1891-92 yıllarında Rusya'da yeniden Yahudi aleyhtarlığı şiddetlenince, Yahudiler için yeni bir göç dalgası (aliyah) baslamis ve bunlardan binlercesi de transit olarak İstanbul'a gelmişlerdir. Bu Yahudiler İstanbul'dan Selanik, Izmir, İskenderiye ve Marsilya'ya sevk edilmişler ve mühim bir kısmı da bu şehirlerden, o sırada Yahudilerin en fazla göç ettikleri Arjantin'e gitmişlerdir. Yahudilerin bu göçleri ve perişan halleri Padişah Abdülhamid'e de çok tesir etmiş olmalı ki, 1893 Nisan'ında bir gün Yahudi Hahambaşısı (Hahambaşı Efendi, locum tenens) Moșe Levi'yi huzuruna çağırarak, Rusya'dan ve diğer yerlerden kaçan Yahudilerden Türkiye'ye gelmek isteyenleri, Doğu Anadolu'ya yerleştirmek ve bunları IV. Ordu'ya asker olarak almak istediğini, böylece Yahudilerle birlikte 10 bin kişilik bir kuvvet teşkil etmeyi düşündüğünü söylemiştir." Hahambaşı Osmanlı padişahının Yahudi toplumuna bahsettiği bu şereften dolayı teşekkür etmiş ve konuyu Hamambaşılık Konseyi'ne (Conseil du Grand-Rabbinat) aktaracağını bildirerek, Türk Museviliği adına minnettarlığını ifade etmiştir.
Sayfa 28 - Kronik Kitap 7. BaskıKitabı okudu
Kardinal Külâhı
"Haçlı orduları yeminlerini unutup Bizans halkının mal, can ve ırzına tecavüz edilip, yagmalandigi için, Grand Düc Notaras, Türk orduları Bizans kapılarına dayandığı zaman da bir Ortodoks olarak, Katolik kilisesi ile uzlaşıp, birleşmeye yanaşmamış ve : "Ayasofya' da Kardinal külâhı görmektense, Türk kavuğu görmeyi tercih ederim" demişti."
Sayfa 35 - KamerKitabı okudu
Reklam
Ayaspaşa Mezarlığı-Konsolosluğun Bahçesinde Kalan Mezarlar
(...) Zamanla Avrupa'daki gücünü arttıran Almanya, yeni bir büyükelçilik binası inşa etmek ister ve bunun için arazi tahsisi arayışına girer. Almanlar, ''Grand Rue de Pera" üzerinde (günümüzdeki İstiklal Caddesi) bir yer aramaya başlarlar. Osmanlı Devleti, arayış içindeki Almanlara güzel bir büyükelçilik arazisi önerir. Burası
“Atatürk, Ruşen Eşref Ünaydın'a dönerek : — Oku... Dedi. Sonra bana baktı: — Sen de dinle... Diye ekledi. Ruşen Eşref Ünaydın'ın okuduğu bölümleri bü­ yük bir dikkatle dinliyordum. Atatürk de aynı ilgiyle dinliyor, sanki o günleri yeniden yaşar gibi oluyordu. Gözleri değişmeyen bir noktaya saplanmıştı. Okuma işi bittikten sonra bu konu üzerinde
Sayfa 166
Ertesi akşam sofrada konu, yine bu Çoban Mustafa üzerindeydi. Herkes onun için bir şey söylüyordu. Lehinde ya da aleyhinde... Bâzı misafirler: — Paşam, bu çocuğa boşuna emek vereceksin? — Niçin? — Efendim, çoban hiç okur mu? Ada m olur mu? Bu saçmaları büyük bir dikkatle dinliyen Ata- türk: — Yahu, ne uzağa gidiyorsunuz. Ben de bir zamanlar tarlada kargaları bekledim. Dayımın çiftliğinde onun koyunlarını güttüm. Beni biraz zeki gören dayım: — Bu çocuğu okutmalı... Dedi. Bundan sonra beni askerî mektebe yazdırdılar. Ben de okudum, gördüğünüz mevkie geldim. Çobanlar okumaz diye bir nazariye yoktur. Bu çocuk ta okur. Belki büyük bir adam da olur. Onu da zaman gösterir... Dedi. Çoban Mustafa Kuleli'de iken İstanbul'a her gelişimizde saraya gelir, Atatürk'le görüşür ve mübayaa memuru yüzbaşı emeklisi Rıza Köse'den aylığını, yani harçlığını alır, bazı defa yemekte alıkonulurdu. Yıllar geçti ve zamanla bu çocuğun okuyup adam olduğunu gördük. Çoban Mustafa binbaşılığa kadar yükselmiş ve emekli olmuştur. Şimdi Yalova'da oturmaktadır.
Sayfa 68-69Kitabı okudu
Atatürk belki yapayalnızdı ama, bütün benliği Türk Milleti’yle doluydu. Bütün milletin de kalbinde yatıyordu. Aile mutluluğunu milletinin sevgisiyle değişmişti.
Reklam
161 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.