Adam "Yaşın kaç?" deyince, Stanislovas "On altı," diye yanıtladı. Tesislere yılda bir-iki kez devlet müfettişi geliyor, adam gelişigüzel seçtiği çocuklara yaşlarını soruyordu; bu yüzden şirketler kanunlara uymaya çok özen gösteriyor, bu durum patronların çocuklardan kağıdı alıp şöyle bir göz attıktan sonra dosyalanmak üzere ofise yollaması gibi bir sorun yaratıyordu. Sonra birini daha işe alıyor ve çocuğa dur durak bilmeyen makinenin boş kolu her önüne geldiğinde teneke kutuları nasıl yerleştireceğini gösteriyordu; küçük Stanislovas'ın evrendeki yeri ve yaşamının sonuna kadarki kaderi de böylece belirlenmiş oldu. Saatler, günler, yıllar boyu sabahın beşinden öğlene, ardından yarımdan beş buçuğa kadar aynı bir metrekarelik yerin üstünde kutuları yerleştirmek dışında hiçbir şey düşünmeden, tek bir hareket yapmadan durmak onun kaderiydi. Domuz yağının leş kokusu yazları mide bulandıracak, kışları ısıtılmayan bodrum katta kutular eldivensiz küçük parmaklarını donduracaktı. Yılın yarısı işe giderken gece gibi karanlık olacak, işten çıktığında yine karanlık olacak, hafta içleri güneşin neye benzediğini unutacaktı. Bu sayede saatte beş sentlik ücretinin karşılığı olarak hafta sonunda ailesine üç dolar götürecekti; Birleşik Devletler'de hayatını kazanan bir milyon yedi yüz elli bin çocuğun toplam kazancından payına düşen de aşağı yukarı bu kadardı.