Bütün hayatı bir sözün, bir bakışın ucunda saymak, bir tek söz, bir çift göz uğrunda -bütün ışığı, rengi, doyulmaz lezzetiyle- yaşamayı bir anda değersiz bulacak kadar pek yürekli olabilmek, ancak gençliğe vergi bir aptallık değil miydi? Ama ne kadar da tatlıydı o gözyaşları? O iç ezikliği ne güzeldi? Bir daha yaşayabilir miydi insan o buruk, o kendine özgü, dolu dolu mutluluğu? Gençliğe geri dönmek mümkün olabilir miydi?