Jonathan Glover, çarpıcı ve tüyler ürpertici kitabı İnsanlık: Yirminci Yüzyılın Ahlaki Tarihinde şöyle yazar: Litvanyalı bir yazarın şöyle aktardığı üzere birçok insan da Stalin'in dini kültünü sahiplenmişti: "Stalin'in portresine yaklaştım. Duvardan indirip masaya koydum ve başımı ellerimin arasına koyarak ona baktım ve meditasyon yaptım. Ne yapmalıydım? Lider'in yüzü her zamanki gibi sakindi, gözleri keskindi, uzaktan insanın içine işliyordu. Bu delici bakış küçük odamı parçalayıp, tüm dünyayı kucaklamak için dışarı taşıyor gibi görünüyordu... Her kasımla, her sinir telimle ve her kan damlamla hissediyordum ki, tam şu anda dünyada bu sevgili ve candan yüz dışında hiçbir şey yok."
Bir adam çevresine dalmış, bir başkası mezarını kazıyor: nasıl ayırmalı onları? İnsanları ve saçmalıklarını? Ama işte gökyüzünün gülümsemesi. Işık kabarıyor, yaz pek mi yakın? Ama işte sevilmesi gerekenlerin gözleri ve sesi. Tüm devinimlerimle dünyaya, tüm acımam ve tüm minnetimle insanlara bağlıyım. Dünyanın bu tersiyle yüzü arasında bir seçim yapmak istemiyorum, seçmesini sevmem.
Reklam
Sözün nahifliği be..
Bir avuç ışıktı incecik yüzü, Gözleri geceler gibi derindi; İçine başımın her an düştüğü Avuçları sudan daha serindi.
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
KECI
Merned koşar gibi dışarı attı kendini. Uzun, ince yüzü sararmış, kırış kırış olmuş, gözleri dışarı fırlarnıştı. Kendinde olmayarak, biraz daha dal kucaklayıp keçinin önüne attı. Karısıyla gene göz göze geldiler. Merned gözlerini gene kaçırdı. "Çukurovada kim demiş iş yok deyi... Çukurova bu! Hiç iş olmaz olur mu? Hem bana ne? Benim orada, Ağarnın avradı var. Abla ... Abla de de, dur orda ... Yüz tane ağa değer. İki gün sonra gideceğiz."
Reklam
Sarı Sıcak
Dört bucağa ateş düşmüş yanıyor. Osman kararmış, yüzü biraz daha incelmiş, kocaman gözleri kısılmış . .. Gömleğinden de ter fışkırmış ... Sabahki canlılık!.. Şimdi Osman yürürken ayakları biribirine dolaşıyor. Neredeyse düşüp atın ayakları altında kalacak. .. Osman tutuyor kendisini. Toprak da kızgın demir gibi. Osman her ayağını basışta bir sıçrıyor. Bu yüzden yürüyüşü bir acayip.
Lisette aceleyle yatağın başucuna kadar geriye kaçtı. Göz- lerini çevirdi. Daniel onu kalçalarından yakalayıp kendine çek- ti ve onu altına yatırdıktan sonra, geceliğini elinden alıp yere attı. "Tekrar boşalmak ister misin?" Yine mi? Lisette'i heyecan basarken aynı zamanda yanak- ları alev alev yandı. Daniel onu cevap verme
Sayfa 228
Gecenin Sonuna Yolculuk!
Petersburg’da geçirdiği ilk gençlik yıllarında durgun yüzü daha bir sık canlanıyor, gözleri daha uzun süre hayat ışığıyla parlıyor, bu ışıkta aydınlık, umut, güç oluyordu. Herkes gibi heyecanlanıyor, umutlanıyor, önemsiz şeylere seviniyor ve gene önemsiz şeylerden acı duyuyordu. Ama bütün bunlar geçmişte kalmıştı; insanın her dostunu içten sandığı, her önüne gelen kadına aşık olduğu, evlenme önerisinde bulunduğu, kalbini sunduğu, bunların bir bölümünü de gerçekleştirdiği (ama sonra hayatı boyunca pişmanlık duyduğu) geçmişte..
