Körlük birçok yerde karşılaşmam ve kitaba yapılan olumlu yorumlar nedeniyle çok merak ettiğim bir kitaptı. Büyük beklentiyle başladım, beklentimi karşıladı ve çok beğendim. Jose Saramago olayları o kadar güzel, etkili ve gerçekçi anlatmış ki kitabı okurken karakterlerin göremeyen gözleri siz oluyorsunuz. Kendimi film izliyor gibi hissettiğim zamanlar da oldu.
Kitap kırmızı ışıkta duran bir adamın aniden kör olmasıyla başlar. Sonra adama yardım eden başka bir adam, ilk kör olan adamın gittiği doktor, eşi, muayeneye gelen diğer hastalar derken körlük tüm kente hatta ülkeye yayılır. Ancak aralarında gözleri gören bir kişi -doktorun karısı- vardır ve gruptakilere rehberlik eder. Körleri karantinaya bir akıl hastanesine kapatırlar. Hastanedeki yaşanan olaylar pislik, sefalet, açlık içinde insanların düzen olmayınca ne kadar kötü olabileceklerini, bencilleşebileceklerini gözler önüne serer. Tüm bu olaylar adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinden geçer. Karakterler bile adı ile değil sıfatları ile anlatılır (koyu renk gözlüklü genç kız gibi). Belkide bunların öneminin olmayışı, belirtilmemesi bir felaket ile karşılaşan her toplumun çökeceğinin, değerlerini, ilkelerini kaybedeceğinin göstergesidir.
Kitabın bize vermek istediğini şu alıntı tamamen açıklıyor: "Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük." Dünyada, ülkemizde, yaşadığımız şehirde hatta hemen yanı başımızda olan bitenlere, felaketlere, zulümlere, kötülüklere, yanlışlara o kadar kayıtsız kalıyoruz ki... "Gören körler, gördüğü halde görmeyen körler." oluyoruz.