Hayat denen muammanın neresindeydik?Hangi yönden geliyor nereye gidiyorduk? Bir varmış bir yokmuş denebilecek kadar basit miydi yaşadıklarımız? Bir istikameti yok mu attığımız adımların? Gözlerimizin feri sınırsız mıydı! Gördüğümüz her ışık demeti doğrudan yana mıydı?
Sayfa 193Kitabı okudu
OHAL'de - Cehalet Devrini Hiç Birimiz Anlatamayacağız Çocuklara -
Seyrelerek döküldük yollara bulunduğumuz köy, kasaba, memleketlerimizden, gökyüzünün maviliğinden, çayır ve çimenin o yeşilliğinden büyük metropol şehirlere doğru azalarak, ufalarak, unutarak geride bıraktığımız her şeyi, her şeyleri... Gözlerimizin feri'ni, yüreğimizde sakladığımız o nadide sevgilerimizi bir hiç uğruna harcadık, harcıyoruz hali
Reklam
Gözler, hayatın ışığa değdiği yerdir. Sadece ışığı algılamakla kalmaz, ruhun ışığını da yüze düşürür. Yüzün aşina coğrafyasında doğup yükselen iki kara güneş gibidir, gözler. Gözü olmayan yüz, ne kadar ışık olursa olsun, karanlıkta gibidir. Bakışı olmayan göz; ne kadar açık olursa olsun kördür; görmediği gibi, görünmez de. Parlayan bir çift göz, bakanın orada olduğunu ilan ettiği gibi, yüzünün detaylarını da öne çıkarır, yüzü daha çok göz önüne getirir. Bu yüzden, sevinçli hallerimizde 'gözlerimiz parlar,' 'gözümüzün içi güler.' Hüzünlüyken 'gözlerimizin feri kaçar;' utandığımızda 'gözden kaybolmak' isteriz. Birinin 'gözüne girmek,' varlığımızı çoğaltıp sivrilttiği halde, 'gözden çıkarılmak,' 'gözden düşmek' bizi âdeta yok eder, yokluğa mahkûm eder. Sanki gözlerimiz kadar varız ve her seferinde başka gözlere varmak için koşarız.