak... Birbirlerine görünüş ve beceri itibariyle de benzeyen bu iki karakter zamanla bir bütün oluyor. "Niye benim ben?" sorusu tekrarlanıyor sürekli... Kitabın sonlarını zor etsem de değişik bir deneyimdi. Yazarın diğer kitaplarıyla da diline, tarzına aşinalığımın pekişeceğine inanıyorum.
"Hayatın bir bekleyiş değil de, tat alınabilecek bir şey olabileceğini bu dört yılda öğrendim."
"...Yoksa, yıkım, insanların ve inançların farkına varmadan değişmesi anlamına mı geliyordu?
Belki de yıkım, ötekilerin üstünlüğünü görerek onlara benzemeye çalışmak demekti... "
Gene de inanmak istemiyordum; dışarıda her şey o kadar olağan, pencerenin önünden geçen insanlar o kadar sakindi ki, vebanın varlığına inanmam için telaşımı benimle paylaşacak birini bulmam gerekiyordu sanki.