Kanada'dan aldığı kalın gömlekleri eski ayakkabılarını, kar külahını giyer, geyik başlı bastonunu koltuğunun altına sıkıştırır. Zulmedecek, kendi üstünlük hastalığını şehvet gibi tatmin edecek bir biçare insan arardı. Yüzü ve dudakları al al, bıyıkları kıpkırmızı olduğu halde bir yeşil gülümseme ile dört yanına bakardı, üstü başı, omzu kıçı bir hizada korkunç bir mahlûktu. Hiçbir hayvan, onun kadar çirkin olamazdı. İhtiyar çöpçü atları güzeldi. Uyuz eşekler güzeldi. Her tarafı yırtık, gözleri irinli hasta kediler güzeldi. Sokak köpekleri ne güzeldi! Hamamböcekleri, zinalar harikuladeydi. Bizim çirkin dediğimiz; yüzleri bilinmiş, tadılmış, resmi çizilmiş olmayan kendi halinde insancıklar güzeldi. Ama o, sıhhatli yanaklarına, beyaz dişlerine, kırmızı bıyıklarına, kumral saçlarına rağmen çirkindi.
Sayfa 14
Reklam
Ölümü Melahat'ten öğrendim ben. Sekiz yaşındaydım ve okulda yanımda oturuyordu Melahat. Bembeyaz solgun bir yüzü, kıvırcık saçları ve mavi gözleri vardı. O dönemde uzun süre okula gelmedi Melahat. Sonra tekrar geldi. Aradan bir süre geçtikten sonra tekrar gelmemeye başladı. Sonra ara daha da uzadı ve ben kıskanıyordum okula bu kadar az gelmesini. Artık bazen birkaç günlüğüne geliyordu okula. Bir gün geldiğinde saçları dökülmüştü Melahat'in. Bir dahaki gelişinde kaşları da yoktu. Bir tek gözlerinin maviliği renk veriyordu yüzüne. Eskisi kadar oynamıyor, ağır hareket ediyordu. Çabuk yoruluyordu ve annesi ayrılmıyordu yanımızdan. Bir daha gelmedi Melahat. Ben sekiz yaşındayım ve ölüm Melahat demekti benim için. Ben sekiz yaşındaydım ve ölüm solgun bir yüz, dökülmüş saçlar, mavi bir çift göz demekti. Ben sekiz yaşındaydım ve ölüm, okula bir kez daha gelmemekti. Her ölüm biraz Melahat'ti benim için. Her ölüm Melahat'e gönderilen selamdı belki de...
"iyi geceler," dedi garip ama tatlı bir ses tonuyla." Anne'in beyaz yüzü ve kocaman gözleri yorganın altından irkilmiş gibi hüzünle çıktı. "Yaşadığım en kötü gece olduğunu bilirken bu gece için nasıl iyi dersiniz?" diye devam etti."
Sayfa 38
"Size Bay Butler’ı anlatayım," dedi. "Önceleri ötekilere göre hiçbir üstünlüğü yoktu. Babası bankada veznedardı. Yıllarca çektikten sonra Arizona’da veremden öldü ve Bay Butler, Charles Butler, dünyada yapayalnız kaldı. Babası Avustralya’dan gelmişti ve California’da hiç akrabası yoktu. Bir matbaada işe girdi. Birçok kere kendi
Sayfa 82 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
… ne ağlıyor, ne gülüyor, ne çırpınıyordu. İçinde acı da yoktu, öfke de, ağrı da! Hayatın dışında kalmış, hayatla bağlantısı kesilmiş, yüzü, gözleri soğuk, umutsuz, beklemesiz, öylece yatıyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.