29 yıllık bir kitabın serüveninden bahsediyoruz. Dile kolay! Yazar "ilk göz ağrım" diye söz ettiği bu kitabını, 29 yılda tamamlamış (Nedenini, kitabın girişinde açıklamış).
Ve nitekim başarılı bir eserine daha imza atmış.
Yazar, bu kitabında mülteci bir adamın hikâyesini ele alıyor ve bu hikâyeyi, bir yazarın (kitapta geçen kurgusal yazar) gözünden, bir de söz konusu olan mülteci adamın gözünden olmak üzere iki farklı yorumla biz okuyucularına aktarıyor.
Yorumlarını değerlendirdiğim de mülteci adamın anlatımını daha etkileyici buluyorum.Tabii doğal olarak bunun nedenini adamın sorunların direkt muhatabı olmasına bağlıyorum.
Yazar yine diğer romanlarında da olduğu gibi sağduyulu yönünü hissettiriyor bizlere. Kitaplarını okurken, değindiği noktalar her zaman dikkatimi çekmekte. Tanıdık ve ilişkili buluyorum ki, yazarın okuyucusuna vermeye çalıştığı mesajlardan biri de bu olsa gerek.
Aynı zamanda, yazarın "Son Ada" kitabında olduğu gibi bu kitabında da "iyilik ve kötülük" kavramlarına dikkat çektiğini görüyorum. Kitapta geçen "Kötülük de iyilik de şartlara bağlıdır" cümlesi, aklıma "Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir" aforizmasını ve akabinde: Ben olsam ne yapardım? sorusunu getiriyor.
Ve sonra düşününce, soruma cevap niteliğinde olan şu Kızılderili atasözünü hatırlıyorum: “İnsan iki ruhludur. İçinde bir iyi bir de kötü köpek kavga eder. Kişi hangisini daha çok beslerse, o kazanır.” (bu paylaşmak istediğim sesli bir düşünceydi sadece :) )
Kazananın her daim "iyilik" olması temennisiyle. Kitap ile kalın..